Adalet ve adaletsizlik toplumumuzu ilgilendiren en önemli kavramlar ve olgulardır. Özellikle küresel ölçekte incelediğimizde yaşadığımız yer küre üzerinde adalet kavramının hiç de anlamına uygun kullanılmadığını görmekteyiz.

Hatta doğadaki canlılar arasındaki ilişkilerde bile adaletin olmadığını, her türden canlının biri birine adaletli davranmadığını gözlemlemekteyiz; kaldı ki hem cinsler biri birine adaletli davranabilsin. Doğaldır ki adaletin olmadığı yerde de kaos ve beklendik olumsuz her türlü olay gerçekleşir.

Neden böyle bir konuyu yazmaya gereksinim duydun derseniz; insan olarak yaşadığımız her an ve her olayın bizleri dolaylı da olsa etkilediğini görmekteyim.

Bu nedenle de toplumsal her olayı sorgulamayı ve çevremize aktarmayı bir görev biliyorum. Yaşanan olaylar, aldığımız haberler, gazetelerde yazılıp çizilenler, TV’lerde verilen haberler adaletsizliğin her alana nüfuz ettiğini gözler önüne sermektedir.

Şimdi bu konuyu açıklayabilmek için öncelikle kavramları açıklamakta yarar vardır. Örneğin ‘’Adalet nedir?’’ sorusunu sorarak ve anlamını açıklayarak işe başlamak gerekir diye düşünüyorum.

Ancak, ADALET kavramını hem sosyal hem dini anlamlarıyla irdeleyeceğim. Zaten her iki yönüyle de farklılık göstermediğini göreceğiz.

ADALET, klasik anlamıyla üstün hukuk kuralları ve idealine uygunluk demektir. Bu klasik anlamıyla adalet hem bir durumu hem de insanların davranışlarını tanımlar ve kapsayıcı bir nitelik taşır.

ADALET, İslâm'ın çok önem verdiği konulardan birisidir. Bu nedenle dini anlamda da şöyle tarif edilmektedir: “Hakkı teslim etmek ve kim olursa olsun eşit davranış ve eylemde bulunmaktır’’. Adalet, her şeyi layık olduğu yere koymak, doğru hüküm vermek ve haksızlıktan uzak durmaktır. Adaletin karşıtı ise zulüm, haksızlık, adam kayırmak gibi kötü davranışlardır. Yani özetle Adaletsizliktir.

En yüksek erdem sayılan adalet, akıl ve vicdan unsurlarından oluşur. Aklı ve vicdanı olmayan kişi ve toplumların sonu hüsrandır. İlkel adalet, uygar adalet, denkleştirici adalet, dağıtıcı adalet, sosyal adalet, ilahi adalet gibi değişik türleri vardır. Adalet, birçok noktada eşitlik, ahlak, ölçülülük ve hakkaniyet kavramları ile kesişir.

Adaletin özellikleri ise, emanetleri korumak, dürüstlük, güvenilirlik ve adaletli olmaktır. Bu özellikler ahlaklı bir insanda bulunması gereken en temel özelliklerdendir. Böylesi güzel özelliklere sahip kişilerin çoğalması toplumsal hayat açısından son derece önemlidir. Çünkü adaletin olduğu yerde barış, huzur, mutluluk, sevgi, saygı ve güven de olur.

Adalet kavramını irdeledikten sonra şimdi gelelim adaletsizliğe. Zaten toplumumuzu da ilgilendiren ve gündemden hiç düşmeyen en önemli konulardan birisidir adaletsizliktir. Doğaldır ki adalet duygusu gelişmemişse ya da iyi uygulanmıyorsa devreye adaletsizlik girmiş olur. Yani bir şeyin eksikliğini onun tezatını oluşturan başka bir şey otomatik olarak karşılıyor ve dolduruyor. Hani şöyle bir deyim vardır ya; ‘’demokrasiler boşluk kaldırmaz.’’ Aynen bu örnek gibi düşünebilirsiniz.

