Son yıllarda toplumumuzun her kesiminde, kurumlarımız dâhil olmak üzere büyük bir sosyal çürüme ve çöküş yaşanıyor.
Sanki bu çürümeye adeta bile bile razı olmuş, tel tel dökülür haldeyiz.
Hiç kimse kusura bakmasın bu noktaya gelişimizin en önemli sebeplerinden biri, “Dindar Nesil Yetiştireceğiz” söylemiyle önümüze konan sistemin ahlâkı göz ardı etmesidir.
Televizyonlarda sabah akşam izlenen vurdulu kırdılı dizi filmler, kadın programları, saatlerce süren gelin–kaynana tartışmaları… Toplum olarak sanki her saat, her dakika işlenen suç mahallinin içinde yaşıyoruz.
İmam Hatip Okulları ve din eğitimi müfredatının artmasıyla gençler dini bilgi yönünden daha donanımlı yetişiyor olabilir. Ancak unutulan bir şey var: ahlâk…
Kaç kur’an kursunda toplu taciz olaylarına rast gelmedik ki…
Ve ne yazık ki o öğrenci yurtlarında taciz olayları olduğunda yetkililerin ağızlarından çıkanlara bakar mısınız?
“Bir kereden bir şey olmaz” veya “Bunlar tecavüzcü değil, bunlar cinsel istismar suçunu zorla işlemiş olan kişiler değil. Bunlar tamamen ailelerin ve küçüğün de rızasıyla yapılmış işler” sözleriyle bu yapılan ahlâksızlıkları taçlandırıldığını gördük.
Mustafa Kemal Atatürk’ün: “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlâklısını severim!” sözü, sporcuların yalnızca fiziksel olarak güçlü ve hızlı olmalarının yeterli olamayacağını; aynı zamanda akıllarını kullanmaları zeki ve çevik olmaları, bedensel beceri ve en önemlisi ahlaklı, dürüst, karakterli bireyler olmaları gerektiğini vurgulamıştır.
Acaba sporcularımız bahis oynarken, arkadaşları ile oyun oynarken akıllarına Atamızın bahsettiği bu güzel hasletler geliyor mudur?
Spor, sağlık ahlâk ve erdemle anılması gereken bir alan iken, bugün şike ve bahis gibi kirli kavramlarla birlikte anılıyor olması bünyesinde ne kadar çirkinlikler barındırdığının farkındamıyız?
· Her gün karşı karşıya kaldığımız ekranların masum görünen kirli yüzleri,
· Futbol kulübü başkanlarının uyuşturucu skandalları,
· Hakem ve futbolcu isimlerinin bahis çeteleriyle anılır olması,
· Kendilerini imtiyazlı sınıf algısıyla bu suçlardan muaf tutulmaları ve aynı suçları işlemeğe devam etmeleri.
Bütün bunlar, toplumun ahlâkî değerlerini ne kadar aşındırdığını ve bundan ne kadar uzaklaşıldığını göstermektedir.
Yaşanan olaylarda dikkat çeken bir başka husus, adaletin eşit uygulanmamasıdır.
Kulüp başkanları ve hakemler hakkında ciddi iddialar ortaya atılırken, çoğu zaman yalnızca alt kademedeki kişiler cezalandırılmakta olduğu gözlerden kaçmamaktadır.
Fransız yazar ve düşünürü Honoré de Balzac’ın şu sözü, bu durumu en iyi şekilde özetler durumdadır: “Kanunlar örümcek ağı gibidir; zayıflar ağa takılır, güçlüler ağı deler geçer.”
Toplumumuzda yaşanan çürümenin temelinde ahlâkın unutulmuş olması yatmaktadır.
Din eğitimi, spor kültürü, medya ve hukuk sistemi; hepsi ahlâkî değerlerle yeniden inşa edilmedikçe bu çöküş devam edecektir.
Gerçek kurtuluş, Türk Milleti yeniden kendine dönmeli, ahlâkı yeniden hayatın merkezine almalıdır.
Çünkü yapacağımız her işi ahlâkî ölçüler içerisinde yaşarsak, ancak o zaman yeniden insanlığımızı kazanabiliriz.