Hiç şüphesiz ki geçtiğimiz haftanın en önemli gündem konularından biri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın BM 74. Genel Kurulu'nda dünya liderlerine karşı yapmış olduğu konuşmaydı.

Cumhurbaşkanımızın “Herkes için özgürlük, herkes için barış, herkes için refah, herkes için adalet, herkes için huzurlu ve güvenli bir gelecek” sözleriyle sonlandırdığı yarım saatten daha uzun süren konuşması, bütün dünyada büyük yankı uyandırdı.

Sadece ülkemizin uğramış olduğu haksızlık ve adaletsizliklerle sınırlı kalmayan ve neredeyse  dünya üzerindeki tüm zulümleri gür bir sesle dünya gündemine getirip duyarlılık çağrısı yapan konuşma üzerine, “Our Voice Erdoğan (Bizim sesimiz Erdoğan)” başlığını taşıyan paylaşımlar sosyal medyada birinci sıraya yerleşti.

Erdoğan'ın, sözde medeni batılı ülke liderlerinin gözlerine baka baka, pekçok ülkede akan kan ve gözyaşından sorumlu olduklarını haykırması, bütün dünya mazlumları için umut dalgası oluşturdu.

Cumhurbaşkanımız bu tarihi konuşmayla bir dünya lideri olduğunu da bir kez daha kanıtladı ve yalnızca ülkemizin değil, tüm mazlumların ve ezilenlerin sesi olduğunu dünyaya ilan etti.

Sayın Erdoğanın konuşmasında dikkat çeken en önemli husus, yalnızca Türkiye ya da yalnızca Müslümanlar demeyip, ısrarla tüm mazlumları kapsayan "Herkes" kelimesini kullanmasıydı. Sayın Erdoğan'a zaten bu söylem nedeniyle Dünya lideri yakıştırması yapılmaktadır.

Maksadım Erdoğan'ı övüp göklere çıkarmak değildir. Çünkü, bu yaşıma kadar, Peygamberimiz hariç, hiçbir şahsiyeti koşulsuz sevmedim. İnsanoğlunun çiğ süt emdiğine inanır ve her zaman hata yapma ihtimalinin olduğunu bilirim.

Bir insanı severken, aslında insanın kendisini değil, onda var olan doğrular, güzellikler ve ahlakını severiz.

İşte tam da bu nedenle, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın BM Genel kurulundaki konuşmasını ayakta alkışlıyorum.

Çünkü bu güne kadar, dünya üzerindeki mazlumların uğradığı haksızlıkları bu denli bir gür sesle haykıran ve bu sorunlar için çözüm üretilmesini isteyen bir liderimiz olmamıştı.

Peki, Erdoğan'ın konuşmasının içeriği çok mu bilinmedik şeylerdi?

Yani, Sayın Erdoğan Dünyaya yepyeni şeylerle mi tanıştırdı? 

Tabi ki hayır.

Sayın Erdoğan " Dünya beşten büyüktür" sözünü ilk kez bu Genel kurulda söylemedi. Irkçılığın ve nükleer güç kullanımındaki adaletsizliğin Dünyamız için ne denli tehlikeli bir olgu olduğunu ilk kez bu toplantıda haykırmadı. Dünya İsrailin ne denli terörist ve işgalci bir ülke olduğunu, Filistin'deki, Suriye'deki, Arakan'daki, Yemen'deki, Libya'daki, Kıbrıs'taki, Akdeniz'deki, Güney Kafkasya'daki sorunları ilk kez bu konuşmayla öğrenmedi.

Dolayısıyla, Türkiyedeki bazı muhaliflerin söylediği gibi, "Aman efendim, ne varmış söylediklerinde, bunları bilmiyor muyuz sanki, dünya bunları bilmiyor mu, böyle konuşup ülkemizi zora sokmaya ne gerek var, BM A Haber sütüdyosu değil vs" gibi konuşmaları da çokça duyduk ve duymaya da devam edeceğiz.

Fakat bu zavallıların gözden kaçırdıkları bir husus var; o da her ne durumda olursak olalım, cesaretle hakkı haykırmak zorunda olduğumuz gerçeğidir.

Sayın Cumhurbaşkanımızın "Bana aferin desinler, Dünya bana alkış tutsun" diye böyle bir konuşma yaptığını hiç zannetmiyorum. Ama bu ülkenin tarihinde, "Aman bize zarar vermesinler, üç-beş milyar lira daha fazla bize yardım etsinler, aman Amerikayı ve Avrupayı rahatsız etmiyelim vs" diyerek gerçekleri söylemekten kaçınan ve el pençe bir vaziyette Avrupa ve ABD kapılarında sıra bekliyen siyasileri çok gördük.

Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında, BM'in varlığının ve fonksiyonlarının da yeniden sorgulanması gerektiğine işaret ederek;

"Şu an içinde bulunduğumuz kurum, İkinci Dünya Savaşı sonrası işte bu adaletsizliği ortadan kaldırmak amacıyla kurulmuştu. Oysa bugün uluslararası camia, geleceğini tehdit eden terör, açlık, sefalet, iklim değişikliği gibi sorunlara kalıcı çözüm üretme kabiliyetini giderek yitiriyor.Şayet her birimiz güvende değilsek hiçbirimizin güvende olamayacağı gerçeğine sırtımızı dönemeyiz. Burada, sizlerin huzurunda tekrar ediyorum, dünya beşten büyüktür. Zihniyetimizi de kurumlarımızı da kurallarımızı da değiştirme zamanı çoktan gelmiştir." diyerek BM'nin kendine çeki düzen vermesi gerektiğine de işaret etti.

Erdoğanın konuşmasının ülkemize doğrudan bir faydasının olacağını pek düşünmüyorum.

Fakat bu konuşma, mazlum ve uyuyan milletler için bir umut, zalim ve kurnaz ülkelere de gözdağı olmuştur. Bu konuşma, İnsani ve İslami kaygılar içeren cesur ve dert sahibi insanların yapacağı bir konuşmadır.

Bu nedenle her türlü övgüye layıktır.

İşte sırf bu yüzden, Erdoğan'ın tarihi  konuşması üzerine Pakistanlı politikacı Irum Azeem Farooque, Twitter hesabından şu paylaşımı yapmıştır;

"Liderlik bir sıfat veya unvanla ilgili değildir. Liderlik, etkililik ve nüfuzla ilgilidir. Ne lider ama!"

İşin özü şu;

"Zalimi bilmek yetmez, dik durmak lazım,

Mazlumu bilmek yetmez, el uzatmak lazım"

Tıpkı Sayın Erdoğan'ın yaptığı gibi...

Esen Kalın...