03 Kasım 2002 tarihinde yapılan genel seçimde iktidara gelen AK Parti geçen yıllarda pek çok olumsuzluklar ile karşı  karşıya kalmasına rağmen  partinin her şeyi Tayyip Erdoğan’ın olağanüstü karizması ile büyük, küçük bütün olumsuzlukların üstesinden gelmesini bildi.

24 Haziran tarihine kadar Erdoğan’ın karizması ile gelmeyi başaran AK Parti genel manada “Vitrinde eskimek” diye tanımlanan “Zamana yenik düşme” tehlikesi ile karşı karşıya kalınca MHP Genel başkanı Devlet Bahçeli’nin de önerisi ile “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” denilen yeni modele geçmesine, sonrasında ise hem 24 Haziranda yapılan genel seçime, hem de 31 Mart tarihinde yapılan yerel seçime MHP ile birlikte “Cumhur ittifakı” ismi altında girmesine rağmen başlayan erimeyi bir türlü önleyemedi.

Özellikle 23 Haziran tarihinde yapılan ve Millet İttifakının adayı Ekrem İmamoğlu’nun 806 bin oy farkı ile kazandığı İstanbul seçimi sonrası başlayan panik ile birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sayesinde hayal bile edemeyecekleri makamlara ulaşan siyasetçilerin kafa kaldırarak “ Türkiye’de 23 Haziran sonrası siyaset yeniden yapılanıyor, bizde bu yapılanmada yerimizi alalım” diye alan açma çalışmalarına başladılar.

Sözünü ettiğimiz bu çalışma grubunun içerisinde Abdullah Gül-Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan bulunuyor, her ne kadar şu ana kadar Ahmet Davutoğlu diğer iki isimden ayrı hareket ediyor gibi görünse de partileşme sürecinden sonra bu isimlerin aynı noktada buluşacakları da imkansız bir hadise olmayacaktır.

Dikkat edilirse Son aylarda bir siyasi parti kurmak isteyen kim varsa bu durumu “Yeni Türkiye’nin yeni yüzleri” olarak kamuoyuna sunmanın hesabını yapıyorlar, Siyaset arenasında yer almak isteyen bu isimler Türk seçmeninin yeni siyasetçilere nasıl kredi açtıklarını çok iyi bildiklerinden yeni olmasalar bile yeni söyleminin arkasına sığınmak zorunda kalıyorlar.

Unutamamak gerekiyor ki 12 Eylül sonrası demokrasiye geçişte Kenan Evren komutasındaki Beşli cuntanın desteklediği Turgut Sunalp’ın karşısındaki aday Turgut Özal yeni bir yüzdü, 03Kasım 2002 tarihinde iktidara gelen Tayyip Erdoğan’da yeni yüz olmanın yanı sıra mağdur edilmiş bir siyasetçi olarak yola çıkmıştı, 03 Kasım 2002 yılında alışılagelmiş pek çok siyasetçi olmasına rağmen birkaç hafta içerisinde kurduğu Genç Partinin başına geçen Cem Uzan’da seçimde aldığı yüzde yedilik oy oranı ile bir taraftan herkesi şaşkına çevirirken bir taraftan da DYP ve MHP’yi çok az yüzdeler ile baraj altında bırakarak AK Partiye iktidar yolunu açmıştı.

Fotoğrafa böyle bakıldığında 03 Kasım 2002 tarihi itibarı ile siyasi yasaklı olan ancak partisi tek başına iktidar olan Tayyip Erdoğan’ın yerine genel başkan olan Abdullah Gül’ün, Uzun yıllar ekonomin başında bulunan Ali Babacan’ın, önce dışişleri bakanlığı sonra da Başbakanlık yapan Ahmet Davutoğlu’nun yüzlerinin ne kadar yeni olduğu daha da önemlisi yeni olup olmadıkları tartışma konusudur.

Türkiye bugün gerçekten son derece zor bir durumdadır, Ekonomin geldiği nokta, hayat pahalılığının dayanılmaz bir hal alması, Dış politikadaki açmazlar derken 31 mart ve 23 Haziran tarihinde alınan olumsuz neticeler uzun yıllardır iktidarda bulunan AK Partiyi iyiden iyiye hırpalamış ve bu gidişle bundan sonra da daha fazla hırpalayacak gibi görünüyor.

Bütün bunlara rağmen seçmenin işin aslı varken asla benzerlerine itibar etmemem gibi bir huyu olduğunu hepimiz biliyoruz, Türkiye’de bugün var olan sıkıntıları Tayyip Erdoğan’ın sırtına yüklemeye çalışan cenah kendilerini yeni diye topluma sunmaya çalışan Abdullah Gül-Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun da masum olmadığını çok net bir şekilde müşahade ediyor.

Dolayısı ile biz bu üçlünün Türk milletinin derdine derman olacağını asla düşünmüyoruz, Öyle yada böyle seçmen 23 Haziran tarihinde Millet ittifakının adayı olarak yola çıkan Ekrem İmamoğlu’nu yeni bir lider olarak ortaya çıkardı ve kendisine önümüzdeki günler için olağanüstü  bir kredi açtı.

Biz düşünülenin aksine AK partinin artık kendisini toparlayacağına ve eski günlerine döneceğine ihtimal verenlerden değiliz, Özellikle 23 Haziran tarihindeki İstanbul bozgunundan sonra karşılaştığımız AK Partili dostumuz “Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş başta olmak üzere Millet ittifakına kaptırdığımız belediyelerin başkanları hata yapacak, bizde 5 yıl sonra  kaybettiğimiz belediyeleri yeniden kazanacağız “şeklinde gerçekleşmesi asla mümkün olmayan hayallere kapılıyorlar.

Karşı tarafın Ekrem İmamoğlu’nun karşısına çıkartacağı adayın kim olacağını şimdiden kestirmek zor, Ancak bu isimlerin yani Abdullah Gül-Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun önümüzdeki süreçte Ekrem İmamoğlu’nun rüzgarını kesecek siyasi figürler olamayacaklarını da az çok kestirebiliyoruz.

Türkiye’de bilindiği gibi siyasetin başkenti Ankara’dır, Paranın başkenti ise İstanbul’dur özellikle 12 eylül ihtilalinden sonra Nurettin Sözen dahil, Bedrettin Dalan dahil, Tayyip Erdoğan dahil İstanbul’da belediye başkanlığı yapıp ta siyaseten gözünü Ankara’ya dikmeyen hiçbir siyasetçi de yoktur.

Eski yüzler ile yeni siyaset olmaz, Türkiye’de genç nüfus sayısında alabildiğine bir artış varken, şu an 65 ila 70 arasındaki yaş grubuna mensup siyasetçilerin genç nesilden gelecek talepleri çok iyi niyetli olsalar bile karşılayamayacakları hemen herkes tarafından bilinen bir gerçek.

Bizim sevdiğimiz “Lideri şartlar belirler” şeklinde çok nefis bir ifade vardır, 31 Mart tarihinden önce İstanbul’un 39 ilçesinden birisinin belediye başkanı olan Ekrem İmamoğlu’nu şartlar nasıl hazırlayıp hiç beklenmeyen bir şekilde 16 milyon nüfuslu İstanbul belediye başkanı yaptıysa karşısına çıkacak olan yeni liderinde şu sıralar bir köşeden olup bitenleri tebessüm içerisinde takip ettiğini hissediyoruz.

Unutmayalım “Yeni süpürge her zaman daha iyi süpürür”