Bir sonbahar gününde iki arkadaş yaya olarak kahveden evlerine dönerlerken bir anda yağmur yağmaya başlamış. Çok şükür ki birinin yanında şemsiye varmış ve ikisi de açılan şemsiyenin altına sığınarak yürümeye devam etmişler. Şemsiyesi olan adam bir süre sonra arkadaşına “Benim şemsiye olmasa iyi ıslanacaktın haaaa!” demiş. “He ya, sağolasın” demiş öteki. Bir süre yürüdükten sonra şemsiyesi olan tekrar “Benim şemsiye olmasa iyi ıslanacaktın haaaa!” demiş. Gene “He, çok sağol” demiş öteki. Tam da bir ırmağın kenarından geçerlerken şemsiyesi olan yine “Benim şemsiye olmasa iyi ıslanacaktın haaaa!” deyince, şemsiyesi olmayan adam bir arkadaşına bakmış bir de ırmağa ve bırakıvermiş kendini ırmağın serin sularına. Irmaktan sırılsıklam çıkınca da arkadaşına dönüp, "Muhannet adam! Şemsiyen olmasa en fazla bu kadar ıslanırdım, şimdi al o şemsiyeni de başına çal" demiş...
İçinizde fıkradaki şemsiyeli adama benzer insanlarla karşılaşanlarınız mutlaka vardır. Böylesi insanlar yaptıkları üç kuruşluk iyilikle ya da zaten vazifeleri olan bir işi yapmış olmakla diğer insanları satın alabileceklerini düşünürler. Oysa ki Cemil Meriç'in dediği gibi, "İyilik eden mükafat bekliyorsa tefecidir"...
Ne yazık ki herhangi bir devlet dairesinde o ya da bu sebeple işi geciken ya da görülmeyen birisi, kendini patron zannederek ilgili memura, "Senin maaşım benim verdiğim vergilerle ödeniyor, işimi düzgün yapacaksın" deme hakkını kendinde görebiliyor.
...kamu görevlilerinin maaşları toplanan vergilerden ödenmiş olsa bile, her maaş çalışanın bizzat kendi emeğinin karşılığıdır. Bu nedenle hiç bir kimsenin herhangi bir kamu görevlisine "Senin maaşını ben ödüyorum" gibi züppece bir söz söyleme ve tavır takınma hakkı olamaz...
Anlatmış olduğum tavrın bir benzerini, verdiğimiz oylarla milletvekili ya da belediye başkanı seçtiklerimiz için de sergiliyoruz. Oy vererek seçtiğimiz insanları adeta bizim kölemiz olarak görmek ve bu nedenle de her talebimizin mutlak surette yerine getirilmesini beklemek hem cehaletimizin, hem de demokrasi bilincindeki eksikliğimizin açık bir sonucudur...
Bilindiği üzere geçen hafta bazı belediye başkanlarının partilerinden istifa edip iktidar partisine geçmesi, ülkemiz siyasetinin ana gündem maddesini oluşturdu. Özellikle de "Topuklu Efe" lakaplı CHP'li Aydın Büyükşehir Belediye Başkanının Ak Parti saflarına katılması gündeme bomba gibi düştü...
Bu geçiş CHP'nin yönetim kanadında şok etkisi yaratırken, Ak Parti'de zorla da olsa yüzlerin gülmesine yol açtı.
...
Gelinen noktada, Ak Parti'ye oy verenler bedavadan bir büyükşehir daha kazandıkları için ellerini oğuştururlarken, Çerçioğlu'nu çok seven, Ona "Topuklu Efe" lakabını veren ve nihayet verdikleri oylarla Onu üç dönem başkan yapan CHP'liler büyük hayal kırıklığı, öfke ve üzüntü yaşadılar. Topuklu Efe CHP'liler için bir anda "Topuksuz Efe, Topuklarını Yağlayıp Kaçan Efe ve Topuğu Kırık Efe"ye dönüşüvermişti. "Verdiğimiz oylar haram olsun, oylarımızı geri ver, Aydın sokaklarında dolaşma, başkanlıktan istifa et" gibi pek çok söz de günlerden beri CHP'lilerin dilinden düşmemekte...
...
Öncelikle belirtmeliyim ki normal şartlarda hiçbir milletvekili ya da belediye başkanının parti değiştirmesini asla tasvip etmiyorum. Bu durum yasal olarak mümkün olsa da ahlaki açıdan doğru bir davranış değildir...
