Geçen hafta Antalya’daki NATO Parlamenter Asamblesi Akdeniz-Orta Doğu Özel Grubu Ortak Toplantısında, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Fransız parlamenter Sonia Krimi arasında yaşanan "Ermeni Soykırımı" gerginliği olayını pek çoğunuz duymuşsunuzdur.

Toplantıda söz alan Fransız parlamenter Sonia Krimi, TBMM Başkanı Mustafa Şentop'un Fransa ve İtalya'nın 1915 olaylarına ilişkin kararlarını eleştiren sözleri karşısında şoke olduğunu söyleyerek “Tarih kazananlar tarafından yazılmaz mı? Birçok ülke için PKK terörist değildir, ama sizin için böyledir. Bunu dikkate almamız gerekiyor.” şeklinde konuşmuştu.

Krimi'nin bu sözlerine tepki gösteren Bakan Mevlüt Çavuşoğlu, "Sonia Hanım'ın şoke olmasını anlayabiliyorum. Çünkü Sonia Hanım'ın ülkesi ve Fransa gibi ülkeler bir şeyi anlamıyor. Hep patronluk taslayacaklar, hep başka ülkeleri eleştirecekler, aşağılayacaklar ve istediği kararları istediği gibi verecekler. Dolayısıyla Türkiye veya başka bir ülkeden eleştiri geldiği zaman da şoke olacaklar. Soykırım ve tarih konusunda Türkiye'ye ders verebilecek en son ülke Fransa'dır. Çünkü Ruanda'da, Cezayir'de olanları unutmadık. Fransa kendi karanlık tarihine baksın, Türkiye'ye ders vermeye kalkmasın" demiş ve Çavuşoğlu'nun tepkisi üzerine Krimi ve beraberindeki bir katılımcı, konuşmanın sonunda salonu terketmişlerdi.

Değerli Dostlarım,

Buraya kadar anlattığımız hadise ve Dışişleri Bakanımızın konuşması, aslında bu konu ile ilgili olarak bize söyleyebileceğimiz çok fazla söz bırakmadı. Bize düşen, Fransız Parlamenter Krimi'nin küstah ve hain sözleri ve tavrını kınamak, Sayın Çavuşoğlu'nu da avuçlarımız patlayıncaya kadar alkışlamaktır. Zira, şeref yoksunları istikametlerini bozmasalar da, çok şükür ki onlara artık karşılarında eski Türkiye'nin olmadığını anlatacak babayiğit ve vatansever devlet adamlarımız var.

İsterseniz gelin şimdi hep beraber, Sonia Krimi'nin kim olduğuna bir bakalım;

Asıl adı Seniye Kerimi olan bu parlamenter, aslen Tunuslu bir Müslüman olup 22 yaşına kadar Tunus'ta eğitim hayatını sürdürmüştür. Daha sonra ise Fransa'ya giderek eğitim hayatına devam etmiş ve Fransız vatandaşlığını alarak adını Sonya Krimi olarak değiştirmiştir. Sonraki dönemde ise Fransa Parlamentosuna seçilen Krimi, Fransızlardan fazla Fransızlaşarak, bugün Türkiye'yi Ermenilere soykırım yapmakla suçlayacak kadar ileri gitmiştir.

Sonradan vatandaşı olduğu bir ülkenin (yani Fransa'nın) 1915'te Tunus'ta, Cezayir'de ve Fas'ta dedelerine yaptığı zulüm ve katliamları göz ardı ederek, Fransız işgaline karşı dedeleriyle yan yana savaşan Türklere soykırım ithamında bulunan bu kadının durumu, tam bir asimilasyon ve yozlaşma örneğidir.

İnsanlar ve toplumlar bir kere asimile olup soysuzlaşmaya görsün; işte o zaman, tıpkı bu kadının durumunda olduğu gibi, atalarını ve tarihini unutur, kendilerini sömüren ve zulmedenlere karşı da minnettar hale gelirler. Yani, celladına aşık olmuşsa bir millet, onlar hakkında çok fazla yapacak bir şey kalmamış demektir...

BAZI CAMİLER, SADECE CAMİ DEĞİLDİR...

