Bakışıyla, gülümsemesiyle, sözleriyle veya bir dokunuşuyla içimizi ısıtan, dertlerimizi unutturan, bulundukları ortamlara ve geçtikleri yollara ışıklar saçan insanlar vardır...

Sayıları gitgide azalsa da, şükür ki bu güzel insanlardan hala mevcut ...

Bahsettiğim türden insanları sakın yalnızca şehirlerde, saraylarda, villalarda ya da makam koltuklarında aramayın. Dağ başlarındaki yoksul köylerde yaşayan, elleri nasırlı, yüzleri soğuktan al al, elbiseleri yamalı, lakin zerafet, nezaket ve letafet zengini insanlar da var bu dünyada.

Öyle zarif insanlar gördüm ki, belki ceplerinde beş kuruş paraları yoktu, fakat gönül zenginlikleri değme zenginlerden kat kat çoktu...

Bunun yanında, makam sahibi olmuş ama adam olamamış, zengin olmuş ama gönlü fakir kalmış, şöhreti yakaladığı halde insanlığı ıskalamış sözde insanlar da gördü bu gözler...

Zerafetin statüsü olmaz, saray kızında da bulunur, köylü kızında da...

Cinsiyetten bağımsızdır zerafet; erkeğe de bayana da yakışır...

Zerafet kişilik meselesidir, giyilen elbiseden, yaşanılan yerden, sahip olunan makamdan daha fazlasıdır. Öyle okula gitmekle, kafaya kitap dişlerin arasına kalem koyup yürümekle de öğrenilmez.

Yüce Rabbimiz Tin Süresi dördüncü ayette, “Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık" diyerek, her insanın dünyaya zarif bir surette geldiğini belirtmektedir. Bu nedenle, zarif olmaya çalışanlar aslında kaybettiklerini arayan, ya da özüne dönmek için çabalayanlardır.

Abartılı zerafet, zerafet değil kabalıktır. Ağırbaşlı olunmalı ki, kıymet bilinsin. Abartılan her şeyde olduğu gibi, zerafetin de fazlası faydadan çok zarar verir...

Zarafet, söz, tavır ve davranışlardaki inceliktir...

Sabah işe giderken karşılaştığınız birine “Günaydın”, dükkanının önünden geçtiğiniz esnafa “Hayırlı işler", çöp toplayan adama “Kolay gelsin” demek birer zarafet göstergesi olup, bunlar gibi kolay ve zahmetsiz davranışların dünyaya sevgi tohumları saçtığını unutmamak gerekir...

Soruyorum sizlere;

Çok mu zor bunları yapmak?

Zarafet bir anlamda insanın haddini bilmesidir. Haddini bilmek ise kendini bilmekten geçer. Kendinize nasıl davranırsanız başkalarına da öyle davranırsınız. Başkalarına olan davranışınız ise, onların size olan davranışını belirler.

Nezaketten kim zararlı çıkmış ki...

Kuran-ı Kerim’de de zarafeti emreden hükümler bulunmaktadır.

“Yürüyüşünde ölçülü ve dengeli ol; konuşurken de sesini ayarla. Unutma ki, seslerin en beğenilmeyeni eşeklerin sesidir!” (Lokmân 19)

"Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin" (İsrâ 37).

Nezaketin altın kuralı incitmemektir. Söz tavır ve davranışlarıyla başkalarını inciten bir insan için, asla nezaketten söz edilemez...

Buyrun size zarif bir adam örneği;

R harfini söyleyemeyen Özdemir Asaf, bir gün taksiye bindiğinde taksici, " Buyyun neyeye?" diye sorar. Taksicinin de "r" leri söyleyemediğini anlayan Özdemir Asaf, "Kayaköy" derse taksicinin kendisiyle alay ettiğini sanacağı için "Eminönü" der. Aslında Karaköy'e gitmesi gereken Özdemir Asaf, sırf taksiciyi incitmemek adına Eminönü'ne kadar gidip taksiden iner ve Karaköy'e kadar yürür...

İşte böylesine iyi kalpli ve zarif adamları da gördü bu dünya...

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri ne de güzel söylemiş;

Cihân bağında ey âkil, budur makbûl-i ins ü cin,

Ne kimse senden incinsin, ne sen kimseden incin...

Hacı Bektaş-ı Velî “İncinsen de incitme" derken,

Yunus Emre de “Bir kez gönül yıktı isen, bu kıldığın namaz değil” diyerek Hacı Bektaş-ı Veli'yi desteklemektedir.

Şair Abdürrahim Karakoç'un bir şiirinde dediği gibi;

Gölgesinde otur amma,

Yaprak senden incinmesin.

Temizlen de gir mezara,

Toprak senden incinmesin...

Son söz ise Mevlana'dan;

Sükût, incelik, edep ve zarâfet insanı gittiği yerde sultan yapar...

Esen Kalın...