Peki, Sayın Çerçioğlu herşey normal ve ortada hiçbir sebep yok iken mi bir anda parti değiştirdi?
Bu soruya 'evet' cevabını vermek asla mümkün değil. Zira Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan belliydi. Hatta belediye seçimleri öncesinde bile Çerçioğlu'nun Ak Partiden aday olacağı konuşulmaktaydı. Zira Çerçioğlu Kılıçdaroğlu yanlısı bir başkandı ve Özgür Özel'in Onu aday göstermeyebileceği söylentileri ortalıkta dolaşıyordu. Ama beklenen olmadı ve Özgür Özel tarafından kerhen de olsa tekrar aday gösterilen Çerçioğlu ipi önde göğüsleyerek Aydın'a bir kez daha başkan oldu...
Peki seçim sonrası Aydın CHP cephesinde sular duruldu mu? Kesinlikle hayır. Tam tersine, il yönetimi, bazı ilçe belediye başkanları ve CHP'li milletvekilleri ile Çerçioğlunun arasında şiddeti giderek artan soğuk rüzgarlar esmeye başladı. Taraflar arasında adeta ismi konmayan gizli bir savaş yaşanıyordu. Çerçioğlu'nun ailesine dil uzatma ve aba altından sopa göstermelere kadar varan bu savaşta, orta yolu bulması beklenen genel merkez de yangına körükle gitti. Öyle ki Özgür Özel üst düzey CHP'yöneticilerinin bulunduğu bir toplantıda ve kamuoyunun gözü önünde Çerçioğlu'nun elini sıkmayarak olumsuz bir tavır ortaya koymuş ve Onu küçük düşürmüştü...
Bütün bu anlattıklarımdan sonra, Çerçioğlu'nun Ak Partiye geçiş sebebini hakkındaki dava dosyalarından kurtulma gayretine bağlayan CHP'lilerin öncelikle öz eleştiri yapmalarının ve yaşanan sürecin sorumlularını bizzat kendi içlerinde aramalarının en doğru yol olacağı kanaatindeyim...
Öte yandan, Çerçioğlu'nu istifaya götüren en önemli nedenlerden birinin, 'genel merkezin rant odaklı taleplerinin Çerçioğlu tarafından karşılamaması ve bu nedenle de iki taraf arasındaki iplerin kopması' olduğu, bizzat Çerçioğlu'nun kendi ağzından ifade edildi...
Anlatmış olduğum ve kamuoyunun çoğunluğunun bilmediği gerçeklerden sonra özellikle Aydın'daki CHP'li seçmenlere soruyorum; anlattığım sıkıntıları yaşayan Çerçioğlu'nun yerinde siz olsaydınız ne yapardınız?
Eğer çalışamayacak hale getirilmişseniz partinizde kalmaya devam eder miydiniz?
Eşinizin şirketi ve ailenizle tehdit edilmeye başlamışsanız tavrınız ne olurdu?
Eğer bütün bu soruların cevabı olarak "Ben de Çerçioğlu gibi davranırdım" diyorsanız, "Oylarımız sana haram olsun" dememeniz gerektiğini bilin. "Çerçioğlu gibi yapmayıp, hem partiden hem de başkanlıktan istifa ederdim" diyorsanız, gayenizin hizmet olmadığı ve sıkıyı görünce halka hizmetten vazgeçmeye meyilli olduğunuz sonucuna ulaşılır. Bu nedenle öncelikle yapmanız gereken şey, empati yapıp kendinizi Çerçioğlu'nun yerine koymaktır. Suçluyu körü körüne başka yerlerde arayıp kendi mahallemizi pas geçmenin, ne kendimize ne de memlekete asla faydası olmayacaktır...
Öte yandan, "Ak Parti onca söz söylediği ve başarısız bulduğu bir başkanı neden kabul etti" demenin de bir manası yoktur. Zira siyasette "dün dündür bugün bugündür" anlayışı hakim olup, geçmişte bunun pek çok örneğini hep birlikte gördük. Her ne olursa olsun, CHP'nin kalesinde bir gedik açmış olmak Ak Parti için oldukça karlı bir iş sayılmalıdır...
Son söz;
Canı yanan merkep atı geçermiş...