3 Günlük Yazı

Tempo TV'deki  konuklarımın arasında bulunan şairleri dinlerken, kendilerine sorduğum soruya hepimiz kahkahayla gülerken, aslında gizli, gizli ve içten sızlayan kalbimizin baskısı ile ağlar vaziyette olduğumuzu bir kez daha iyi anlıyordum.


Çünkü her şiir, kitap, köşe yazarının fikirlerini aktarırken, herkesin bu konu hakkında iler geri yorum yaptığını,  soru sorduğum şairin soruma cevap vermekte zorlanıp, nefes almakta zorlanmasından anlıyor, gülümseyerek üzülüyordum.


Ve her satırına dikkat ederek yazmaya çalıştığım bir cumartesi yazısını gecikmeli olarak neden pazar günü yazdığımı düşünürken, aslında üç gündür yorum yazmadığımı hatırlıyor ve 35 yıla yaklaşan gazetecilik hayatımda her gün yazı yazan biri olarak, acaba hiç böyle olmuşmuydum diye kendi kendime soru sorarken, bunun nedenini de düşündüm.


Ve aşk başta olmak üzere, birçok konuda yazı, şiir, kitap yazanları bir kez daha düşünüp, başta aşkla ilgili olmak üzere yaşananlarla ilgili yazılar yazanları bir kez daha düşünüp, araştırdım ve sordum, “Bu kadar şiir yazan şairler, onca yazı yazanların hepsi aşık mıydı ve onlara yazdıranların ilhamının aşkı mıydı acaba?” diye cevap arıyordum.


Adını taşıdığım Fakir Baykurt'tan bahseden Zülfü Livaneli'nin konuk olduğu tv programını izlerken, Sabahattin Ali'nin “Kürk Mantolu Madonna” sını yorumlayan ve Maria Puder’ine göre aşkın tanımı: “Benim beklediğim aşk başka!” dedi. “O, bütün mantıkların dışında tarifi imkânsız ve mahiyeti bilinmeyen bir şey. Sevmek ve hoşlanmak başka, istemek, bütün ruhuyla istemek başka… Aşk bence bunu istemektir. Mukavemet edilemez bir istemek!”  dediğini bir kez daha okuyordum...


Murathan Mungan'ın “Aşkın Cep Defteri” adlı kitabına baktığımda ise, konu aşk ve aşkın acısı olunca, akla gelen ilk isimlerden olduğunu anladığım Murathan Mungan'ın “Vazgeçmeyi öğrenmek aşktan geçmektir.” ve “Bir aşk birçok aşktan yapılıyor ve ayrılınmıyor hiçbir seferinde.” diyerek son noktayı koyduğunu okuyordum kendisinin yazdığı “Aşkın Cep Defteri” adlı kitabını özetlerken...


Şimdi bana “Sanki gerginsin, kırgınsın” diye soru soranlar olacak gibi... Yok demeyecem, çünkü düşündüğünüz gibiyim... Ve kendime kızgınım.. Çünkü benim bir Attila amcam var. O hep derki bana, “Fakir senin tek bir sorunun var. O da etrafında olanların seni anlamayan bomboş insanlar olmasıdır...” diyordu ve ben hala onu anlamak istemediğimdendir, kızgınlığım ve gerginliğim...


Ve  Orhan Pamuk'un Yeni Hayat” adlı kitabında o kadar net bir tanımı var ki aşkın bu kitapta, üzerine ek bir cümle söylenmiyor: “Aşk birisine şiddetle sarılma, onunla aynı yerde olma özlemidir. Onu kucaklayarak, bütün dünyayı dışarıda bırakma arzusudur. İnsanın ruhuna güvenli bir sığınak bulma özlemidir.” derken yeni bir hayatın nasıl, nerede, kiminle başlanacağını anlatır gibiydi...


Ama  Chuck Palahniuk'un “Görünmez Canavarlar” kitabında “Her aşkı hüsranla sonuçlanan ama her defasında kendini daha da zor ve acı durumlara sokmayı başarabilenlerimiz tespitini yaparken, kalbime bir bıçak saplanmış gibi hissediyordum ve başımdan geçen tüm olaylara rağmen hala incitilmek için sonsuz ve engellenemez bir potansiyelim olduğunu keşfetmiştim.” diyor ve o keşfi hala yapamadığımı der gibiydi...


Ve; Julio Cortazar'ın “Mırıldandığım Öyküler” adlı kitabında, “İronik aşk da aşktır, tutkunluktur. Farkında olmadan kendimizi kaptırdığımız tenis oyuncuları ve sanatçılar da bu aşkın nesnesi olabilirler,” derken benim, senin aşkını sağa, sola hatta geriye çekenlerin aslında beni ve sizi hiç anlamadığını da anlıyor, tüm zorluklara, sıkıntılara rağmen ve yalnız kalsa da 83'üne meyhanede merhaba diyen Atila amcaya bir kez daha hak veriyordum.


Ha bu arada daha çok anlatmak istediklerimi 3 gündür yazmadığım yazılarıma dökmek isterken, yazının uzadığını ve bizi üzen üç kuruşluklar gibi 3 kuruş olmaması için son vermem gerektiğini anlarken, başta aşkla ilgili olmak üzere, yaşananlarla ilgili yazılar yazanların arasında bulunan Annie Proulx'ın “Brokeback Dağı”adlı kitabında “Bazen, gidemezsiniz. İçinizdeki aşk öyle büyüktür ki, kalırsınız.” dediğini okurken, Livaneli adına hazırlanan “unutulmaz şarkılar” adlı programında, ''Merhaba demeden daha bu gitmeler gitme değil, bu benimki sevda değil” diye biterken, bende adaların içinde kaldığı mavi denizi izleyerek, ele aldığım bugünkü yazıma “yazmak aşkıdır” diye başlık koymam gerektiğini anlayayıp, bitiriyordum 3 kuruşa, yani beni anlamayanlara hatta yaşananlara değmeyenlere gitsin, yazdığım üç günlük yazımı diyerek...