Ömer çok temiz ve ahlaklı bir çocuktu. Kimseyi kırmaz ve dostluklara büyük önem verirdi. Metin ile olan arkadaşlığında da aynı durum geçerliydi. Ne var ki Metin'in sigara ve alkol gibi bazı kötü alışkanlıkları mevcuttu. Bir gün beraberce otururlarken, Metin cebindeki paketden bir tane sigara çıkarıp yaktı. Sigara içmediğini bilmesine rağmen, bir tane de Ömer'e uzatınca, o güne kadar ağzına bir tane bile sigara koymamış olan Ömer, doğal olarak yapılan teklifi reddetti. Fakat Metin'in ısrarlı tavrı karşısında, "Bir kereden bir şey olmaz" diyerek o gün ilk sigarasını içti.

Sigaranın verdiği tat ve yaptığı Ömer'in çok hoşuna gitmişti. Bu nedenle, sonraki günlerde içtiği birkaç tane daha sigaradan sonra sıkı bir sigara tiryakisi haline geldi.

Bugün mü?

Ömer, sigaradan kaynaklı akciğer kanseri teşhisiyle hastanede yaşam mücadelesi veriyor...

...

Mehmet Bey, devletin saygın bir kurumuna başkan olarak atandı. Yumuşak mizaçlı ve işinde ehil olan Mehmet Beyin kuruma gelişi herkesi çok mutlu etmişti. Mehmet Bey, kimin bir derdi varsa ilgilenir ve sorunlarını elinden geldiği kadar çözmeye çalışırdı. Öte yandan, Mehmet Beyin yakın akrabası olan Selim Bey de memur olarak aynı kurumda çalışmaktaydı. Selim Bey, akrabası Mehmet Beyin kendi çalıştığı kuruma başkan olmasına çok sevinmiş, fakat malesef zaman içerisinde davranışlarında değişimler başlamıştı. Başkanın akrabası olduğunu her yerde dillendiriyor ve başına buyruk davranıyordu. İşe geç gelmeler, kıyafet ilkelerine aykırı davranışlar ve daha bir sürü uygunsuz davranış biçimi sergilemeye başlayan Selim Bey, eski arkadaşlarını da terketmiş ve sadece yönetime yakın birkaç kişiyle takılmaya başlamıştı.

Selim Beyin bu olumsuz davranışları birkaç defa başkan beye de iletilmiş olmasına rağmen, başkan bu konuda tepkisiz kalmış ve hatta şikayete gelenlere, "Bir kişiyi idare etmekten aciz misiniz" diyerek çıkışmıştı. Bu tavır sonrasında, hiç kimse Selim Bey hakkında

başkan beye bir daha şikayette bulunma cesaretini gösterememişti.  Öte yandan, Selim Beyin vurdumduymaz ve ukela tavırlarının cezasız kaldığına şahit bazı kişiler de mesai ve kıyafet konusunda lakayt davranmaya başlamış ve bunların sayıları gün geçtikçe de artmaya başlamıştı. Akrabası Selim Beye ses çıkarmayan başkan bey, doğal olarak, kural ihlalinde bulunan diğer kişilere de ses çıkaramamıştı. Artık kurumda sadece kıyafet ya da mesai konusunda değil, pek çok konuda da kuralsızlık hakim konuma gelmişti. Herhangi bir sebeple kuruma gelmiş olanlardan mevcut durumu görenler ile kurum dışından bu hususu duyanlar, kurumdaki başıbozukluğu sağda solda konuşmaya başlamışlardı. Doğal olarak, zamanla kurumun itibarı yerle yeksan olmuştu.

Bugün mü?

"Bir kişiye taviz vermekle birşey olmaz" diye düşünen başkan bey çoktan görevinden alındı ve sürgün edildiği pasif görevde emekliliğini beklemekte. Onun başkanlık yaptığı kurum ise, hala bozulan itibarını düzeltmekle meşgul...

...

Hacı Kazım Amca ülkede virüs salgınının yaygınlaşmaya başladığı günlerde umreden dönmüştü. Yaklaşık iki haftadır görmediği çocukları ve köylüleri burnunda tütüyordu. Onun umreden döndüğü günlerde yurt dışından dönenlere hava limanlarında ateş testi yapılıyor, hastalık belirtisi gösterenler karantinaya alınıyordu. Ülkeye gelmeden önce kendilerine ateş düşürücü hap verildiğinden, Kazım Amcanın hava alanındaki kontrolünde sorun çıkmamış ve doğrudan köyüne gitmesine izin verilmişti. Köyüne dönen Kazım Amca, yakınlarına sarılarak hasret gidermiş ve bir de, neredeyse bütün köylülerin katıldığı, bir yemek ziyafeti tertip etmişti. Söz konusu ziyafetten 3-4 gün sonra ise bazı köylülerde nefes darlığı, yüksek ateş ve iştahsızlık gibi bir takım rahatsızlıklar ortaya çıkmaya başlamıştı. Yapılan testler sonucunda köylülerin üçte ikisinde virüs bulgularına rastlandı.

Bugün mü?

Hacı Kazım Amca, Onun köylüleri ve devlet yetkililerinin ihmali sonucu virüs bulaşan 20 kişi mezardalar, sağ kalan köylüler ise 1 aydır karantinada mahkum hayatı yaşıyorlar.

Sevgili Okurlarım,

Bireylerin, kurumların ve hatta toplumların mahvolmalarına sebep olan hastalıklardan biri, "Bir kereden (ya da bir kişiden) birşey olmazcılıktır.

Mizansen olarak anlattığım örneklerde görüldüğü üzere, aslında bir kereden çok şey olur.

Bir kereden adam ölür,

Bir kereden kurumlar çöker,

Bir kereden toplum mahvolur...

Taviz tavizi doğurur. Bir kez taviz verdiğinizde, kesinlikle o bir kez olarak kalmaz, ardı arkası kesilmeyen ve sonu gelmeyen tavizler olarak devam eder...

İşin özü şudur;

Bir kereden bir şey olmazcılık hastalığı, insanların hem iş hem de özel yaşamlarındaki başarılarını sabote eden, şirketleri iflasa kadar  götüren, kurumları değersiz ve itibarsız hale sokan, nihayet toplumları çökerten tehlikeli bir hastalıktır.

Unutmayın ki, haddinden fazla taviz zillettir. Cezalandırılmayan her suç, zamanla meşru hale gelebilir.

Son söz Fransız yazar ve filozof Albert Camus'tan;

"Bir kere razı geldikten sonra, bir daha gelmemek için hiç bir nedenin kalmamış demektir."

Esen Kalın...