Memleketin ancak okuyup yazmakla kurtulacağına inananlardanım.

Günümüzden 5.500 yıl önce Sümerler tarafından icat edilen yazı, o tarihten bu yana hayatımızda önemli bir yere sahip. Yazı sayesinde geçmişte yaşanmış olaylarla ilgili kayıtlara kolayca erişebiliyor, başkalarının duygu ve düşüncelerini öğrenebiliyor, iletişim kurabiliyoruz.

Değerli abim ve Üstadım Yüksel ERCAN’ın teşviki ve cesaretlendirmesiyle 2019 yılından beri yazdım, yazdım durdum.

Biran düşündüm yazmayı bıraksam, bir köşeye çekilip, hiç bir meseleyi dert etmesem gamsızlığa vursam gazete okumasam sosyal medyayı kullanmasam, ben ne olurum?

Herhalde kendini kaybetmiş deli olurum.

Belki ilk başta zor bir süreçti.

Ancak yazı yazmanın bilişsel, psikolojik ve hatta fiziksel faydalarını öğrendiğimde iyi ki yazmayı öğrenmişim dedim.

Yeni Zelanda’daki Auckland Üniversitesinden araştırmacılar 49 yaşlı ile yaptıkları araştırmada, katılımcılardan üç gün boyunca her gün 20 dakika yaşadıkları üzücü olaylar ya da günlük aktiviteleri hakkında yazmaları istendi.

Daha sonra katılımcıların kollarındaki 4 milimetrelik yaraların iyileşme süreci takip edildi.

Sonuçta yaşadıkları olumsuz bir olay hakkında yazan kişilerin iyileşme oranlarının günlük aktiviteleri hakkında yazan kişilere göre daha yüksek olduğu belirlendi.

Araştırmacılar uzun süreli üzüntülerin vücutta stres hormonu olarak bilinen kortizon seviyesinin yükselmesine neden olduğunu, bu durumun bağışıklık sistemini zayıflattığını düşünüyor.

Yazmak fiziksel, duygusal ve zihinsel olarak bizi olumlu olarak etkiliyor.

İnsanları diğer yaratıklardan ayıran en büyük özellik, tarihe yazılı belge bırakmaktır.

İnsanoğlunun en çok istediği şey geriye kendisinden bir iz bırakmaktır.

İnsanlar ölür, hafızalar zayıflar, hatıralar silinir, yalnız geride bırakılan eserler baki kalır.

Duyguları dışa yansıtmanın, akıl sağlığını muhafaza etmenin, bunalımlardan uzak durmanın, siyasiler tarafından kandırılmamak, söylenen her şeye inanamamak ve doğru bilgiye ulaşmak, yazarak veya araştırarak mümkün olmaktadır.

Okumayan birçok şeyden mahrum kalır.

Bu alışkanlığı edinmiş ülkelerde toplumlar, bilgi seviyeleri yüksek, kelime dağarcığı gelişmiş olur,

Hesap sorma ve hesap verme nezaketini içselleştiren, kırıp dökmeyen, medeni ve gelişmiş toplumlar, hakaret ve ötekileştirme dili kullanmazlar.

Medeni toplumun tüm bireyleri yetki ve sorumluluğun sınırını aşmazlar,

Yolsuzluk yapmaktan utanırlar, kamu yönetiminde verdikleri sözlerine sadık kalırlar, Adaletten şaşmaz ve yakınlarına torpil ile birden fazla maaş vermezler.

Hayata başlarken Alfabeyi okuyup öğrenmeseydik, kişiliğimizin gelişmesinde iz bırakan NUTUK ve yazarların eserlerini okuma ihtimali olur muydu?

Tekrar yazmanın özüne dönecek olursak, yazılı belge olmadan neyi öğrenmek için okuyacaksınız,

Kuran-ı Kerimde ilk emir OKU olması ve okumanın vazgeçilmez olduğunu biliyor olmamız neye yarardı?

Velhasıl kelam…

“Memleketin ancak okuyup yazmakla kurtulacağına inananlardanım.”

Reşat Nuri Güntekin

İradeli, dengeli, sorumluluğunu bilen, İnsanlık ve ülkesi için yararlı olan,

düşünebilen ve insan olmanın vazgeçilmez hasleti hem yazmak, hem okumak olmalıdır.

Vesselam…