Açgözlülük: Bitmeyen hırsın karanlık yüzü

İnsan, elindekine razı olmayı unuttuğu gün başladı tükenmeye. Gözleri doymaz oldu, kalbi susuz kaldı, ruhu ise her geçen gün biraz daha karardı. Açgözlülük, sadece mal mülk hırsı değildir; bazen bir alkışa, bazen bir övgüye, bazen de başkasının acısıyla beslenen hastalıklı bir nefestir.

Açgözlü insan, sahip olduklarının kıymetini bilmez. Onun dünyasında "yeter" kelimesi hiç yer almaz. Ne kadar kazansa da, ne kadar alkış alsa da, içinde bir boşluk hep bağırır: “Daha! Daha! Daha!”
Ama bilmez ki, o "daha"nın sonu yoktur. Çünkü açgözlülük, uçsuz bucaksız bir çöldür. Ne kadar su dökersen dök, o kumlar doymayacaktır.

Bir çift ayakkabıyla yıllarca yürüyen insanların varlığından habersizken, dolabındaki onlarcasına hâlâ yenisini ekleme telaşındadır açgözlü. Bir lokma ekmeği bölüşüp mutlu olanları görmez. Gördüğünde de küçümser, çünkü onun gözünde "az" değersizdir, "paylaşmak" ise kayıptır.

Oysa insanı insan yapan, gözü değil; gönlü tok olandır.

Açgözlülük sadece bireyi değil, toplumu da çürütür. Komşusunun aç olduğunu bilip hâlâ israf eden, gözünü komşusunun tarlasına diken, arkadaşının başarısını çekemeyip arkadan iş çeviren... İşte onlar, bu karanlığın sessiz tanıkları değil, aktif mimarlarıdır.

Zamanla açgözlülük, sadece bir karakter zafiyeti olmaktan çıkar; insanların adalet duygusunu, merhametini ve insafını törpüleyen bir salgına dönüşür.
Yetim hakkı yiyen, haksız zenginlik peşinde koşan, kendi konforu için başkalarının çilesine sırtını dönen herkes, bu karanlık hastalığın birer taşıyıcısı hâline gelir.

Unutma:
Zenginlik, banka hesaplarında değil, vicdan terazisindedir.
Gerçek kazanç, başkasının elinden tutup birlikte yükselmektir.
Ve en büyük yoksulluk, doymak bilmeyen bir kalptir.

#amp-auto-ads