Dünyanın birçok ülkesinden büyük, Türkiye'nin en büyük kenti İstanbul'un taşının, toprağının altın olduğunu duyup, bu kenti adeta istila edenlerin sayısında düşüş değil, her geçen gün artış olduğunu söylemek büyük bir buluş denmez bilinen bir gerçektir.
Her yıl ortalama bin ila binbeş yüz insanın göç ettiği memleketim Ardahan'ın da aralarında olduğu iç göçün yanı sıra bilindiği gibi Suriyeliler değil, ilk sırayı %12,1 ile alan Irak vatandaşları ardından %10,9 ile İranlılar, sonrasında %6,5 ile Özbekistanlılar, %6 ile Suriye ve %5,5 ile Afganistanların da aralarında olduğu dış göç ile yaklaşık 25 hatta 30 milyonu bulan nüfusu ile daha iyi anlıyoruz.
Bir zamanlar yorganını alanın geldiği bugün ise memleketinde kazandığını alıp gelenin doldurmaya devam ettiği İstanbul'a ilk girdiğinizde aklınıza hemşeriniz, önerilen akrabanız gelir.. Ve ilk iş olarak aradığınız bu isimlerin çoğu da İstanbul'a daha önce gelen ailelerin fertleridir.
Yani yerleşiklerdir, çevre edinmişlerdir, milyonların yaşadığı kenti az çok tanıdıkları için adam, önder olarak durur gibiler. Yani başta siyasette olmak üzere ticarette, sosyal hayatta adları ilk önce akla gelenlere İstanbul'da adam, önder derler..
Özellikle hemşeri toplumu arasında adam, önder olarak sayılan bunların ne iş yaptıklarına baktığınızda ise karşınıza ilk olarak toplumu kullanarak kendi menfaatlerine yeni menfaatler katmak istiyen kişiler olduğunu da görmeniz mümkün.
Yani her bir yerde üzerine paniklediği çöplüğünden memnun ve mutlu ve de kimsenin alanlarına girmesini istemez gerçek yüzlerinin ortaya çıkmasına müsaade etmezler.
Aslında bunların ata dedeleri de aynıydı..
Onlar da İstanbul'a gelen torunları, çoluk çocukları gibiydi..
Memlekette adam, önder olarak bilinen bunların ata dedeleri de köylüleri kullanarak adam, dede oldular ve yıllarca o saf temiz köylülerin üzerinde rantlarına rant katarak kendilerine karşı çıkanları da ya Komünist ya da devlet düşmanı diye ilan edip, birlikte rantı paylaştıkları kaymakam katipleri ile yok etmeye çalışırlardı...
Dün yaşanan ve Kemal Sunal, Şener Şen filmlerine ilham olan aynı durumlar bugünde İstanbul'da yaşanıyor.
Ve bugün dernekçilik, federasyon ya da buna benzer kurumları da ellerinde tutan aynı kişiler ticaretlerini, siyasi hayatlarını bu alan üzerinde yürütürlerken benim gibi bir manyakta gelip bunlarla savaşmaya, bunları topluma deşifre etmeye çalışır. Ve bu mücadelede dün yaşananların aynısı bugün de yaşanıyor...
İstanbul gibi büyük bir metropolde çok küçük alanlarda mutlu olan bunların dünyasını alt üst eden çalışmaları ortaya koymanın verdiği rahatsızlığın getirdiği saldırganlıkla akla mantığa sığmayan yollarla engellemeye çalışırlar, bunu başaramayınca kendi maddi imkanlarının yanı sıra samimi insanları etkileyerek onların da toplumun önünü açan çalışmalarına takoz olurlar.
Yani işin kısası ata dedelerinin alışkanlıkları ile İstanbul'da da adam, önder diye bilinenlerin asılında birer korkak ve bir o kadar da beceriksizler ordusu olduğu da biliniyor kendilerini adam, önder diye sandıkları toplum tarafından...
Ama bunlarla kavga eden, mücadele verenlerin de olduğunu bilerek, aşağıdaki satırları yine de onlara hediye olarak yollamaya devam edeceğiz..
Evet, 
Bu kavgayı birlikte kazanacağız...
3 Gümrüklü bir şehir var karşımız da..
3. Lige çıkma iddiasında bulunan bir takımı var sahada...
Ve bu şehirde birçok fesat olduğu kadar onlara direnen doğru ve namuslu  insanlar da var..
Ve bu şehrin futbol dahil her alanda var olmasına çaba gösterenleri, 
korkakları ve cesurları da var..
Gizli çatışmalarla, ajanlık ve namussuzca saldıranlar var. 
Bunlara karşı namusu ile direnenler var..
Ve bu şehirde bir kavga var
Ve o kavgayı kazanmaya inat edenler var..
Ve hep birlikte, kardeşçe, elele, sırt sırta vererek
bu savaşı birlikte kazanacağız diyorlar..
Duyuyor musunuz?
Ey sağır, dilsiz ve namussuzlar...
Bu savaşı size rağmen
hem de İnsanlık, eşitlik, Adalet ve Ardahan sevdasıyla  kazanacağız...