Baba yüreği

Bugün pazar…

Hani insanın biraz kendine döndüğü, çayını ağır ağır içtiği, geçmişin sesinin daha çok duyulduğu günlerden biri… Böyle günlerde insan, ister istemez baba yüreğine dokunur düşünürken.

“Baba her ağır yükü taşır, ama canından çok sevdiği evladının ettiği iki lafı taşıyamaz.”

Ne doğru söz…

İnsan ömrü boyunca nice yük taşır; ekmeğin yükünü, gururun yükünü, dünyanın yükünü… Ama bir babanın omuzundaki yük bambaşkadır. O yük, evladına olan sevginin yüküdür. Hem hafiftir, hem ağır. Hem ömür verir, hem ömür tüketir.

Burada şunu da açıkça söylemek isterim:

Benim evlatlarımla çok şükür bir kırgınlığım, bir kalp incinmişliğim yoktur. Allah’a hamd olsun, onların sözü de gönlü de bana her zaman güzeldir. Ancak hayatta insan, yalnızca kendi yaşadıklarıyla değil; gördükleriyle, duyduklarıyla, şahit olduklarıyla da düşünür. Bu söz de, işte tam böyle bir düşünme hâlinin içinden geçiyor kalbime.

Ben öyle düşünüyorum ki; baba dediğin görünmez bir çınardır.

Gölgem var sanırız, aslında gölgesi biz oluruz.

Biz büyüdük sanırız, aslında büyüten hep o duruş, o sabır, o sessizliğin içindeki fırtınadır.

Ama bir gün gelir…

Evlat, farkında olmadan bir söz söyler. Belki öfkeyle, belki dikkatsizlikle, belki de “babam anlamaz” sanarak. Ve o iki kelime, işte dünyayı sırtında taşıyan adamın dizlerini çökertebilir.

Çünkü baba, yük taşımaya alışkındır da kırılmaya alışık değildir.

Kırılır ama belli etmez.

Susar, yutkunur.

Belki gece herkes uyurken bir kenara oturur, kimse görmesin diye.

Çünkü baba, kendini savunmaz.

Sevdiğine kırgın kalamaz.

Affetmeyi, susmayı ve beklemeyi bilir.

Ve ben şöyle dua ederim bugün:

Allah ömrü olan her babayı evlat acısından, evlat sözünün acısından korusun.

Evladı olan her gönle de babayı anlama basireti versin.

Pazarınıza huzur, evinize sükûnet, gönlünüze serinlik düşsün…

Sevgiyle, saygıyla…