İyi bir kurtçu yani ülkücü olan gazeteci meslektaşım Yüksel Ercan'ın zevkle okuduğum köşe yazılarından sonuncusu "Kimse kimseye güvenmeyince" başlıklı yazısında benim de sıkça rastladığım bir trafik polisiyle olan diyaloğuna çok güldüm kendi halimize acırken.


Çünkü Ercan'ı durduran ve "kimlik belgenizi verebilir misiniz?" demesiyle başlayan tartışmanın Avrupa'ya kadar gittiğini okuyup, gülerken benim son trafik kontrolünde Ercan'ı çeviren trafik polisinin meslektaşı ile aramızda geçen sohbette polisin Temel fıkrasına benzeyen "Abi kotayı doldurmamız gerek" deyip takmayı unuttuğum emniyet kemerini göstererek aldığı belgeleri arkadaşına verirken kulağına bir şeyler fısıldıyordu. Bense kendi kendime kızarak nasıl oldu da unuttum derken.

Ve arkadaşını dinleyip SİHA hızıyla kestiği ceza makbuzunu bana takdim ediyordu.

Bir yıla yaklaşan pandemi yasaklarıyla adeta perişan olup kapı kapı gezerek istenen siparişleri getiren kuryelerin esir olduğu banka kredi kartlarını çeken post makinalarının polis tarafından kullanıldığına da şahit olurken.


Bu arada yediğim cezanın haklılığının yanında kotayı doldurmasına sunduğum katkıya da üzülmedim değil. Üzülmeme neden olan cezayı yeniden bana hatırlatan gazeteci meslektaşım Yüksel Ercan'ın yazısı ardından GARA operasyonu sonrası durum değerlendirmesi yapan İçişleri Bakanı Soylu'nun gergin yüz hatlarından bundan sonra yaşanacakları anlıyor gibiydik. 


Zira kota doldurmanın sadece trafikte değil, hızla başlatılıp önce bizzat Milli Savunma Bakanı ağzından yapılan açıklamada,  '13 sivil vatandaşımız' denilen sonra da Malatya Valiliği tarafından yapılan diğer bir açıklamada 'polis, asker, mit görevlisi' denen ve aniden sonlandırılan yürek yakan operasyon ardından eş genel başkanları milletvekilleri, belediye başkanları, parti yöneticileri, sempatizanları zaten içerde olan HDP'ye yönelik yeni operasyonlardan anlıyorduk, kota olmasa da tıka basa olan nezarethaneler dolarken...


Evet, yazımı bitirirken meslektaşım Yüksel Ercan'ın 'Kimse Kimseye Güvenmeyince..' başlığı ile ele aldığı o yazının aşağıdaki kısmı değil mi yukarıda ve bugüne kadar yaşadıklarımız bizlere anlatan bilmem ama bir göz atalım o yazıya diyerek bitirelim bugünkü yazımızı..


'Bir kaç yıl önce olduğu gibi aracınızı durduran Polis artık “Lütfen Ehliyet ve Ruhsat” demiyor, bunun yerine “Kimlik Belgenizi verebilir misiniz” ricasında bulunuyor.
Birkaç gün önce araç kullanırken yine aynı saatlerde ve aynı noktada trafik polisinin “Sağa yanaşın “şeklindeki el işaretini görünce “tamam” dedik, aracı park ettik, aşağı indik, görevli arkadaşın “Lütfen Kimlik Belgenizi verin” ricasına bir anda “Kimlik belgesini vermeyeyim bunun yerine Türkiye Cumhuriyeti kimlik numaramı söyleyeyim” teklifinde bulunduk.
Bizim “Türkiye Cumhuriyeti Kimlik numaramı söyleyeyim” teklifimiz karşısında görevli arkadaşın “Beyan ile olmaz, lütfen Kimlik belgenizi ibraz edin” ısrarına biraz daha “olmaz, beyanımı kabul edin” şeklinde talebimiz kabul görmeyip üstüne üstlük görevlinin gözünde yavaş yavaş “kanun Kaçağı” durumuna da düşmemizin yakın olduğunu anlayınca çaresiz kimlik belgemizi çıkarıp verdik.
Görevli polis memuru bilgilerimize bilemediniz yarım dakika içerisinde bakıp “Beyefendi herhangi bir olumsuzluğunuz yok, Kimliğinizi ısrarla neden vermek istemediğinizi işin doğrusu anlayamadık, sebep ne.?” diye sorduğunda muhatabımıza “Avrupa Ülkelerinde görevliler ya da yöneticiler vatandaşın beyanlarına güveniyor, Sizlerin de artık vatandaşın beyanını doğru kabul edip çalışmalarınızı buna göre yapmanız gerekir” dediğimizde görevli beklediğimiz cevabı anında yapıştırdı” İyi de Avrupalı dürüst, onlar yalan söylemiyor ki..!!!”
Aldığımız cevap karşısında şaşırmadığımızı rahatlıkla söyleyebiliriz,

Evet, aldığımız bu cevapta 'Kimse kimseye güvenemeyince yaşananlar acı verir tüm topluma, ülkeye, pamuk ipliği kadar incelen kardeşliğe' demekten başka ne denir ki?..