Bugünlerde yine ülke ve iktidarın gündeminde olan okyanus ötesine değil, kendisine, yani okyanusta kalan bir gemi misali nereye, hangi limana sığınağayım diyerek elimdeki kumanda ile kanal, kanal dolaştığım televizyon yetmezmiş gibi, bir zamanlar bu dünyaya yön veren ve liman arayan Bizanslıları, Selçukluları, Moğolları, Osmanlıları izlemeye çalıştığım youtube’de boğulup, kaçan uykunun eşliğin de yine bir geceyi yaran güneşle birlikte balkonda buluyorum kendimi..


Bir taraftan sanalda, diğer taraftan da belgeselleri takip edip izlemeye çalışırken, yapılan paylaşımları görüp, gece yarısı üzülmemeye çalışıp, acı acı gülümsüyor ve bir türlü kapanmayan gözlerimin bana verdiği işkencenin stresinden mi, yoksa son ele aldığım cumartesi yazımın 35 yıldır hergün yazdığım haber ve yorumlar gibi anlaşılmaması mı, bilmem, ama sanırım gece işkencesi olan bilinmeyen duyguların tetikleyip, tsunamiye çevirdiği strestenden mi dizlerimin altından başlayıp, ayak parmaklarıma kadar inen sızı eşliğinde bacaklarımı kanattığımı anlıyordum acıyan derimin “yeter artık bende senin kadar yoruldum, üzüldüm artık uyu” demesiyle..


Ve kimilerinin son yıllarda moda olan “Kopyala, Yapıştır”taktiğine uyup, hazır fotoğraflarıyla sanalda paylaştığı Deniz Gezmiş'in, Erbakan'ın ve Yaşar Kemal'in ölüm yıldönümlerine timsah göz yaşları döktüğünü görünce adeta daralıyor, elimdeki, telefonu kırmaya kıyamasam da başımı koyup, uyumadığım yastığın altına atıyorum.


Çünkü, dün Deniz Gezmiş'e terörist diyenlere, Erbakan'a irticacı deyip, HDP'de kapansın tayfası içinde olduklarını unutup, partisini kapatanlara, Yaşar Kemal'e “Kürttür” diyerek yanında resim vermekten kaçanlarım, kendileri ya da çocukları bugün yaman devrimci olmuş, milli Erbakan için göz yaşı dökerlerken, Kürt Kemal için sanki şairmişcesine  satırlar döktükçe bugün çok kızdıkları, bitti, sonu geldi dedikleri Erdoğan'a da mı aynı diyecekler diye düşünüyordum.


Çünkü genel başkanı dahil birçok CHP'li belediyenin paylaştıkları Erbakan posterleri ile ölüm yıl dönümünü anarken, Erbakancı tayfanın yani muhafazakâr kesimin aynı mağduriyeti yaşayan Deniz Gezmiş, siyasi partiler veya hangi solcunun paylaşımını yapıyor, bunlar gibi yalandan, sahtekarlık yapıyor acaba diye merak edemeden geçemiyorum..


Halbuki aynı yollar izlenerek başın  aracılığı ile terörist ilan edilip, boynuna urgan geçirilirken Deniz Gezmiş'i, başbakan olduğu halde bir generalin terbiyesizce hakaretine, 12 Eylül cuntasının MGK'sında terletenleri alkışlayıp, mum yakıp, söndürenler Erbakan ile Kürt ve solcu olduğu için kitaplarını alıp, okumayanların Yaşar Kemal'i bugün timsah gözyaşları ile anarlarken, bir 28 Şubat'a yazdığım bu yazıda dünkü 28 Şubat'ta  yaşananların baş aktörlerinin de bunlar olduğunu anımsıyor, “haydi oradan” diyor, sabah beşi bulan, bir anda gelen uykumu da alıp götürdüklerine yanıyordum.


Ve bunlar gibi dün okuduğu şiir nedeniyle hapse atılan, partisi kapatılan, muhtar bile olamaz denen, ama bugün ülkenin başında olanın da içeri alınanlara terörist, kapatılmak istenen partiye “el kaldırıp” süreci tamamlayacağız dediğini de anımsıyor ve daha çok kendimi yememek, sinirden, stresten kaşınan bacaklarımın etini kanatıp, yaralamamak  için bu kez cidden görmemek, okumamak, duymamak adına halkım gibi uyuyor, uykuya geçiyordum “Kahrolsun faşizm, sahtekarlık, iki yüzlülük, timsah gözyaşları ile dünü unutup, bugüne alkış tutanlar,” diye bağırmaktansa “Ah Deniz Gezmiş, Ah Erbakan, Ah Yaşar Kemal..”diye sessizce mırıldanıp, üç saat süren uykuya geçerken..