2009 yada 2014 yılında yapılan yerel seçim sonrası özellikle iktidar partisinde görev yapan siyasetçilerin “En tavandan en tabana kadar olan tüm kamuya ait sosyal dinlenme tesisleri şeffaf bir ortamda özelleştirilmeli , makam araçları azaltılmalı , üst yönetim kurullarında ballı maaşlara son verilmeli, Milletvekili ve bakanlar ile birlikte tüm yüksek maaşları en yüksek devlet memuru maaşı ile eşitlenmeli ,hep birlikte aynı gemideysek fedakarlığı hep birlikte yapılmalı” şeklinde bir ifade kullanıp kullanmadıklarını bilmiyoruz, Ancak o döneme ait yaptığımız araştırmalarda böylesi bir çağrının muhalefet partilerine mensup siyasetçiler tarafından yapıldığını bu çağrının da kamuoyunda fazla bir yankı yapmadan gündemden düştüğünü öğrendik.

31 Mart tarihinde geçmiş dönemlerde AK Partinin elinde bulunan büyük belediyelerin bir kısmının CHP’li belediye başkan adayları tarafından kazanılması sonucu o belediye başkanlarının “ Geçmiş dönemden bize şu kadar borç kaldı” şeklindeki açıklamalarına görevi AK Partili belediye başkanlarından devralmalarına rağmen aynı partiye mensup belediye başkanlarının da “Bize de kendi partimize mensup başkanımızdan bu kadar miktarda borç kaldı” açıklamaları eklenince kamuoyunun bütün dikkati bir anda belediyelere çevrildi ve “Ne oluyoruz.?” sorusu her zamankinden daha fazla yöneltilmeye başlandı.

Dikkat edin hangi partiye mensup olursa olsun 31 mart tarihinde seçilen belediye başkanlarının ilk talimatları “Makam araçları hemen belediyenin havuzuna çekilecek , başkan yardımcıları, daire başkanları ve diğer bürokratlar görevlerine kendi imkanları ile gelecekler” şeklinde oldu.

İstanbul büyükşehir belediyesinin meclis toplantılarının naklen ve halka açık bir şekilde yayınlaması arkasından da “Yapılacak tüm ihaleler de şeffaf bir şekilde naklen yayınlanacak”  açıklaması toplumun derin bir “oh” çekmesine vesile olurken irili ufaklı pek çok belediyede hem meclis toplantılarının hem de ihalelerin halka açık bir şekilde naklen yayınlanacağını ifade etmeye başladılar.

İçerisinde bulunduğumuz günlerde yukarıda yazdıklarımıza ilaveten  “Kamuya ait giderlerini bile karşılayamayan ucuz tatil tesisleri, belli kişilerin çöreklendiği lojman ve dükkanlar özelleştirilmeli” teklifleri “Kamu kaynakları kullanılarak yapılan lüks iftarlar, festivaller ve gereksiz tören harcamaları yasaklanmalı” görüşü,” Kamuda makam araçları birkaç model düşürülmeli, kiralamalarda 2.el araçlara yönelmeli.” Önerisi, “Kamuda yönetim kurulları minimum düzeyde tutulmalı, ücretler düşürülmeli ve bir kişi en fazla 1 üyelik alabilmeli” fikri daha da yüksek bir şekilde ifade edilmeye başlandı.

Burada talepler her ne kadar “Kamu Kurumları” üzerinden yapılıyor olsa da hepimiz biliyoruz ki aslında sözü edilen kurumlar sadece ve sadece belediyelerdir, Adeta birer “Arpalık” yada “kara delik” olarak adlandırılan belediyelerdeki sorumsuz ve gereksiz harcamalar bir düzene konulduğu andan itibaren talep edilen ekonomik rahatlamanın da yavaş yavaş kendisini göstereceğidir.

Daha seçimin üzerinden bir ay bile geçmemişken ortaya çıkan bu “sağduyulu beklentilerin” bir anda büyük bir kasırgaya dönüşeceği ve istesin istemesin hiçbir belediye başkanının talep edilen  bu “tasarruf tedbirlerinden “ kaçamayacağı da çok net bir şekilde belli oluyor.

Belediyelerin sahibi olduğu lüks Restaurantlarda belediye başkanlarının binlerce kişi ile beraber olduğu yemekli toplantılar, Belediye başkanları tarafından “namım yürüsün” diye peş peşe düzenledikleri “Festivaller”  o yerleşim merkezlerindeki insanları durup durmaksızın başka turizm merkezlerine göndermeler, Ramazan ayının 30 günü hemen her mahallede oluşturulan iftar sofraları ve buna benzer sırf siyaset adına yaptıkları ı faaliyetler yıllar sonra maalesef belediyeleri “İflas” noktasına getirdi, bıraktı.

Görünen o ki bu aşamadan sonra hiçbir belediye başkanı ister kendi partisinden olsun ister başka bir siyasi partiye mensup olsun başkasının günahını çekmeyecek, başkasının bıraktığı enkazı sahiplenmeyecek, zira aday gösterilmeyen belediye başkanlarının bıraktığı borç yükü o kadar fazla ki “Olan olmuş ne yapalım bize de düşen arkadaşımızdan kalan borcu ödemek” diyebilme şansları da kalmamıştır.

Bu aşamadan sonra merkezi hükümet belediyeler ile ilgili somut kanunlar çıkarmalı, kendi partisine mensup belediyeleri sırf siyaset uğruna korumaktan, kollamaktan vazgeçmeli, Belediyeleri denetlemekle görevli müfettişlere “ Teftiş etmeye gittiğiniz belediyeler arasında sakın bir ayırım yapmayın, yanlışa müsaade etmeyin, yolsuzluğa bulaşmış, başında bulunduğu belediyeleri borç batağına sürüklemiş belediye  başkanları ve diğer görevliler hakkında yasal işlemleri anında yapın” talimatını vermeli ki onlarda görevlerini rahat bir ortamda yapabilsinler.

31 Mart tarihinden sonra başlayan “Temiz toplum beklentisinin” hayata geçirileceği ilk alanlar belediyelerdir, Belediyelerin açıklık ve şeffaflık ile ilgili atacağı adımlar çok kısa bir zaman sonra Devletin diğer kurumlarında da kendisini hissettirecektir.

Türkiye artık İsraftan, lüzumsuz harcamalardan, adam kayırmaktan, kişiyi yada firmaları kollayan ihalelerden arınmalıdır, Sözünü ettiğimiz olumsuzluklardan kurtulamadığımız takdirde bugün özellikle belediyelerde görülen “İflas” durumu Allah korusun bütün kurum ve kuruluşlarda da kendisini gösterebilir.

Devlet hepimizin, Belediyeler hepimizin, hayatımızı kolaylaştırmak adına var olan kurumlarda hepimizin, işte bu kurumlarda yapılacak düzenlemeler sonucu ortaya çıkacak olan tasarruf Türkiye’yi çok kısa bir zamanda düzlüğe çıkartabilir.

Yeter ki samimiyet olsun.