Bir acayip zor hesap

Türkiye'de COVİT- 19'un ilk vakası 11 Mart 2020 tarihinde tespit edildi.

Bütün dünyayı adete kasıp kavuran CORONA VİRÜS, milyonlarca insanın hastalanmasına ve ölümüne sebep oldu.

Ülkelerin ekonomilerini olumsuz olarak etkiledi.

İşte ne olduysa COVİT- 19'un başlamasıyla oldu.

İster, istemez ülkemizde bu olumsuzluktan nasibini aldı.

Aldı almasını ama sonuçta entübe olan ülke ekonomisi kendisini bir türlü düzeltemedi.

Dünyada ekonomisini düzlüğe çıkaramayan ülke kalmazken bizim ekonomimiz de yetkililere göre “Elhamdülillah çok iyi gidiyor” ama halka göre de ne ekonomi ne de kendileri entübeden bir türlü çıkamadılar.

Önüne çıkan kime sorarsan sor, maddi durumunuz nasıl, geçinebiliyor musunuz? diye.

Çok şükür iyidir diyen bir Allah’ın kuluna rastlanamaz.

Esnafı da işçisi de memuruda emeklisi de dul ve yetimi de hatta patronu da geçinemediklerini, gelirlerinin yetersizliğinden, her geçen gün ibresi hep yukarıya doğru yükselen enflasyondan yakınıp dururlar.

Yetkililerin her şeyi güllük, gülistanlık göstermelerine rağmen, asıl sorun herkesin enflasyondan yakınıyor olması.

Ama market çalışanları her gün etiket değiştirmekten bitap düşüyorlar. Hiç esnaf geri kalır mı bundan.Onlar da marketlerden farksız her gün ürünlerine zam üstüne zam yapıyorlar.

Hani bir söz var ya “altta kalanın canı çıksın.(Herkes kendi gücü yettiğince kendini kurtarmaya baksın, gücü yetemeyenler zora düşerlerse de kimse aldırmasın)” diye patronu da esnafı da pazarcısı da hep timsah gözyaşı döküyorlar.

Yaklaşık iki ay önce bir dönerci ışıklı tabelasına şöyle yazmıştı; enflasyona inat cağ kebabı 110 TL. aradan bir ay geçmedi tabela yazısı değişti,

yine enflasyona inat cağ kebabı 125 TL oldu.

Toplamda iki ay geçmedi bugünkü tabelada (20.10.2025) yine enflasyona inat cağ kebabı 140 TL diye yazıyordu. Marketlerde sabah aldığını öğleden sonra aynı paraya alamıyorsun. Zaten altın ve dövizde yaşananları yazmaya kimsenin gücü yetmez.

Marketi, kasabı. manavı, balıkçısı, lokantacısı, çarşısı, pazarı, enflasyona inat iğneden ipliğe her şeye zam yapıyorlar ama onlardan çok ağlayan da yok. Onlar sadece timsah gözyaşları döküyorlar.

Asıl, gerçekten gözyaşı dökenler, anası ağlayanlar emekli ve asgari ücretle çalışanlardan başkası değil.

İşçiye, işçi emeklisine, asgari ücretliye yılda bir kez, memura ve emeklisine yılda iki kez zam yapılıyor, o da aslında zam değildir.

Enflasyon canavarının cebimizden çaldığı paranın TÜİK açıklamalarıyla ancak bir kısmının geri ödenmesidir. Bunun adı bir de zam oluyor.

Yetkililerimiz her defasında “Biz çalışanlarımızı, emeklilerimizi enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz” deseler de maaşlara yapılan zamla bir iki ay süklüm püklüm ayakta gezen emekli ve asgari ücretli sonra da yine tökezlenip yerlerde sürünmeye devam ediyor, enflasyon canavarı da üzerinden bir güzel geçiyor ta ki sonraki zamana kadar.

TÜİK, ENAG, İTO gibi kuruluşların aralarında uçurum olan enflasyon rakamı açıklamaları bile enflasyonun can yakmaya devam ettiğini gösterirken, diğer yandan Maliye ve Çalışma bakanlarımız “Her şey yolunda gidiyor, enflasyon canavarının canına okunuyoruz.” söyleminde bulunuyorlar ama bu canavar ne hikmetse dar gelirliyi ezmekten bir türlü vazgeçmiyor.

Diğer yanda esnafı, marketi v.b enflasyona inat diyerek her Allah’ın günü zam üstüne zam yapıyorlar.

Buna rağmen dar gelirden daha çok ağlıyorlar.

Vallahi ben bu hesabı bir türlü anlayamadım,

anlayanada aşk olsun.