2019 yılına kadar insanlık  iyi yaşamış…Gerçekten iyi yaşamış…2019 yılından sonra ise malum durumumuz ortada…

Hele 2020 mart ayından beri bütün Dünya’yı kavuran pandemi  illeti bütün insanlığın yaşamını altüst etti, kabusa çevirdi…

Bizim küçüklüğümüzde Dünya daha iyiydi…

Dünya’da sanayi devrimi elbette artarak devam ediyordu ta ki bugünlere gelene kadar, çevrebozulana kadar…

60’lı yılların başlarında  Dünya daha yeşildi…

Ormanlar, vadiler, ovalar…

Dağlardan yana akan dere ve ırmaklar tertemiz, çevresindeki otlaklarda hayvanlar mutlu mutlu yayılır otluyorlardı…

Çocukluğumuzda  dağ yamaçlarından, dikenli çalılıkların içinde karların arasından çıkan kardelen çiçeklerini toplayıp okula götürür, öğretmenlerimize verirdik. Tabi ki çalılık dikenlerinden ellerimiz yara çizik içinde çiçekleri verirken öğretmenlerimiz de duygulanırlardı…

Menekşeler, çiğdemler açar mis gibi kokardı…

Vadiler arasında bulunan göletler masmavi renkte, yeşil tabiatın bağrında bir mavi boncuk gibi dururdu…

Güz vakti giden leylek sürüsü , baharda yine gökyüzünde gözükür, uzun süre kavis çizdikten sonra, bizim buradaki  müdavimlerinin yuvalarına iniş yapmasını bekledikten sonra yollarına devam ederlerdi…

Söğütlü ırmağının baharda azan suları berrkaklaşatıktan sonra suya ilk giren ve balıkları ilk tutan biz olurduk…

Çocukluk işte…

O zamanlar esen rüzgar bile mis gibi çiçek ve orman kokardı…

Leylakların açma zamanı olan Mayıs ayının başında Hıdrellez’de  Dambalı dağı yönünden esen rüzgar mis gibi leylak kokusunu yayardı üzerimize…

Derelere, ırmaklara, nehirlere ve göletlere  karışacak bir sanayi attığı söz konusu bile değildi…

Çevre temizdi, tabi insanlar da temizdi…

Herkes işinde gücünde, çocuklar okullarındaydı…

Gökyüzünü kapatacak kadar yoğun bir fabrika bacası hiç olmadı…

Çocuklar okullarına gitmeden önce, bütün gün dağ yamaçlarında kırlarda kekik otlayan inek ve keçilerden sağ3ılan sütlerini içip öyle giderdi  okullara…

Palamut meşesi ormanında tilki , sürüleri, dağın daha derinliklerinden yaban domuzu sürüleri hışımla geçerdi patika kenarlarından…

Çam ormanlarının içlerinde arıcılar kovanlarını kurmuş, arıları ile haşır neşir oluyor onlarla ilgileniyordu…

Dağ köyündeki Halim Amca, kendisine hava tahminini soran çocuklara iki elinin işaret ve başparmağı ile dürbün yapıp  kartalların kavis yaptığı masmavi gökyüzüne bakıp: “  Yarın hava yağmurlu olacak..” tahminini yapıyordu…

Her şey doğaldı…

Anne ve babalar işte olduğu için ulu bakışlı dedeler, nur yüzlü nineler torunlarını huzur içinde seviyor onlarla ilgileniyordu…

Orman kıyısındaki böğürtlenler olduğunda bunlardan hem bizler, hem de kuşlar nasiplenirdi…

***

Yerleşim yerlerine yaz mevsiminin gelmesi ile birlikte, seyyar Yaz Sineması gösterime girerdi…

Ellerine  ay çekirdeğini alan veya yeşil can eriğini kapan sinemaya koşar herkes sessizlik ve pür dikkat içinde projeksiyonun ışıklarından akan günün filmini izlerdi…

Raj Kapoor ve Nergis’in başrolünü oynadığı “ Avare” filmini…

Kirk Douglas’ın başrolünü oynadığı” Spartaküs” fiilmleri bizim çocukluğumuzun  filmleriydi…

***

Ancak zaman o kadar çok hızlı aktı kibirden bire sanki kendimizi günümüzde bulduk…

Çocukluk geride kaldı…

60’lı yıllar…

70’li yıllar…

80’li yıllar…

90’lı yıllar…

Ve nihayetinde insanlık  2.000’li yılların gelmesiyle hem yeni bir asra adım attık hem de Milenyum’a adım atmış olduk…

  1. Yüzyıl’ı da gördük,Milenyum’a ayak basmanın heyecanını yaşadık…

Ancak insanlık haliyle su gibi akan  bu zaman dilimlerinde rahat ve tekin durmadı ve çevreyi kirletmeyi sürdürdü…

Hem de acımasızca…

Bülbüllerin tanyeri ağarırken ötüştüğü, sincapların zıpladığı, tilkilerin yavrularını baktığı orman bir gün kesildi yok oldu… Buranın müdavimleri daha yukarılara ve derinlere kaçmayı yeğledi…

Canlarını kurtardıkları yeterliydi…

Delice akan ırmağın bir kenarına dev iş makinaları kazı yaptı etraf çevrildi…

Yeni fabrikalar kuruldu, bu fabrukaların bacalarından koyu koyu zehirli dumanlar yükselmeye başladı…

Daha önce yakınlarda kavis çizen kartallar bile daha yükseklere ve uzaaklara kaçmak zorunda kaldı…

İnsanların arazileri fabrikaya dönüştü…

Karpuz tarlaları sanayi bölgesi oldu…

Dereler ve ırmaklar fabrukaların atmaka zorunda kaldığı zehirli atıkları denizlere nakledecek deşarj vasıtaları haline geldi…

Dolayısıyla dereler, ırmaklar ve denizler kirlendi…

Ve günümüzde yaşadığımız bölgemizin denizi olan Marmara Denizi’nin durumu malum: Müsilaj ( deniz salyası) tehlikesi içinde kaldı…

Denizimiz ölüyor…

Bu arada çevreyi düşüncesizce kirleten insanlık da geçen yıl Mart ayında Çin ülkesinden başlayarak yayılan pandeminin pençesi alatında…

Yaklaşık 15 aydan bu yana maske ile, mesafe ile kendimizi bu ölümcükl salgından korumaya çaba gösteriyoruz..

Pek çok tanıdık bunun kurbanı oldu..

Nice insanlar gitti…

Yani çevreyi bitiren insanlık bu sefer pandeminin pençesinde bulunuyor…

Yeni Yüzyılın ilk 20’liyılların sonunda buna yakalandı insanlık…

İnşallah çözümü aşı ile olur..

Kapsamlı aşılama ile insanlık inşallah bi illetten kurtulur..

Umudumuz  ve beklentimiz bu yönde…

Bu konuda şimdilik bu kadar…

SAĞLIKLA KALIN!