Bağımsızlık.!

Bugünlerde Türkiye’nin en doğusundan en batısına kadar yani Edirne’den, Kars ilimize kadar yaşayan bütün vatandaşlarımızın selam-kelam faslından sonra tartışmaya başladıkları daha doğrusu cevabını aradıkları tek soru muhtemelen “Ne olacak bu sınırlarımızda verdiğimiz mücadelenin sonu” şeklindedir.

Verdiğimiz mücadele her ne kadar güvenlik güçlerimiz vasıtası ile olsa da aslında asıl kavganın ekonomik noktada olduğu ve bizi asıl zorlayan, büyük ve derin sıkıntılar ile baş başa bırakan olumsuzluğun içerisinde bulunduğumuz ekonomik göstergeler olduğu gün gibi aşikar

ABD başkanı Trump’un yerli yersiz “Ekonominizi yerle bir ederim”  şeklindeki tehditlerinin amiral gemisi durumunda bulunan “Doların” belli zamanlarda bir anda yükselişe geçmesi durumunda ay başında maaşını alan işçi yada memurların döviz bürolarının önünde uzun kuyruklar oluşturarak bir günlüğüne hatta bir kaç saatliğine dolar aldıkları alırken de “ Fırsat ganimettir, bu kadar kısa zamanda dolar vasıtası ile ne kadar para kazansak aile ekonomisine o kadar fazla katkımız olur” mantığı ile Dolar ile nerede ise akraba olduğumuz günleri hatırlıyoruz.

1990’lı yıllarda dünya birazda Sovyetler birliği dolayısı ile en azından iki kutuplu bir durumda bulunuyor, ABD’nin biraz öne çıkması durumunda Sovyetler birliğinin de kendisini göstermesi ile bütün dünya az çok dengeli bir şekilde hayatını devam ettirmeye çalışıyordu.

1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılması sonrasında başta 5 Türk Cumhuriyeti olmak üzere çok sayıda Devletin bağımsızlığını ilan etmesi ile  çift kutuplu olan dünya bir anda ABD lehine tek kutuplu oldu, bu durumda yıllar içerisinde ABD’yi “dünyanın jandarması” konumuna getirdi.

Biz Türkiye’nin 1990’lı yıllarda eline geçirebileceği süper güç olma fırsatını göz göre göre elinden kaçırdığını o gün bu gündür söylüyoruz, yazıyoruz, anlatıyoruz, Dünyanın teknolojide henüz bu günlerdeki gibi ileri gitmediği zamanlarda Türkiye, Sovyetler birliğinin dağılması sonrasında eğer bağımsızlığını kazanan 5 Türk Cumhuriyeti ile birlikte Ortadoğu’daki devletlere de abilik yapabilse bugün muhtemelen ABD ile başa baş mücadele edebilen bir noktada olacaktık.

ANAP iktidarı döneminde Turgut Özal eli ile başlatılan “Küçük Amerika” olma rüyası, Türkiye Cumhuriyetini üretmekten çok “Nasıl olsa arkamızda Stratejik ortağımız ABD var , sıkıştığımızda nasıl olsa bize yardım ediyor” siyaseti izlenmeye başladı.

1990’lı yıllardan sonra bizim yaş grubumuzun da kolaylıkla hatırlayacağı gibi Türkiye adım adım ABD’nin güdümüne girdi, ABD sürekli borç verdiği Türkiye ve Türkiye gibi ülkeleri bir taraftan verdiği krediler ile borçlandırdı, Aldığı krediler dolayısı ile faiz ödemekten perişan olan ülkelerin tamımı da “Dış tehditlere” sürekli açık olduklarından ABD’den gelen talimatlara karşı bir noktadan sonra çaresiz kaldılar.

ABD’nin Türkiye üzerinde kurduğu hegamonyanın en belirleyici rolüne 1999 yılında iktidara gelen DSP-MHP-ANAP Hükümeti döneminde  şahit olduk, bir vatandaşın “artık geçinemiyoruz” diyerek TBMM’nin önüne yazar kasa atması ile başlayan süreç önce hükümetin paramparça edilmesine sonrada Türk ekonomisinin tekrar rayına girebilmesi adına İMF’nin ülkemize gelip “Eğer düze çıkmak istiyorsanız bizim talimatlarımızı dinleyeceksiniz” demesine kadar dayandı.

