Balta unutur, ağaç hatırlar

Unutmak bazen bir nimet, bazen bir külfet olur. Bu dünya hayatında insanın başına çeşitli bela ve musibetler gelebilir. Bela ve musibetler insanı üzer, yıpratır ve hayatını çekilmez hale getirebilir. Zaman geçtikçe, acıların, yaraların, elemlerin tesiri hafifler, unutulmaya yüz tutar. Unutulmaya yüz tutmak, ekşi yoğurdun üzerindeki kaymak tabakası gibidir. Tabakayı kaldırınca zamanla ekşimiş yoğurtla yeniden yüzleşirsin.

Yoğurtun hammaddesi süttür, mayalarsan yoğurt olur. Zamanla kendini korumak için yüzeyinde kaymak tabakası oluşur. Unutmakta böyle bir şeydir. Biriken yaralarını, elemlerini, kırgınlıklarını; sabırla mayalarsan, yaraların zamanla unutulmaya yüz tutmaya başlar, kaymak tabakası oluşur, belki senin için nimet olur. Ama yüz tutmuş kaymak tabakasını hafif kaldırırsan geçmişinle tekrar yüzleşirsin. Kim olduğunu, nereden geldiğini, yolculuğunu, yolculuk boyunca yaşadıklarını yeniden hatırlarsın.

Hatırlamak sanıldığı kadar kötü bir şey değildir. Aksine unutursan külfet olur. Kim olduğumuzun, nerelerden geldiğimizin, nerelere itildiğimizin bilgisi yalnızca hatırlayabilmekte kaimdir. O belleğin içinde bizim geleceğimizin şifreleri kayıtlı.

Bugüne kadar yaşadıklarımız, bize yaşatılanlar hiç şüphesiz bize yeni bir kimlik kazandırır. Hatırlamak, bizi geçmişe mahkûm etmek yerine geleceğe hazırlayabilir.

Hatırlamak bir bakıma iyileşme umudunu da içinde barındırır. Bütün kötülüklerin önünde sonunda unutulacağını ve yapanın yanına kar kalacağını söyleyen karamsarlara inat, hatırlamak geçmişten öğrenebilmek açısından ahlaki bir yükümlülüktür. Dünya durdukça balta her zaman, gücünü deneyeceği, egolarını tatmin edeceği bir yeşermiş ağaç arayıp bulacaktır. Her kopardığı daldan, her kestiği yeni dal budak açmış ağaçtan sonra yeniden bilevlenip bir diğerine doğru yürüyecektir. Dalı ağaçtan, ağacı gövdeden, gövdeyi kökünden kopardıkça yaşama dürtüsü sübut bulacaktır.

Balta kestiği ağacı, kırdığı dalı, yıktığı ocağı çabuk unutur, hesabını tutmaz. Onun görevi kesmektir, yıkmaktır, kırmaktır. Hangi kuş yuvasız, hangi yolcu gölgesiz, hangi canlı gıdasız kalmış umurunda olmaz. O sahibinin elindeki oyuncak misali, sahibini eğlendirmekle meşgul olurken; yıkılan yuvalardan, köküyle bağı kesilen körpe yavrulardan yükselen feryatlardan bihaberdir.

Ağaç; baltayı tanıyamadıkça, baltaya sap olmaya devam ettikçe bu döngü böyle sürecek, ağlayan ile ağlatan aynı dili konuşup, aynı rüyanın kurbanları olmaya devam edeceklerdir.

Unutmayın! “Yaraları, yaralayan değil, yaralanan taşır”.