Toplumsal çöküş

Toplumsal çöküş/Toplumsal bozulma', Savaş, çeşitli afetler veya kriz gibi olayların toplumsal sistemlerin normal işleyişinde önemli ölçüde bozulmaya yol açması anlamına gelir. Bu bozulmalar', toplumun genel olarak etik, sosyal ve kültürel açıdan da gerilemesi veya bozulması olumsuz sonuçlarla karşılaşması gibi birçok olumsuz sonuca yol açabilir.

Bunlar arasında suç oranlarının artışı, ahlaki değerlerin erozyonu, toplumsal çatışmaların artması, sosyal bağların zayıflaması, güvensizlik ve hoşgörüsüzlük gibi durumları sayabiliriz.

Çökmüş bir toplum daha ilkel bir duruma geri dönebilir, daha güçlü bir toplum tarafından emilebilir, yabancı kültürlerin istilasına maruz kalır veya tamamen yok olabilir.

Sonuç olarak, toplumsal çürüme, toplumun düzenini, mili manevi ve kültürel değerlerini, sosyal normlarını zayıflatan karmaşık bir süreçtir.

Öyle ki bu durum bir çok alanda kendini hissettirdiği gibi bir toplumun duygu, düşünce, inanç ve kültür yapısını yansıtan atasözlerinde de dejenerasyona sebep olmuştur.

Atasözleri sayesinde yaşanan kültürü tanımak, ataların yaşam tarzını, düşüncesini ve değer yargılarını öğrenmek mümkündür. Atasözleri, insanların iyi, güzel ve doğru işler yapmasını, yaşadıkları olumsuzluklardan ders çıkarmasını öğütlerken yaşanılan kültür erozyonu sebebiyle atasözlerimizin anlam ve önemi de dejenerasyona uğradı.

İşte birkaç örnek;

"At binenin, kılıç kuşananın” dedik güçlülerin, güçsüzlerin haklarına el koymasını normalleştirdik.

"Devletin mali deniz, yemeyen domuz" dedik Devlet malını çalan, yiyen kimselere göre devletin tükenmez malı vardır, yolunu bulup ondan aşırmayanı, çalmayanı budala yerine koyduk.

"Kol kırılır, yen İçinde kalır*dedik çürümüşlüğün, ahlaksızlığın üzerini kapatıp gerçeklerin konuşulmamasını /görünmemesini örtüledik.

"Bal tutan parmağını yalar" ‘Eğer kişi önemli ve değerli bir duruma katkı sağlanıyorsa, kişi o durumdan kendi çıkarı için de yarar sağlayabilir.’ Dedik ama hırsızlık yapmayı uygun bulduk.

"Yemeyenin malini yerler” dedik başkalarının malına zorla sahip olmayı, dolandırıcılığı mübah saydık.

"Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” dedik doğruyu söylemekten korkutulduk, yalan söylemeyi/ söyletmeyi öncelleştirdik.

” Söz gümüş ise sükût altındır” dedik hak aranmasını, haksızlığa ses yükseltilmesini engelleyip meydanı yalancıya

Üçkâğıtçılara, çetelere terk ettik.

"Köprüden geçene kadar ayıya dayı de" dedik dostluğu, dürüstlüğü bırakıp, kurnazlığı, takiye yapmayı tercih ettik.

"Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez" dedik rüşveti, haksız menfaat sağlamayı meşrulaştırdık.

"Üzümünü ye bağını sorma” dedik Helal, haram aramadık, birer menfaatçiye dönüştürüldük.

"Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" dedik haksızlığa karşı sessiz kalmayı, susmayı, görmemezlikten gelmeyi bencilliği yeğledik.

Bunlar yetmediği gibi dini, ahlaki, insanı, vicdanı duygular, örf adet ve gelenekler de erozyona uğradı.

Toplumsal çürüme sürecini önlemek veya tersine çevirmek için çeşitli stratejiler uygulanabilir. Ancak bu çürüme kolayca çözülebilecek bir sorun değildir. Toplumsal çürümeyi engellemek veya tersine çevirmek için tek bir çözüm reçetesi bulunmamakla birlikte;

Eğitim ve bilinçlendirme

Sosyal adalet:

Toplumsal kurumların güçlendirilmesi:

Sosyal dayanışmayı artıran projeler:

Sürdürülebilir kalkınma hedeflerine odaklanan politikalar, toplumsal çöküşü önlemede önemli bir rol oynayabilir.