Bildiğiniz üzere, yaklaşık on gün önce 104 emekli amiralin bir gece yarısı yayınladıkları Montrö Bildirisi gündeme bomba gibi düşmüştü. Her ne kadar bazı kesimlerce kabul edilmeyip inkar yoluna gidilse de, buram buram darbe kokan söz konusu bildirinin artçı sarsıntıları hala devam etmekte...

Söz konusu bildirideki;

“Son zamanlarda gerek Kanal İstanbul, gerekse Uluslararası Antlaşmaların iptali yetkisi kapsamında Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması endişe ile karşılanmaktadır.

...

Montrö Sözleşmesinin tartışma konusu yapılmasına, masaya gelmesine neden olabilecek her türlü söylem ve eylemden kaçınılması gerektiği kanaatindeyiz" ifadeleri bildirinin ağırlık noktasını oluşturuyordu.

Öncelikle belirtmem gerekir ki, böylesi bir bildiriyi "İfade hürriyetinin masum bir tezahürü" olarak görmek, safdillikten ya da kötü niyetten başka birşey değildir.

Bildirinin sıradan bir bildiri olmadığını anlamak için, bildiride adı geçen bazı isimlere, bildirinin diline ve yayınlama saatine bakmak tek başına yeter de artar bile. Yazı diline ve içeriğine bakıldığında, böylesi bir bildirinin son şeklini vermek için defalarca toplantı yapılıp fikir teatisinde bulunulduğunu anlamak, hiç de zor değil.

Bildirinin, tıpkı darbe bildirilerinde olduğu gibi, bir gece vakti yayınlanması ise oldukça manidar...

Tabi ki böylesi bir bildirinin hazırlığında başı çekenler olabileceği gibi, söz konusu bildiriye saflıkla isim yazdıranların da olması muhtemeldir. Zaten son günlerde bazı amirallerin "kendilerinin oyuna getirildiğini" söylemeleri de böylesi bir durumun varlığının ispatı gibi...

Bildirinin, Kanal İstanbul Projesinde artık uygulama safhasına geçileceğini ilan eden hükümete ve Tayyip Erdoğan'a karşı yayınlandığından hiç şüphe yoktur.

Peki, Tayyip Erdoğan ya da hükümetten başka bir yetkilinin kanal projesi sebebiyle Möntrö Boğazlar Sözleşmesinin sona erdirileceğine ilişkin herhangi bir açıklaması olmuş mudur?

Cevap, koskoca bir "Hayır"dır...

Aslında, olan şey şuydu;

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, katıldığı bir tv programında, (İstanbul Sözleşmesinde olduğu gibi) Montrö Sözleşmesi'nin de Cumhurbaşkanı tarafından feshinin mümkün olup olmadığı yönündeki bir soruya, bunun "teknik olarak yapılabileceği" yanıtını vermişti.

İşte bu yanıt, (zaten Kanal İstanbul'a karşı olan cenah tarafından) manipüle edilerek, "kanal projesi gerçekleşirse Ak Parti ve Tayyip Erdoğan Möntröyü feshedecek" gibi lanse edilmeye başlandı. Halbuki ne Tayyip Erdoğan'ın ne de herhangi bir yetkilinin böyle bir beyanatı hiç olmamıştı...

Meclis Başkanının cevabını işlerine geldiği gibi anlayıp manipüle eden Kanal istanbul muhaliflerinin bu tavrı, akıllara şu yaşanmış hikayeyi getiriyor:

Papanın geçmişteki bir New York ziyaretinde, daha uçaktan iner inmez gazeteciler sorar:

- New York’taki genelev sorunu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Konu hakkında en ufak bir malumatı olmayan Papa, bir anlık duraksamadan sonra;

- New York’ta genelev var mı? dye sorar.

Bu soru üzerine ertesi gün gazeteler şu manşetle çıkar:

"Papa uçaktan iner inmez, ayağının tozuyla, New York’ta genelev var mı?” diye sordu"

Möntrö sözleşmesi konusunda Türkiye'deki muhalefetin tavrı, New York medyasının tavrına ne kadar da benziyor değil mi...

Ne acıdır ki, Musa Peygamberin asası ile Kızıldenizi ikiye yarıp açılan yoldan karşıya geçmesine şahit olmuş olsalar bile, "Musa (AS) yüzme bilmiyordu" diyebilecek kadar ön yargılı bir kesim var ülkemizde. Böylelerine, ne söylersen söyle fayda etmeyecektir...

Gelelim Möntrö Sözleşmesinin ne olup olmadığına;

Montrö Sözleşmesi, Türk Boğazları'ndan ticaret ve savaş gemilerinin geçiş ilkelerini düzenleyen temel bir belge olup, Türkiye Cumhuriyetinin barış döneminde (1936) imzaladığı en başarılı anlaşmalardan biridir. Ne var ki bu anlaşmada eksik olan taraf, boğazlardan geçen yabancı gemilerin herhangi bir ücrete tabi kılınmasına yönelik hükümler içermemesidir.

Süveyş ve Panama Kanallarının ülkelerine bir yılda milyarlarca dolar para kazandırdıkları düşünüldüğünde, Boğazlardan geçişin ücretsiz ya da bahsi bile edilemeyecek kadar düşük ücretli olması, ülkemiz açısından büyük bir kayıptır.

İşte böylesi bir durumda, hem İstanbul Boğazının yükünü hafifletecek, hem de ülkemiz için çok büyük bir gelir kapısı olacak olan Kanal İstanbul Projesinin ne kadar doğru bir proje olduğunu kolaylıkla anlayabiliyoruz.

Cumhurbaşkanımızın, Kanal İstanbul ve Möntrö Sözleşmesi ile ilgili olarak söylediği şu sözler, aslında bütün tartışmalara nokta koyacak mahiyettedir;

"Türkiye, Kanal İstanbul sayesinde İstanbul Boğazı'ndaki ağır deniz trafiği yükünü hafifletirken, Montrö'deki sınırlamaların dışında tamamen kendi egemenliğinde bir alternatife kavuşmuş olacaktır. Bu bizim egemenlik mücadelemizdir.

...

Montrö'nün ülkemize sağladığı kazanımları önemli görüyor, daha iyisi için imkan bulana kadar Montrö'ye bağlılığımızı sürdürüyoruz. Montrö'den çekilmek için de bir çalışma veya niyetimiz bulunmamaktadır"

Son söz;

Tıpkı, geçmişte Atatürk ismi üzerinden algı oluşturup İstanbul Havaalanına karşı çıkanlar gibi, Möntrö Sözleşmesi ile Kanal İstanbul'u vurmaya çalışanların da gelecekte mahçup olmaları muhtemeldir.

Gelin hepimiz el ele verelim, medeniyet yarışında Türkiye'yi lider edelim...

Esen Kalın...