Karanlık, sisli ve yağmurlu bir sabaha uyandım.
Pencerenin köşesinde soluklanan bir serçe, yağmurdan kaçışan miskin kediler, penceremin camındaki buhar.
Sokakta uykuları sırtlarında hızlı adımlar ile yürüyen insanlar, servis bekleyen haşarı çocuklar, sigarası dudağının kenarında sokak çöpçüleri.
Karanlık yağmurlu bir sabah vakti.
Köşedeki küçük dükkanında demli çayını bardaklara dolduran börekçinin ellerini yakan sıcak, dükkanlarının kepenklerini açmaya çalışan esnaf, dolmuş duraklarında son kez sınav için defterinin sayfalarını karıştıran tembel liseliler.
Yağmur, karanlık bir şehir.
Vatikan’ın başındaki papaz Türkiye’ye gelmiş, unutmuş devlet başkanlığını sağda solda ayin yapmış.
Bu Venedik taciri bu gelişi için düzenlenmiş bir bayrak yaptırmış, gül haç, köprü ve yıldız. Ekzoterik mesajlar mesajlar. Irak’ta küçük bir şehir devletinin ağası yanında üniformalı korumaları ile Anadolu topraklarında siyasi gezi düzenlemiş.
Eski bir başbakanımız yeşil zonda Irak’ta bir yapay hükümetin toplantısına katılmış Kürt melodileri ve sözde kürt marşını ayakta dinlemiş.
Bir doğulu milletvekili o küçük şehir devletinin ağasına methiyeler düzmüş, konuşurken bin defa teşekkür etmiş.
Karadeniz’de Türk karasularında iki yük gemisi saldırıya uğramış Allahtan ölen ya da yaralanan olmamış.
Anadolu’da bir rektör erkek kardeşini güvenlik elemanlığından sadece onu tanımlayan koşullar ile memuriyete almış.
Bir profesör devleti ilaç yazarak dolandırdığı iddiası ile tutuklanmış ve ilaçları verilmediği için ciddi sıkıntılar yaşıyormuş.
O doktor yıllar önce küçük bir çocuğa tacizde bulunan bir yazar bozuntusunun bu eylemi ile ilgili rapor vermiş bu nedenle öç alınıyormuş.
İlk narkoterör örgütünün başı idam cezalısı Apo’yu ziyarete giden milletvekilleri olmuş.
Gidenlerden bazıları gitmediklerini söylemişler hatta kaçmışlar resim vermekten ama komisyon raporunda isimleri varmış.
Karanlık ve sisli bir sabaha uyandım.
Sokakta yağmurdan kaçışan insanlar.
Zor yaşadıkları ve zor geçindikleri evlerinden sokağa akıyorlar.
Yağmur yıkıyor caddeleri, dolmuşların tıkış tıkış kalabalıkları.
Ellerine tutuşturulmuş sandviçler, sefer taslarına konmuş öğle yemekleri ile servis bekleyen fabrika işçileri.
Küçük börekçi dükkanlarında ayak üstü çay ve sigara içen yorgun ve umutsuz yüzler. Karanlık sisli ve yağmurlu bir sabaha uyandım.
Şehir uyandı, çalışanlar, okuyanlar, ev kadınları, emekliler uyandı.
Venedik taciri gelmiş, Irak’tan bir ağa gelmiş, Lozan delinmiş, rektör hile yapmış.
Dünmüş ya da bir gün önce olmuş bunlar.
Unutulur gidermiş olan üç vakite kadar.
Yağmur yağıyor, yıkıyor sokakları, sokaklarda bir yorgun koşturmaca.
Yağmur bile temizleyememiş olanları dünmüş, ya da geçen hafta olmuş bu olanlar, olmakla kalmış.
Karanlık bir yağmura uyanmış şehir, sokaklarda yorgun umutsuz insanlar.
Yağmurdan kaçan liseli aşıklar, kıskanç ev kadınları, uykulu ilkokul çocukları.
Bir varmış bir yokmuş.