“15 yıl 20 yıl öncesinden cenaze namazlarını bu kadar önemsiyormuyduk.?” sorusuna cevabımız kesinlikle “Hayır” olacaktır, Zira o zamanlarda ölüm denilen gerçeğin varlığını bırakın hatırlamayı etrafımızda olan hiçbir kişiye yakıştıramıyorduk.

Sonraları baktık ki arkadaşlarımız, dostlarımız derken yakın çevremizdeki akrabalarımız arkadaşlarımız yada arkadaşlarımızın büyükleri birer birer tabutlar içerisinde cami avlularından omuzlanıp toprağa verilince işin ehemniyetini biraz daha kavramak durumunda kaldık.

Gazetecilik mesleği dolayısı ve birazda ucundan kıyısından siyaset ile uğraşan birisi olarak çevremiz bizi cemiyet insanı olarak bilir, elimizden geldiği zamanımızın elverdiği ölçüde düğün-dernek –açılışlara katılmaya çaba gösterir dururuz.

Son dönemlerde cenaze namazlarına daha fazla katıldığımızdan olsa gerek bu dünyada misafir olduğumuza Aşık Veysel'e  "Üstad dünyadan ne anladın?" şeklindeki soruya

 "Say ki bir pazar yeri dolaştım.

Üç metre bez aldım gidiyorum.

açıyorsun "Doğdu"

Gözünü kapatıyorsun "Öldü"diyorlar.

İşte bu göz kırpışa "Ömür" diyorlar..."

cevabını daha fazla içselleştiriyoruz.

Biz son derece geniş bir aileye sahibiz,

Zaman zaman bu sütunlarda yazarız, Bizim altı amcamız, altı dayımız, altı halamız, altı teyzemiz vardı, Bu akrabalarımızın içerisinde günü birlik gördüklerimizde oldu, yılda bir kez bayram dolayısı ile haberleştiklerimizde.

Ancak geldiğimiz noktada bu saydığımız akrabalarımızın nerede ise tamamı bir şekilde ahirete intikal ettiler, ya bir gece yarısı telefonu ile yada birkaç saat öncesinden çeşitli iletişim araçları vasıtası ile “Falanca akrabamız vefat etti, cenazesi falanca camiden kaldırılacak ve filanca mezarlıkta toprağa verilecek” haberleri ile kendimizi cami avlusunda bulduğumuzu hatırlıyoruz.

Bizde belli bir yaşa gelmiş birisi olarak son dönemlerde yaşıtlarımızın yada bizden birkaç yaş büyük bir tanıdığımızın bu dünyaya veda ettiğini iyiden iyiye anlamış durumdayız, Cami avlularında “yaşlılığa bağlı ölüm” sebebi ile aramızdan ayrılanlara “Allah gani gani rahmet eylesin” şeklinde dua ederken genç yaşta bir rahatsızlık sebebi yada bir trafik kazası ile vefat edenlere de “Genç yaşta gitti” diye hayıflanıyoruz.

Neticede iş dönüyor dolaşıyor uzun yıllar yaşayacağını hayal ederken 46 yaşında bu dünyaya veda eden Cahit Sıtkı’nın 35 yaş şiirindeki

Neylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanamadın olacak.

Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak,

Taht misali o musalla taşında.”

söylemine.

Düşünmek bile zor ama akıbetten kurtuluş yok.