70’li yıllarda siyah beyaz televizyonların haftada üç  gün olan paket yayından her gün  yayına geçtiği günlerde Türk milletini iki program sabahlara kadar uykusuz bırakırdı, bunlardan birisi sonradan Müslümanlığı seçen boksör Muhammed Ali Clay’ın başta Joe Fraizerve George Foreman olmak üzere önüne gelen bütün ağır sıklet boksörlerini “kelebek gibi uçup arı gibi sokan” ve bizi çılgına çeviren galibiyetleri diğeri de her yıl katılmamıza rağmen ilk dönemlerinde bir türlü başarılı olamadığımız bu yüzdende “Biz Müslümanız bu yüzden Hıristiyan Ülkeler bizim kazanmamızı istemedikleri için oy vermiyorlar” dediğimiz Eurovision müzik yarışmaları.

Bugün bizim yaşıtlarımız arasında bulunan ve bütün Türkiye’nin tanıdığı ve isimleri vatandaşlarımız tarafından daha çok “Şarkıcı” olarak teleffuz edilen Sanatçıların nerede ise çok büyük bir bölümü o Eurovision yarışmasında Türkiye’yi temsil edecek eser ve sanatçıyı belirleyecek yarışmalar sırasında ortaya çıkmıştı.

Hatırlayan okuyucularımız vardır bu yarışmaların birisine katılmak isteyen ve şu an aramızda bulunmayan büyük Sanatçı Yıldırım Gürses yarışmaya elinde oyuncak ayısı ve annesi tarafından bağlanmış saçları ile “Küçük kız küçük kız söyle bize nerdeydin/dün sabah bekledik oynamaya gelmedin” diye sahnede koşturan “Minik Ayça’yı” görünce “Bu yarışmayı düzenleyenler benim gibi bir sanatçı ile 9 yaşındaki bir çocuğu aynı noktada gördüklerinden yarışmaya katılmaktan vazgeçiyorum” dediği günlerdi.

İşte o günlerde Kırmızı kazağı ve bugün Rabia işaretine benzeyen ancak kendisinin beş parmağını birden havaya kaldırarak “Özgürlük ve Barış tüm insanların gönlüne doğacak yarınlarda/anam-Babam-kardeşim-eşim –dostum-yoldaşım daha da mutluyuz yarınlarda-Ağlamak yok gülmek var/düşmanlık yok dostluk var/Yarınlarda yarınlarda seni sevmek var” diye haykıran Ali Rıza Binboğa’yı ve hareketlerini aradan kırk yıl geçmesine rağmen daha dün gibi hatırlıyoruz.

Ali Rıza Binboğa o günlerde belki elemelerden birinci çıkıp Eurovision yarışmasında Türkiye’yi temsil edemedi ancak “Yarınlar “isimli şarkısı ve hareketleri ile bir anda bütün Türkiye’nin tanıdığı bir isim olarak hayatımıza giriş yaptı.

Aradan birkaç yıl geçmişti ki bütün Türkiye’nin daha çok “Sol tandanslı” olarak tanıdığı Ali Rıza Binboğa’nın birkaç başka sanatçı ile birlikte Kayseri’ye konsere geleceğini duyunca bizde otomatikman durumdan vazife çıkartıp “Topluma zararlı şarkılar seslendiren bu Komünisti sahneye çıkarmayacağız” diye bir karar almış ve o kararı da uygulamaya koyunca Ali Rıza Binboğa sahneye çıkamamıştı.

Aradan kısa bir zaman geçip te bizim aklımız başımıza geldiğinde bir arada olduğumuz arkadaşlarımıza “-Yahu biz ne yaptık Adam Özgürlük diyor, barış diyor, mutluluk diyor, güzel yarınlar diyor, hiç bu güzel duyguları seslendiren bir sanatçıya bu tür kötü bir muamele yapılır mı, Adam zaten bütün insanlığın istediği değerleri daha yüksek bir tonda seslendiriyor, yanlış yaptık” şeklinde bir öz eleştiri yaptıysak ta o günler ideolojinin “bıçak gibi keskin” olduğu zamanlar olduğundan bu öze eleştiriyi kapatmak durumunda kaldık.

Aradan geçen uzun yıllardan sonra İdeolojilerin biraz daha yumuşadığı dönemlere “Merhaba”dememize rağmen Ali Rıza Binboğa’nın 70’li yıllarda talep ettiği “Özgürlük ve Barış” talebi sağcı solcu herkesin tereddütsüz bir şekilde kabul edeceği gibi AK Partinin seçimi kazandığı 03 Kasım 2002 ila iktidarın ilk beş yılının sonuna denk gelen 2007 yılları arasında herkesin “Helal olsun” dediği zaman dilimi içerisinde gerçekleşmişti.

2002 ila 2007 yılları arasında birazda eski Solcu Ertuğrul Günay’ın Kültür Bakanı olmasından dolayı Kültür ve sanat alanında “gerçekleşmesi imkansız” denilebilecek pek çok güzel çalışma hayata geçirilmeye başlanmış AK Parti tarafından dillendirilen “Yolsuzluk-Yolsuzluk ve Yasaklar” herkesi ümitlendirmiş, AB’ye girişte yapılan çalışmalar, sivilleşme adına atılan adımlar bütün toplum tarafından müthiş bir kabul görmüştü.

Şu sıralarda herkesi canından bıktıran kutuplaşmadan bıkıp-usanan kim varsa  AK Partinin ilk beş yıllık dönemini özlüyor, herkesin geleceğe umutla baktığı, Özgürlük ve Barış gibi sihirli kelimelerin tavan yaptığı süreç “gitti gelmez bir daha” ifadelerinde hayat buluyor.

Ali Rıza Binboğa gibi, Melike Demirağ gibi, Semiha yankı gibi, Cici Kızlar gibi isimlerini unuttuğumuz yüzlerce sanatçının Türk milletine “Merhaba” dediği 70’li yılların üzerinden 40 yıl geçti, ancak onlar tarafından hayatımıza katılan “Özgürlük ve Barış” diye başlayan eserler bugün bile ilk günkü heyecan ile seslendiriliyor.

Çünkü beklenti hep daha iyi bir yaşam daha fazla Özgürlük daha çok Barış..