Geçen hafta bir program için birkaç günlüğüne Romanya'nın başkenti Bükreş'e gittim. Programdan sonra bir rehber eşliğinde, Çavuşesku tarafından başlatılıp onun ölümü sonrasında tamamlanan ve Pentagon'dan sonra Dünyanın en büyük devlet yönetim merkezi olan Romanya Parlamento Sarayına ziyaret ve bir de şehir turu gerçekleştirildi. Şehir turundaki uğrak yerlerimizden biri olan ve inşaatı son aşamaya gelmiş bulunan devasa boyuttaki Romanya Halk Kurtuluş Katedrali en çok etkilendiğim yapıydı.

Katedralin ihtişamı ve büyüklüğü inanılmazdı. 2010 yılında inşaatı başlanan ve 2024 yılında bitirilmesi planlanan söz konusu katedral, 14 dönüm alan üzerine inşa edilmekte ve 120 metre yüksekliğindeki kubbesi ile de, bittiğinde Romanya'nın en yüksek ikinci binası konumunda olacaktır.

Bükreşin tam merkezinde yer alan katedralde aynı anda 5000 kişi ibadet edebilecektir.

80 milyon Euroya malolması planlanan katedral için, bütçe aşılarak daha şimdiden 110 milyon Euroluk masraf yapılmış durumdadır.

Nüfusunun yüzde 88'ine tekabül eden 20 Milyon kişinin Ortodoks Hristiyan dinine mensup olduğu Romanya'da, hatırı sayılır miktarda da ateist insan yaşamaktadır.

Değerli Okurlarım,

Kısaca bilgilerini verdiğim söz konusu Katedral'den ne maksatla bahsettiğimi merak ediyor olabilirsiniz. Hemen belirtmek isterim ki, söz konusu katedral ile İstanbul Çamlıca'da yapılan muhteşem caminin durumu hakkında önemli bir açıdan benzerlik bulunmaktadır.

Söz konusu iki yapıt, maliyetleri açısından son derece önemli bütçe rakamlarına ulaşmışlardır. Bu nedenle de, her iki toplumda da söz konusu yapılara ilişkin masraflarla ilgili olarak bazı kesimlerden tepkiler gelmiştir. Fakat bu tepkilere rağmen, Romanya'daki kilise hızla tamamlanmak üzere, Türkiye'deki Çamlıca Camisi ise tamamlanmıştır.

Tamamlanıp ibadete açılan Çamlıca Camisine yönelik en son tepki, muhafazakar olduğunu iddia eden bir muhalefet partisinin liderinden gelmiştir. Caminin maliyetinin oldukça yüksek olduğunu ve devletin bu dönemde bu kadar yüksek maliyetli bir cami inşa etmesinin israf olduğunu belirten bu zat, "Hangi akıllının başına Çamlıca Tepesi'ne 60 bin kişilik cami yapmak gelir ya? Bir kere doldursunlar ellerini öperim" diyerek tepkisini dile getirmiştir.

Değerli Okurlarım,

Ülkemizde her şeyi maddiyatla açıklamaya çalışan bazı kesimlerce, bu zatın çıkışı elbette haklı görülecektir, ki zaten öyle de oldu. Ancak, unuttukları önemli bir şey var;

Tıpkı Romanya'daki Kurtuluş Katedrali gibi, Çamlıca Camisi de sadece bir ibadethane değildir. Bulundukları bölgede yaşayanların ya da başka yerlerden gelenlerin ibadethaneye olan ihtiyaçları için yapılmamışlardır.

Çamlıca Camisi, bir ibadethane olmaktan çok daha öte anlamlar taşımaktadır; tıpkı Ayasofya, Süleymaniye, Sultanahmet Camileri gibi. Bu yapıtlar, sahip oldukları ihtişam ve zenginlikleriyle bulundukları belde ve ülkelerin tapularına atılan imza gibidirler. Cami olmalarının yanında, simgesel anlamları vardır. Eğer biz, bu camilerin anlamlarını sadece birer ibadethane olmaya indirgersek, elbette eleştiriler haklıdır. Lakin, sanırım bazı kafalar bunu anlayamayacak kadar sığ ya da iyi niyetten yoksunlar.

Diyebilirim ki, Romanya'daki Kurtuluş Katedraline de, Türkiye'deki Çamlıca Camisi gibi Camilere de toplumun bazı kesimleri tarafından tepki gösterilmesi normaldir.

Ancak, her iki ülkedeki tepkiler aynı sebepten olsa da, tepki gösterenler arasında fark vardır;

Romanya'daki tepkiler ateistlerden, Türkiye'deki tepkiler ise, maalesef Müslümanlardan gelmektedir...

Son söz:

Her cami cami değildir; bazıları camiden öte anlam taşır...

Esen Kalın...