Uyku ölümün provasıdır..

Ömrümüzün en az üçte birini uykuda geçirdiğimizin farkında mısınız?

Kimilerine göre zaman israfı, kimilerine göre ise zamanın en güzel anı diye nitelendirilen uyku, insanın fiziksel ve zihinsel olarak dinlenmesini ve yenilenmesini sağlayan psiko-fizyolojik bir olaydır.

Sözlükler uykuyu "Dış uyaranlara karşı bilincin tümden ya da kısmen yok olduğu, tepki gücünün zayıfladığı ve her türlü etkinliğin büyük ölçüde azaldığı doğal dinlenme durumu" olarak tarif ederler.

Nice hikmetlerle dolu bir nimet olan uyku, bedenimiz için rektefe zamanı, sağlığımız için ise olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır.

Bağışıklık sistemini güçlendirmekten tutun da, kalp ve beyin fonksiyonlarının düzenlenmesine kadar bir sürü faydası bulunan uyku, hislerin dış alemden çekilmesi ya da dış alemle irtibatın kesilmesidir. Bu bağlamda düşünüldüğünde, uykunun acıları dindiren doğal bir ilaç olduğu söylenebilir.

Nitekim Balzac, "Uykunun dindiremediği hiçbir acı yoktur" demektedir.

Uyku, herkese karşı eşitlikçi bir yaklaşım sergiler. Bir başka deyişle, zengin-fakir, büyük-küçük, erkek-kadın demeden herkese aynı tarzda yaklaşır.

Pek çok din büyüğü az uyumayı tavsiye eder ve az uyumanın ömrü uzattığını söyler. Uykunun küçük bir ölüm olduğu düşünüldüğünde, bu söylemin ne kadar da doğru olduğu kolayca anlaşılacaktır.

Düşünün, on saat uyuyan birine yaşamak için on dört saat, altı saat uyuyana ise on sekiz saat zaman kalır. Bu hesabı hayatınıza vurduğunuzda, neye karşılık geldiğini kolayca anlayabilirsiniz...

Uyku ile ölüm arasında o kadar çok benzerlik bulunmaktadır ki, bu benzerlikler kısaca "Uyku ölümün kardeşidir sözüyle ifade edilmektedir.

Gerçekten de uyku küçük bir ölüm, uyumak ise ölümün provasıdır...

Uykunun ölüme olan benzerliği türkülere, ağıtlara ve sözlere de yansımıştır;

Mesela, ölenin ardından "Ne olur uyan!" diye ağıt yakan nice sevgililer, eşler, ana-babalar ve çocuklar vardır.

Yine mesela "Ölü gibi uyumak" diye bir deyim vardır ki, hiçbir şeyin farkında olmadan şuursuzca ve bilinçsizce uyuma durumunu ifade eder.

Ölüm ile uyku arasındaki bir başka benzerlik ise, tıpkı ölümde olduğu gibi, uyuyan kişinin de dünya ile ilişkisinin bütünüyle kesilmesidir. Bu bağlamda, uyku da, uyuyan da masumdur. Çünkü insan uykudayken plan yapamaz, kin tutamaz, politik davranamaz, kötülük düşünemez...

İnsan uyumadan öncesini bilir de, nasıl uyuyakaldığını bilemez; tıpkı ölüm halinde olduğu gibi. Çünkü ölüm ve uyku, Allah'ın takdirinde olan istem dışı hadiselerdir...

Öte yandan, uyuyan insanın pek çok hayati fonksiyonu ölüme yakın bir noktaya gelmektedir. Uyku, bedeni ve ruhu dünya aleminden geçici olarak çekip koparan mucizevi bir olaydır.

Uykudaki insanın ayakları vardır ama yürüyemez, kulakları açıktır ama duyamaz, gözleri vardır ama göremez. Kısacası, uyuyan insan gassal elindeki meyyit gibidir...

Uyku ölümün küçük bir provası olmasına karşın, uyku ile ölüm arasındaki önemli bazı farklar bulunmaktadır:

Ölüm hadisesinde ruh beden ile alakasını tamamen kestiği halde, uyku esnasında ruh bedenden geçici olarak ayrılır.

Ruh, bedeni tıpkı bir ev gibi kullanır. İnsan uykuya daldığında ruh can evinden çıkar gider ve uyanma esnasında da tekrar geri döner.

Ölen insanın vücudu ise tıpkı yıkılan bir ev gibidir ve yeniden dirilişe kadar ruh o bedene geri dönmez...

Yüce Rabbimiz bu durumu şu sözleriyle ifade etmektedir;

“Allah, o nefisleri öldükleri zaman, ölmeyenleri de uyuduklarında alır. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkor, diğerlerini de takdir edilmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır.” (Zümer: 42)

Ölüm veya uyku sırasında ruhun yapacağı bir iş kalmadığı için Allah onu bedenden çekip alır. Ayete göre, ölüm olayında Allah ruhu bedene geri vermeyip tutarken, uyku olayının sonunda ruh tekrar bedene teslim edilir.

Bu ayetin beyanıyla, uyku esnasında kısmi bir ölüm hadisesinin gerçekleştiği açıkça ifade edilmektedir

Ruhun en önemli özelliği “Can ve Şuur” kaynağı olmasıdır. Ölümde beden hem candan hem de şuurdan yoksun hale gelmekte, uyku denilen psiko-fizyolojik olayda ise can bedende kalmakla birlikte, geçici bir duyum ve bilinç kaybı yaşanmaktadır.

Bu noktada hemen şunu da belirtmeliyim ki, ölüm ruhun bedenden ayrılmasıdır, ruhun ölmesi değil. Ölen de dirilen de insan bedenidir...

Son söz Cemal Süreya'dan;

Mutlu uyumak lazım azizim...

Madem uyku yarı ölüm halidir, o halde mutlu ölmek lazım her gece...

Esen Kalın...