Atatürk'ün resmi olarak "Başöğretmen" seçildiği gün olan 1928 yılının 24 Kasım günü, 1981 yılında alınan bir kararla her yıl Öğretmenler Günü olarak kutlanır. Bu sebeple bu hafta sizlerle "öğretmenler ve öğretmenlik mesleği" hakkında konuşalım istedim...

O öğretmenler ki Atatürk'ün “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” dediği özel insanlar...

O öğretmenler ki yaptıkları iş Peygamber mesleği sayılan ve Peygamberimizin "Ya öğrenen ol, ya öğreten ol, ya dinleyen ol, ya da ilmi seven ol. Fakat sakın beşincisi olma; yoksa helak olursun.”hadisinde geçen beş gruptan en önemlisini oluşturan "Kanatsız melekler"...

Arapça'da "muallim", Farsça'da "üstad" denilen bu özel insanlar, Türkçe'de "öğretmen" olarak isimlendirilmişlerdir.

Peki, öğretmen kelimesinin kökeninin ne olduğu konusunu hiç merak ettiniz mi?

Öğretmen ve öğrenci kelimeleri “ög/öğ” kökeninden gelmekte olup, "öğ" öğrenmekle doğrudan ilişkili bir kelimedir. Türk Etimoloji Sözlüğüne göre öğ kelimesinin “us, oluş, doğuş, ana, göğüs, öz, ilke yükseliş, konuşma, düşünme, ölçü, karşılaştırma, denge, uyum" gibi anlamları bulunmaktadır.

Bu bağlamda, Atatürk'e ait olan “Türk; öğün, çalış, güven” sözündeki "öğün" kelimesi "aklını kullan ve öğren" manalarına gelmektedir.

Fazladan bir bilgi olarak söylemek gerekirse, "Öğ" kelimesinin Anadolu'da bilinen bir başka manası da "Anne"dir. İşte bu nedenle de anası ölmüş çocuklara "öksüz" denilir...

Türk Dil Kurumu Sözlüğüne göre öğretmen, "Mesleği bilgi öğretmek olan kimse", öğretmenlik ise "Alan eğitimi ve pedagojik formasyon gibi süreçlerin ardından edinilebilen bir meslek" olarak tanımlanmaktadır.

Anlam derinliğine bakarak, öğretmenliğin sadece bir meslekten ibaret olmadığını kanaatindeyim. Öğretmenliğin gerçek manasını kavrayabilmek için, onun ne olmadığı konusundan başlamak gerekir.

Öncelikle belirtmem lazım ki, öğretmenlik sadece okullarda geçerliliği olan bir memuriyet değildir...

Öğretmenlik, yalnızca diplomaya dayalı olarak yapılan ve belli bir zamanla sınırlı geçerliliği olan bir ünvan da değildir...

Öğretmenlik, öğrencileri sadece bilgiyle donatmak ve kendindeki bilgiyi öğrencilere nakletmek işi de değildir...

Peki, o halde öğretmen kimdir ve öğretmenlik nedir?

Peygamber mesleği olan öğretmenlik, bütün iş ve mesleklerin ötesinde yüce ve ulvi bir hizmetin adıdır..

Öğretmenler, kendilerine teslim edilen öğrencilerini bir hamur misali yoğuran, onlara madden ve manen şekil veren çağın ve geleceğin insan mimarlarıdır.

Socrates "Dünyada her şeye bir değer biçilir, ama öğretmenin eserine asla değer biçilemez” demiştir...

Öğretmenler, tıpkı bir mumun karanlıkları aydınlığa çevirmesi gibi, bilgisizlik ve cehaletin karanlığını aydınlığa döndürme çabasında olan, Eflatun'un "Tanrıya en yakın insanlar" olarak değerlendirdiği varlıklardır...

Her ne kadar diplomayla ve formasyonla elde edilen bir ünvan olarak bilinse de, aslında öğretmenlik öğrenciler tarafından verilen ve yıllar geçse de unutulmayan, eskimeyen ve değerini kaybetmeyen bir payedir...

Öğretmen, yalnızca bilgi nakleden biri değil, öğrencilerini bilinçlendiren, kılık kıyafetiyle, davranışlarıyla, kısacası her haliyle öğrencilerine örnek olan, hayatın kullanma kılavuzunu onlara sunan kişidir...

Öğretmen, Türkçeyi herkesten iyi kullanan, gittiği her yerde bir öğrencisiyle karşılaşması olası olduğundan özel hayatına dikkat eden, her şeyden öte güvenilir ve asla yalan söylemeyen donanımlı kişidir...

Öğretmen, yaptığı işten kolayca sıkılan, kıskançlık duygusu ile bunalan çocuklar değil, sevgiyi, paylaşmayı ve özveriyi bilen, vatansever çocuklar yetiştirmek zorunda olan kişidir...

Öğretmen, bugünün çocuklarının yarının devlet adamları, iş adamları, bilim adamları, sporcuları ve sanatkarları olduğunun bilinciyle hareket eden sabır küpü kişidir...

Her öğretmen, kendisine emanet edilen öğrencilerdeki cevheri bir dokunuşuyla ortaya çıkaran kaşif olmak zorundadır. Nice büyük adamlar vardır ki öğretmenlerinin kendilerini keşfetmesi sayesinde bulundukları yerlere gelebilmişlerdir. Yine pek çok suçlu ve kötü insan vardır ki, kendilerini keşfedemeyen öğretmenler yüzünden heba olup gitmişlerdir...

Dedik ya öğretmenlik diplomaya dayalı bir iş değildir. Eğer öyle olsaydı, yüzyılın dahisi olan Einstein'in ne ismini bilirdik, ne de bilim dünyasına sunduklarından yararlanabilirdik. Onu yetiştiren kişi diplomalı bir öğretmen değil, şu acıklı hikayedeki vefakar ve cefakar annesiydi:

Einstein bir gün eve geldiğinde annesine bir kağıt verdi ve " Bu kağıdı öğretmenim verdi ve sadece sana vermemi tembihledi". dedi. Annesi kağıdı gözyaşları içinde oğluna sesli olarak okudu: "Oğlunuz bir dahi, bu okul onun için çok küçük ve onu eğitecek yeterlilikte öğretmenimiz yok. Lütfen onu kendiniz eğitin." Aradan uzun yıllar geçtikten sonra Einstein'in annesi vefat ettiğinde, o artık yüzyılın en büyük bilim adamlarından biriydi ve bir gün eski aile eşyalarını karıştırırken birden bir çekmecenin köşesinde katlı halde bir kağıt buldu ve alıp açtı. Kağıtta "Oğlunuz "şaşkın" (akıl hastası) bir çocuktur. Artık kendisinin okulumuza gelmesine izin vermiyoruz..." yazılıydı. Einstein saatlerce ağladıktan sonra günlüğüne şu satırları yazdı:

"Einstein, kahraman bir anne tarafından yüzyılın dahisi haline getirilmiş şaşkın bir çocuktur..."

Son söz Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç'ten gelsin;

“Yeryüzünün öğretmeni olabilmek için, gökyüzünün öğrencisi olmak lazım!”

Bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü kutlu olsun...

Esen Kalın...