Artık ne trajedilerin ne de komedilerin çağındayız.Trajedi çağında kahramanın gücü krallarda, kralların gücü tanrılardaydı. Tanrılaşan krallar ve beylerdi hayatın hayalleri. Şehir devletlerinden büyük imparatorluklara geçerken şövalyeler birer birer yok oldular. Çünkü sahte trajediler çağında çok kahramana yer yoktu. Şövalyelerin geniş yeleli,doru atları ve keskin kılıçları, küçük beylerin zayıflıklarında kahramanlaşıyordu. Tiyatronun kadim tarihinde antik trajedileri doğuran bu iklim küçük beyliklerin yerini yavaş yavaş büyük ordulu krallıklara bıraktı. Şövalyeler bu değişime ilk başta kralların yanında savaşarak direndiler. Dünya tarihi savaşlar ve entrikalar tarihidir. Krallıkların içinde kralı ve sarayın gücünü yönetenler bu ahlaklı şövalyelerden rahatsız oldular ve yerleşik savaş tekniği, bireysel değil toplu mücadele yöntemleri ve bir de büyük entrikalar ile şövalyeleri cadı avı ile yok ettiler. Tiyatronun yakışıklı, güçlü, merhametli, zenginin malını fakire dağıtan adaletli kahramanlarının yerini korku salan, güçlü ve adaletsiz krallar aldı.
Trajediler çağının bu sahte ve mayası bozuk halini tiyatro tarihinde, korkak, çirkin, ama kral olduğu için adına methiyeler düzelen kral hikayelerinden görüyoruz. Hani sanat muhaliftir filan deniyor ya o sahte trajedi çağında saraylarda bu krallara güzellemeler yapan sanatçı soytarılar artık kadrolu hale gelmişti. Yani muhalefet artık sarayda ruh satmaya dönmüştü. Tabiki istisnalar vardı ve belkide aslında o istisnalar bu imparatorlukların çakma düzenine karşı halkın temel karşıtlığını da ortaya koyuyordu. İki büyük dünya savaşı şövalyeleri kurban eden imparatorluklarında sallanıp, yıkılmasına sebep oldu. Halkın küçük toplulukların, küçük ama cesur devletlerin ortaya çıkması da artık trajediler çağının yerine yeni bir çağı tanımlıyordu.
Komedi çağıydı aslında bu yeni çağ. Küçük insanların insanca hataları üzerine kurulan. Trajedilerin çakma kahramanlıkları yerine, sıradan adamların ve kadınların, yani bizim, yani sıradan ev hanımının, fabrikada çalışan babanın, saçma savaşlarda ölen askerlerin, halk şarkıcılarının komik hikayeleriydi. Bu komik hikayelerin de kahramanları vardı tıpkı şövalyeler gibi. Kadim dünya tiyatrosunda antik Yunan’da da vardı komiklik ama bu asıl ve asil kahramanlarının gücünü ortaya koymak içindi. Yani asıl kahramanın soytarısıydı. Komedyenler çağı hızlıca akıp geçti. O komedyenler o kadar bizdedi ki biz onları çok sevdik. Acılarımızı, hayal kırıklıklarımızı, ihanetleri bile bize daha az acı ile yaşattılar.
Komedi çağının sonuna geldi dünya. Çünkü dünya kaynakların olabildiğince adaletli paylaşılabileceği, küçük insanların da huzur ile yaşayabileceği bir gezegen değil. Çünkü imparatorluklardan geriye kalan şövalyeleri bile yıkabilecek güç odakları saray sahtekarları için bu tatil çok uzun sürmüştü. Artık komedi çağından çıktık. Bu yeni trajedi çağının sahte kahramanlar yaratmaya başladığını da görüyoruz. Şövalyelerin olmadığı bu yeni usül trajedilerde tıpkı imparatorluklar çağında olduğu gibi çakma kahramanların yaptığı adaletsizilikler, kıyımlar, olacak.
Türkler tüm çağlar boyunca ister devletli ister beyliklerde hiç şövalye olmaktan vazgeçmediler. Çağlar değişti, trajedi çağında da komedi çağında da hep şefkatli adil ve huzurlu yaşadılar. Bunun yani şövalye ruhlu olmanınbedelini, ihanetler, sürgünler, tabutluklar ile ödediler. Belkide bu yüzden hiçbir imparatorluk ya da devlet tarafından sevilmediler. Beyliklerde krallıklarda tek bir şövalyeye bile tahammül edemeyenlerin at nalı yapan demirci ustasından, kopuz çalıp şiir söyleyen ozanına kadar her bir Türkün şövalye ruhuna sahip olmasına tahammül etmesini beklemek saflık olur.
Türk yaşadıkça en az Türk sayısı kadar şövalye olacak. Bunun için rahatsızlık verdiklerimizden özür filanda dilemeye niyetimiz yok. Son örnek. Bu hafta sonu kanser tedavisi görmüş, kimsesi olmayan bir çocuğun “benimle balon uçurmaya gelir misiniz?” isteğine onbinlerce Türk katıldı ve yüzbinlerce balon gökyüzüne uçuruldu. Şövalyelik ruhu böyle işte. Gerçek trajedi kahramanı olmak için yürekli bir Türk olmak yeterli.