Her yıl 20 Kasım, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin kabul edilişinin yıl dönümü olarak Dünya Çocuk Hakları Günü adıyla anılır. Bu tarih, dünyanın her köşesindeki her çocuğun doğuştan sahip olduğu yaşama, korunma, eğitim ve sevgi hakkına sahip olduğuna dair evrensel haklarını bir kez daha hatırlattığımız, taahhütlerimizi tazelediğimiz çok önemli bir gündür.
Ancak bu yıl, kalbimizde büyük bir burukluk ve vicdanımızda derin bir yara ile karşılıyoruz 20 Kasım’ı. Birleşmiş Milletler tarafından çocuk hakları teminat altına alınırken, maalesef dünyanın dört bir yanında milyonlarca çocuk en temel hakkı olan yaşama hakkı için mücadele ediyor. Dünyanın birçok yerinde çocuklar hâlâ savaşın, açlığın, yoksulluğun ve korkunun ortasında büyüyor. Bu acı tablonun en ağır ve kanayan yarası ise Filistinli çocuklardır.
20 Kasım'da dünya, çocukların masumiyetini ve geleceğini konuşurken, Filistin'de çocuklar; gökyüzünden yağan bombaların, yıkılan yuvaların ve bitmek bilmeyen korkunun gölgesinde büyümeye çalışıyor. Onların elinden sadece oyuncakları ve okul kitapları değil, en değerli varlıkları olan çocuklukları da çalınıyor.
Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin ilk maddeleri, her çocuğun kayıtsız şartsız yaşam hakkına sahip olduğunu, savaş ve çatışma ortamlarında özel koruma görmesi gerektiğini açıkça belirtirken, Gazze'deki çocuklar, dünyayı dehşete düşüren bir dramın ortasında kalıyor. Oyuncakları molozların altında, okul yolları sessiz, rüyaları kesik…
Birleşmiş Milletler ’in verilerine göre, binlerce çocuk savaşlarda hayatını kaybetti, yüz binlercesi ise yoksunluk içinde yaşam mücadelesi veriyor.
Oysa onlar da bu dünyanın çocuklarıydı; gülmeye, koşmaya, hayal kurmaya hakları vardı. Oysa ne barınma hakları kaldı ne eğitim hakları ne de sağlık hakları.
Onlar; açlığın, susuzluğun, ilaçsızlığın ve en acısı, kimsesizliğin pençesinde kıvranıyor. Masumiyetin ve hakikatin en saf temsilcileri olan Filistinli çocuklar, insanlığın vicdanına seslenen sessiz çığlıklar atıyor.
Çocuk hakları evrenseldir; yani coğrafyadan, dinden, dilden bağımsızdır. Bir çocuğun hakkı ihlal edildiğinde, tüm insanlığın vicdanı yaralanır. 20 Kasım, sadece bir kutlama değil, aynı zamanda bir eylem çağrısıdır. Bu çağrı, savaşın gölgesindeki her çocuğa el uzatma, onların sesini duyurma ve haklarını savunma zorunluluğumuzdur.
Unutmamalıyız ki, bir toplumun geleceği, çocuklarına ne kadar değer verdiğiyle ölçülür. Bir çocuğun gülüşü, bir milletin umududur.
Bu anlamlı günde, başta Filistinli çocuklar olmak üzere, çatışma bölgelerinde, mülteci kamplarında, yoksulluk ve şiddet tehdidi altında yaşayan bütün dünya çocuklarını yüreğimizde hissediyor, onların hakları için güçlü bir duruş sergileme sözü veriyoruz. Her çocuk, güvenli bir dünyada büyümeyi, hayal kurmayı ve gülümsemeyi hak eder.