At kişner, kedi miyavlar, tavuk gıdaklar, köpek havlar, eşek anırır; insan ise konuşur...

İnsanın ağzından çıkan her kelime ya da cümleye söz denir. Fakat eğer sözlerin bir anlamı, maksadı ve faydası var ise "kelam", öylesine sarfedilmiş ise "laf" olur. Bir başka deyişle, söz sadece sesten, harften ve lafızdan ibaret bir olgu değildir; onu önemli kılan şey manası, içeriği, eylem ile olan irtibatı, en önemlisi de hakikat ile olan ilişkisidir...

Nasıl ki herhangi bir silahı yerinde kullanmak veya lüzumsuzca kullanmamak gerekiyorsa, sözü de usulünce, yerinde, zamanında ve kararında kullanmak gerekir. Zira söz, elle tutulmayan ve gözle görülmeyen iki ucu keskin bir bıçak gibidir. Söyleyene de söylenene de tesiri büyüktür. Söz ile kalpleri kazanmak mümkün olduğu gibi gönülleri yıkmak da mümkündür...

Alim ve ediplerden biri “İnsan, dilinin sürçmesi sebebiyle uğrayabileceği musibete ayağının sürçmesi sebebiyle uğramaz. Çünkü ayağının sürçmesiyle hasıl olan yara zamanla iyileşirken, dilin sürçmesiyle oluşan yara, insanın hayatına mal olabilir” demiştir...

Öyle zamanlar olur ki, içimizden gelen bir ses bir sözü söylememiz için bizi yer bitirir. En sonunda dayanamayız ve ardını önünü düşünmeden o sözü söyleyiveririz de, güya kurtuluruz...

Peki, gerçekten de bir sözü söylemiş olmakla kurtulur muyuz?

Aslında tam da tersi olur. Sözlerimiz bizim için birer senet, namus ve bizi esir alan efendilerdir. Yerinde söylenen söz, zamanında içilen ilaç gibidir. Bir söz ağızdan çıkıncaya kadar bizim esirimiz, ağzımızdan çıktıktan sonra ise biz onun esiriyiz. Bu nedenle, konuşmadan önce iyi hesap etmeli ve uzun uzun düşünülmelidir. Atalarımız bu hususta "Bin düşün, bir söyle" demişlerdir...

Ünlü Fransız şair Louis Aragon, "Ağzınızdan çıkan sözlere dikkat edin; çünkü bir sözü unutmak bir yüzü unutmaktan çok daha uzun zaman alır" diyerek sözün tesirine dem vurmaktadır...

Laf olsun diye konuşmamak gerekir. Söz söylerken, zamanı, mekanı, muhatabı, olayı ve içeriği dikkate almak gerekir. Salt vakit doldurmak için, üstünlük sağlamak için ya da sırf kendini rahatlatmak için o an zihinden geçenleri söylemek, yani konuşmuş olmak için konuşmak yanlış bir tutum olup, umulmayan sonuçlar doğurabilir.

Örneğin, derdi ile ilgilenmeyeceğin bir insana derdin var mı diye sorma; karnı aç olan birinin yanında yediklerinden bahsetme; öksüz ya da yetim bir çocuğun yanında çocuklarına iltifatlar edip sevgini abartma; düğün evinde ölüden, ölü evinde düğünden bahsetme...

Sözün muhatabı hesap edilmeden konuşmaya ve bunun vahim sonucuna şu yaşanmış hikaye ne güzel örnektir:

Yavuz Sultan Selim'in başveziri Yunus Paşa aynı zamanda Mısır Valiliğine de atandığında, bu iki görevin verdiği güç ile hemen bir rüşvet ve haraç düzeni kurmuş, bunun duyulması üzerine Mısır valiliğine Hayır Bey getirilmiş, Yunus Paşaya da sadece Vezir-i azamlık bırakılmıştır.

Yunus Paşa ile Yavuz Sultan Selim birlikte Mısır seferinden dönerlerken, Yavuz Sultan Selim'in dilinden "Mısır arkamızda kaldı" sözleri dökülmüş, bunu duyan Yunus Paşa da, Mısır valiliğinde bırakılmayıp valiliğin Çerkes Hayır Bey'e verilmesinin üzüntüsüyle, "Evet, bu kadar zahmet çekildi, ordunun yarısı kumlar içinde mahvoldu. Mısır'ı böyle yine Çerkesler elinde bırakacağımız bilinseydi, zahmet çekilip buraya kadar gelinmezdi" sözleriyle karşılık vermiştir. Bu sitem nedeniyle öfkelenen Yavuz Sultan Selim solaklar kethüdasına emredip hemen orada Yunus Paşa'nın boynunu vurdurmuştur...

Yunus Emre’nin bu konuyla alakalı şu sözleri ne kadar da anlamlıdır;

Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı

Söz ola zehirli aşı, bal ile yağ ede bir söz...

Peygamberimiz, konuşurken belli bir seviyenin olması gerektiğine işaret ederek şöyle demektedir;

"En kötü olanlarınızı size haber vereyim mi? Onlar gevezelik edip ne söylediğine dikkat etmeden konuşanlardır.”

Gereksiz ve icap edenden fazla sarfedilen herşey israf olduğundan, lüzumsuz ve fazla söz de israftır. Bu bağlamda, halden anlamayanlara söylenilen bütün sözler de israftır ki, israf haramdır...

Herşeyin üslubu olduğu gibi, söz söylemenin de bir üslubu vardır. Kırmadan, dökmeden, usul ve adabıyla konuşmak lazım. Sözün güzelini söylemek kadar, sözü güzel söylemek de önemlidir. Söz, söyleyenin kişiliğini yansıtır. Bir başka deyişle “Uslubu beyan, ayniyle insan”dır.

Söz insana, insan söylediği söze yakışmalı. Söz var inci'dir. söz var incitir....

Yüce Peygamberimiz ”Allah'a ve ahiret gününe inanan ya hayır söylesin yahut sussun” diyerek, susmanın maleyani konuşmaktan daha evla olduğuna işaret etmiştir. Mevlana da, ”Susmak mana eksikliğinden değil, mananın derinliğindendir” diyerek konuyu noktalamıştır...

Dil düşüncenin emrinde olduğundan, çoğu zaman dilimizi tutamıyoruz. Bu nedenle, öncelikle düşünceyi kontrol ve terbiye etmek lazımdır. Aristo ”Konuşma sanatını bilen adam, düşündüklerinin hepsini söylemez; fakat söylediklerini düşünür de söyler” demiştir...

Bir Hadîs-i şerîfte ise “Belâ ağızdan çıkan söze bağlıdır" denilmiştir

Son söz Mahatma Gandi'den gelsin;

Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür…

Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür…

Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür…

Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür…

Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür…

Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür…

Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür…

Esen Kalın...