31 Mart tarihinde yapılan yerel seçim sonrası sahada mücadeleyi kazanıp koltuklarına ortan belediye başkanları kazandıkları seçim dolayısı ile sevinmeleri gerekirken başında bulundukları belediyelerin mali tablolarını görünce adeta “ben ne yaptım da belediye başkanı oldum.?” şeklinde hayal kırıklığı yaşamaya başladılar.

12 Eylül 1980 ihtilali sonrası demokrasiye geçişte 1983 yılından itibaren yapılan yerel seçimlerde iş başına gelen belediye başkanları birazda merkezi hükümetlerin kayırması ile var olan bütçelerinin çok çok üzerinde harcama yapınca bugün belediyelerin karşı karşıya kaldıkları “nerede ise iflas” durumunu yaşamaya başladılar.

Belediye başkanlarının başlarına buyruk harcamalarına iş başında bulunan hükümetlerin daha fazla belediye kazanmak adına nerede ise iki bin nüfuslu yerleşim merkezilerini bile belde ve ilçe belediyelikleri haline getirmeleri de işin tuzu biberi oldu.

2004 yılından itibaren belde belediyeleri ile başlayan şikayetler ayyuka çıkıp “ Böyle belediye olurmu, çalıştırdıkları personelin maaşlarını bile ödeyemiyorlar, araç-gereç yok, personel yok, yatırım yapacak mali bilanço yok daha da kötüsü bu sıkıntılar yüzünden belediyelerin istihdam edecekleri teknik personel bile yok” feryatları yükselince yavaş yavaş Büyükşehirler oluşturulmaya ve bu büyükşehirlerin sınırları içerisindeki beldeler birleştirilerek ilçe merkezleri haline getirilmeye  başlandı.

Türkiye’de son dönemlerde başlayan ve bir türlü önlenemeyen “Köyden kente göç” rüzgarı Anadolu’nun pek çok il merkezini  Büyükşehirlerin bünyesindeki bir ilçe nüfusundan daha küçük yerleşim merkezleri haline getirirken bu göç sebebi ile birbirlerinden 30-40 kilometre uzaklıkta bulunan pek çok ilçelerde adeta birbirleri ile bütünleşmiş duruma geldiler.

Son yıllarda sözünü ettiğimiz 30 büyükşehir belediyesi bünyesindeki ilçe belediyeleri adeta birbirleri ile iç içe girmiş duruma geldiler, Sözünü ettiğimiz bu ilçe belediyelerinin bir kısmı kendi kendisini idare eden, merkezi hükümete yük olmayan, ürettikleri kaynaklar ile de merkezi hükümete yük olmayan aksine hükümetin yükünü üzerlerinden alan bir yapıda yollarına devam ediyorlar.

Bu belediyeler ile birlikte önemli bir miktarda ismi ilçe belediyesi olan ancak genişleme imkanı olmayan, yıllardır ilçe olmalarına rağmen herhangi bir katma değer üretemeyen, bundan sonra da genişlemeleri ve kaynak yaratmaları mümkün olmayan belediye yönetimleri de artık ayan beyan ortaya çıkıyor.

Sözünü ettiğimiz bu belediyeler borç içerisinde yüzüyor, büyükşehir belediyelerinin yardımı olmadan vatandaşlarının rahatı için herhangi bir yatırım yapamıyor, Belediye sınırları içerisindeki esnaf daha önce verdiği mamulün parasını alamadığı için bu belediyeler ile iş yapmıyor, “Aman belediye benden uzak dursun” demeği de ihmal etmiyor.

31 Mart tarihinde belediyeler açısından ortaya çıkan açmazlar akıllara ister istemez” Büyükşehir bünyesinde bu kadar belediyeye ihtiyaç varmı” sorusunu gündeme getirdi, Hafta içerisinde sohbet ettiğimiz eski bir belediye başkanı “Mesela Fethiye ilçesi aynı konumda kalabilir hatta il bile olabilir zira Fethiye bağlı bulunduğu Muğla’ya da, diğer tarafta ki Antalya’ya da yaklaşık 150 kilometre uzaklıkta, Ancak artık sınırları itibarı ile birbirinin içine geçmiş ve israftan başka hiçbir şey üretmeyen ilçe belediyelerinin de tekrar gözden geçirilmesinin zamanı geldi” fikrini savundu.

Büyükşehirlerin bünyesinde bulunan ilçelerin pek çoğunun birleştirilmesi sonucu “Devlet ekonomik olarak ne kadar fayda sağlayacak, böyle bir durumda vatandaşın beklediği hizmet şimdiki duruma nazaran daha mı çabuk ulaştırılacak.?” şeklindeki sorulara henüz net bir cevabımız olmadığından temeli olamayan yaklaşımlardan da kaçınmak gerektiğini düşünüyoruz.

İlçe belediyelerinin birleştirilmesi Büyükşehirlerin “Bütünşehir” olarak yeniden yapılandırılması adına Ankara’da uzun zamandır bir çalışma yapıldığını biliyoruz, “Bu çalışma hangi noktada, herhangi bir  ilerleme var mı, 31 Mart tarihinde AK Partinin başarısız olduğu neticelerin ortaya çıkmasından sonra başlayan bu çalışmalar durduruldu mu .?” sorularına da şu an cevap veremiyoruz.

Çalışmalar hangi noktada olursa son dönemlerde Türkiye genelinde başlayan ve daha yılar yılı bizi terk etmeyecek gibi görünen “Ekonomik Krizin” en fazla hissedildiği kurumların başında belediyeler olduğu artık herkes tarafından kabul edildiği gerçeği de orta yerde duruyorken yeni bir “Yerel yönetimler reformunun “yapılması adeta bir mecburiyet gibi duruyor.

Aksi takdir de bu ekonomik krize karşı durması mümkün olmayan pek çok belediyenin yakında kapılarına “İflas” tabelalarını asmaları için uzun bir süre bekleyeceğimizi düşünmüyoruz.

Zira bu tür zordaki belediyeler için artık deniz bitti gemi karaya oturmak üzere.