Saçlar beyazladı


Zaman dediğin, sessizce çaldı benden gençliğimi…
Bir sabah aynaya baktım, saçlarımda kış var.
Oysa ben hâlâ içimde ilkbaharı taşır sanıyordum.
Meğer kalp genç kalsa da, kaderin fırçası acımasız boyarmış saçları.

Bir zamanlar kahkahalarım yankılanırdı sokaklarda,
Şimdi o sokaklar sessiz, ben sessiz, dünya sessiz…
Dertler omzuma yük olmuş, yıllar alnıma çizgi çizmiş.
Her beyaz tel, bir hatıranın bedeli olmuş meğer.

Ne sevdalar geçmiş içimden, ne umutlar küllenmiş…
Kimi “git” demeden gitmiş, kimi “kal” diyemeden kalmış.
Kalbim bir han olmuş; gireni olmuş, çıkan çok olmuş.
Ama en çok kalan… hüzün olmuş.

Bir duman yükseliyor bazen,
Kıvrıla kıvrıla kaybolan gençliğimi izliyorum.
Bir fotoğraf düşüyor aklıma,
Gülüşüm taze, gözlerim ışıl ışıl…
O zamanlar umut doluydu her sabah,
Şimdi her nefes geçmişe karışıyor yavaş yavaş.
Bir gülüşte saklı kalan yarınlar var,
Ve ben hâlâ o gülüşte kendimi arıyorum…
Şimdi o gözlerde yorgunluk var,
O gülüşte ise yarım kalmış bir hikâyenin izi.

Saçlar beyazladı, evet…
Ama bu beyazlık sadece yaşın değil, yaşanmışlıkların da rengi.
Her telinde bir hikâye, bir gözyaşı, bir pişmanlık saklı.
Bazen ayna karşısında gülümsemeye çalışıyorum,
Ama o gülümseme bile yılların acısını gizleyemiyor.

Ve fark ettim…
Beyazlayan saçlar, aslında içimdeki sessiz bir teslimiyetin sembolü.
Artık ne birine kırgınım, ne de birini bekliyorum.
Sadece hayatla barışık bir suskunluk kaldı içimde.

Yine de şükrediyorum…
Çünkü beyazlayan her saç teli, hâlâ nefes aldığımı hatırlatıyor.
Ve belki de bu beyazlıklar, kaderin bana
“Artık yoruldun, biraz dinlen…” deyişidir sessizce.