Fenomenler çağı, tek kullanımlık hayatlar

Bu sosyal medyada hızla harcanan önemli(!) kişiler meselesi artık Türkiye’nin sanat ve edebiyat iklimini ve üretimini bozmaya başladı.
Yıllardır gazetecilik yapan, yıllardır yazan, düşünen, yıllar boyunca bilimsel makale için uykusuz kalan, gazeteciler, yazarlar, bilim adamları, tarihçiler yerine, derinliği olmayan, çoğunlukla geçmişi de olamayan bilgileri paylaşan binlerce takipçiye ulaşanlar konuşuluyor.

Kitap fuarlarında, sosyal mekanlarda, sokakta uzun yılların deneyimi ile üç beş kişi tarafından önemsenenler yerine,yapay zekaya fikir soran, bırakın tarihi, sosyolojiyi, gazeteciliği, bilim adamlığını ortalama düzeyde okur yazar olan, bilgileri Google’den öğrenen, tek kitap bile okumamış fenomenler çılgın bir ilgi ile karşılaşıyor.

Bu fenomenler çağı ucuz üretimin, hızlı tüketimin sonucu.

Birkaç gün içinde değişen gündemler, neredeyse mekanik bir itaat haline dönüşen kalabalık kitlelerin sadece oturarak elde ettiklerini sandıkları bilgi ile önemsendikleri bir çağ. İtaat mevsiminde sorgulamaya zaman bile bırakmayan bir hızla akan bilgi olduğunu sandığımız veri akışı, bir süre sonra merakı okumayı ve araştırmayı gereksiz hale getiriyor.

İnsanın yaşamını hızla kolaylaştırdığını düşündüğümüz bu dijital evren aslında içi boş bir sanal dünya yaratmakla da kalmıyor, insani ilişkileri ortadan kaldırıp insanı yalnızlaştırıyor. Her şeyi sadece google’ e sorarak, yapay zekâ ile iş planları, kitaplar yazarak, sosyal hayatı şekillendirmeye çalışan bir ruhun sanatı, edebiyatı, tarihi anlaması mümkün mü?

İşin galiba en sevimsiz tarafı, yayınevleri, televizyon kanalları, gazeteler, reklam vericiler, medya sahipleri de bu sanal dünyanın raconuna hızla alıştılar.

Hızla parlatılan futbolcular, bir film öne çıkan sinema sanatçıları gibi bu sanal kimlikleri pazarlayarak, sanal iklimi destekliyorlar. Çünkü onlar için insanın ya da bilimin değeri ondan ne kazanılabildiği ile ilişkili.

Çok kazanacaklarının arkalarında saatler geçirip, gerçekleri görmezden gelme konusunda inanılmaz yetenekliler. Bir an bile olsun gerçek ve yetenekle işleri ve tahammülleri yok.

Bir günde oluşan fenomenler bir gün içinde de medyanın kara deliğinde kayboluyorlar. Hızlı aktör aktris ya da futbolcunun en azından yetenekleri nedeniyle bir şansı varken bu fenomenler yemek yenirken kullanılan tek kullanımlık çatal kaşıklar gibi yemek bitince çöpe atılıyorlar maalesef.

Soğuk otel odalarında hayatını kaybeden işsiz parasız sanatçıların en azından arkadaşları var.

Fenomenlerin sanal dünyadan gerçeğe geçmek şansları da yok. Oysa her insan önemli olmak ve önemsenmek hayali ile yaşar.

Önemli geçen kısa bir süre sonra gerçek bir yokluk ve kalabalıklar içerisinde kapanan bir televizyon gibi bir karanlık.

Gerçek yazarlar, gazeteciler, bilim adamları ise kendilerine asla bir daha sorulmayacağını bildikleri hayatlarında üretmeyi sürdürüp, geride doğru izler bırakmak için çalışmaya devam ediyorlar.

Bilimsel veriye ulaşmak, doğru makaleler yazmak, önemli edebi eserleri üretebilmek için şaşkınlıkla izleyip bomboş olduklarını gördükleri bu sanal dünyadan endişeli cümleler ile söz ediyor ve kirlenmemek için kendileri ile çok mücadele ediyorlar. Bu fenomenler ve yapay dünyanın kendilerini yönetmesine izin veren milletler kısa sürede bağımsızlıklarını kaybedeceklerinin farkında bile değiller.

Burada mesele yeniliğe ve çağdaş yaşama karşı çıkmak değil saden bu sanal dünyanın risklerini ve bozulan üretim mekanizmalarını anlatmak amacımız. Mesele içi boş bir yaşam ile dolu ve üretebilen insanı inşaa etmenin mümkün olmadığını anlamak.

Son söz sanal çağı gerçeklere çekemezsek yok olacağız.

Biraz gerçeklere yönelebilmeniz, şu sanal dünyadan kendinizi biraz olsun çıkarabilmeniz arzusu ile yazdığım iki kitabın linklerini aşağıya bırakıyorum. Unutmayın “okumak yaşamaktır”

https://zh1yo-koraytopcu.myikas.com/lutfen-sevgilere-basmayin

https://zh1yo-koraytopcu.myikas.com/iki-deniz-iki-oyun