Ekonomi ile biraz ilgilenenler bilirler, dünyada var olan her ülkenin “Benim Merkez bankam var” demesine rağmen herkes bilirki dünyadaki tek merkez bankası ABD’de ki FED’dir, dünyanın bütün ülkelerinde var olan Merkez bankaları da FED’in o ülkelerindeki şubelerinden başka bir şey değildir.

Türkiye 2000’li yıllarda İMF ile karşı karşıya kaldıktan sonra siyasetçilerimiz biraz ileri görüşlü olsalar, Bu tür sıkıntıların Dış tehdide açık olan ülkeler için asla sona ermeyeceğini , son derece kırılgan bir yapıya sahip olan ekonomimizin güçlenmemesi durumunda 2000’li yılları arayacağımız günlere doğru gelebileceğimizi asla unutmayacaklardı.

Söylemek istediğimiz şudur, Kafamıza düşen bir taşı bile Dış güçlere bağlayarak aşağı yukarı 20 yıllık zamanı boşuna geçirdik, 20 yıl geriye gidip bakın Türkiye’de kullanılan bilgisayar ile ABD’de, Almanya’da yada Rusya’da kullanılan bilgisayarların hemen hemen aynı olduğunu göreceksiniz, ancak aradan geçen yıllar içerisinde biz dışarıya bağımlı siyasetten bir türlü kopmadığımız, her ne kadar kamuoyundan gizlense de yıllar yılı İthalatımızın ihracattan fazla olması nedeni ile her geçen gün biraz daha fazla uçurumun kenarına doğru koşmaya başladık.

Bugün herkes ön yargısız bir şekilde evinin salonunda otursun, eline bir kalem kağıt alsın ,kapının hemen girişinden başlayarak “acaba yaşadığımız bu evde kullandığımız eşyaların ne kadarı Türkiye’de yapılıyor, ne kadarı yurt dışından geliyor” diye bir tasnif yapsın, bizim anlatmak istediğimiz acı gerçeğin farkına daha o an varacaktır.

Üretimin olmadığı, iğneden ipliğe kadar bütün ihtiyaçlarımızın dışarıdan alındığı zaten olmayan kaynaklarımızın başta cep telefonları olmak üzere nerede ise bütün ihtiyaçlarımızın yurt dışından karşılandığı bir ülke nasıl bağımsız olacak ki.?

Kurtlar vadisi isimli dizinin çok moda olduğu dönemlerde izleyenler vardır, “Kurtlar vadisi-Irak” isimli bir sinema filmi yapılmıştı, O sinema filminde Polat Alemdar ve arkadaşları Kerkük v e Musul’daki kardeşlerimizi kurtarmak için o bölgeye gitmiş kısa bir araştırmadan sonra oradaki asıl sıkıntının ABD ve ABD askerleri olduğunun farkına varmışlardı.

Belli bir mücadeleden sonra ABD’li Binbaşı ile karşı karşıya gelen Polat Alemdar, Binbaşı üzerinden ABD’ye epey bir gider yaptıktan sonra kendisine tebessüm eden binbaşının “ Polat Alemdar sen ne anlatıyorsun giydiğiniz donun lastiğini ABD’den alıyorsunuz, sonrada gelip buralarda bize posta koyuyorsunuz, söylediklerine senin kendin bile inanmıyorsun” diyerek karşı karşıya kaldığımız çaresizliği bir çırpıda özetlemişti.

Türkiye bugün içerisinde bulunduğu krizi atlatabilir, böyle bir krizi yukarıda da belirttiğimiz gibi 2000 yılında yaşamıştık, aradan 18 yıl geçti arada gerçekleştirilmeye çalışan bir sürü darbe girişimlerini saymaz isek bugün yeni bir “Ekonomik Kriz” ile karşı karşıyayız, yarın ne olacak Allah bilir.

Türkiye üretim ekonomisine geçmelidir, İş başına gelen hükümetler vatandaşlarını dış ülkelerdeki malzemelere muhtaç etmeyecek teknolojiyi hayata geçirmek, Dövizi yurt dışına göndermeyecek hatta ülkemize döviz kazandıracak çalışmaları yapmak durumundadırlar.

Samanı-Sarımsağı, Ceviz İçini, simidin susamını bile yurt dışından ithal ettikten sonra Bağımsızlıktan, Bağımsız Ülke olmaktan bahsetmek artık hiç kimseye inandırıcı gelmiyor.

Ekonomik noktada güçlü iseniz lider sizsiniz, aksi durumda başımızda bulunan belanın birinden kurtulmadan diğerine yakalanmanız nerede ise imkansızdır.