Hukukunuzda suç olarak tanımlanmış konular iyi oluşturulmamışsa, hukukta kurallar kesin değilse, cezai yaptırımları net değilse ve hâkimin takdirine bırakılmışsa ya da yarın bana da dokunur diye eksik ve ucu açık bırakılmışsa orada adaletten değil adaletsizlikten söz edilmeye başlanılıyor. Bir örnekle pekiştirelim:

Geçenlerde bir olay oldu. Bir kurye çalışanı, her ne kadar iyi niyetle görevini yapmaya çalışsa da muhatabı tarafından ölesiye dövülüyor. Adam hastanelik oluyor. Beyin kanaması geçiriyor. Devreye güya adalet mekanizmaları giriyor. Polis adamları alıyor savcılara teslim ediyor. Savcılık ya da mahkeme adamı serbest bırakıyor.

Toplumsal infial, toplumsal tepkiler ve adamcağız beş gün sonra ölüyor. Savcılık ya da mahkemeler tekrar devreye giriyor, canileri tutukluyor. Şimdi ‘’Adalet böyle mi olmalı?’’ sorusunu sormadan edemiyorsunuz. Madem bu adam suçluydu neden ilk anda tutuklamadınız? Madem bu eylemler suç oluşturmuyor, neden sonradan tutukladınız?

Oysa anayasal bir haktır ‘’ kişi dokunulmazlığı’’ Madem bir insana dokunuldu, zarar verildi bunun bir yaptırımı olmalıdır. Az ya da çok bir yaptırımı olmalıdır. Yaptırım uygulamadığınız her olumsuz fiilin sonucu yeni adaletsizliği doğurur. Başka bir olayla örnekleyelim: Adam çekip adamı vuruyor. Adam yaralı, vuran kişi adli kontrol ile dışarda. Hadi git başka birisini daha vur demek değil midir?

Başka bir örnek de farklı bir alandan verelim: Af konusu. Af konuları da adaletsizliği doğuran başka bir eylem türüdür. Af, doğal bir olgudur. Ancak doğru yer ve doğru zamanda uygulandığında doğal ve doğru olur. Aksi takdirde adaletsizliği doğuruyor ki bu da ayrı bir vicdanı rahatsız eden bir durum oluyor. İşi doğru gidip vergisini ödeyen birisi ile işi doğru gittiği halde vergisini ödemeyen yani sahtekarlık yapan herhangi bir kişi veya kuruma af getirmek adaletsizliğin en önemli örneğidir.

Adaletin doğru uygulanabilmesi için adalet sistemi içerisinde uygulayıcı durumda olanların da buna uygun davranmaları gerekmez mi? Eğer bir hâkim verdiği karardan sorumlu değilse, orada adaletten söz etmek mümkün mü? Aynı türden iki olayda farklı iki mahkemenin verdiği kararlarda farklı olabiliyor.

Demek ki birisinde bir yanlışlık vardır. Yani birisinde adalet doğru dağıtılmamıştır. O zaman bu savcı, hâkim ya da mahkemenin de bir yaptırımının olması gerekir. Sonuçta doğrular tektir. Bir konuda birden çok doğru olamaz.

İşte burada en önemli görev yasamaya düşmektedir. Yasa koyucular hukuksal anlamdaki konularda özellikle adalet konusunda kesin hüküm içeren maddeler oluşturmalıdırlar.

Kesin hüküm olmayan bir konuda yasa uygulayıcıya yasayı keyfi uygulama yetkisi vermiş olursunuz ki bu da toplumsal barışı bozar. Kini, nefreti körükler, beşerî ilişkileri zedeler.

Sonucunda da adaletsizlik ortaya çıkar. Aslında adaletsizliğe verebileceğimiz o kadar çok örnek var ki yazacak olsam sayfalar tutar.

Zaten bu kadarcık kısa yazıları dahi okumayan bir toplumda okuma isteğini iyice azaltmış olursunuz.

Bu olumsuzlukları önlemenin mümkün olacağını bilmeliyiz. Tabi ki en önemli görev öncelikle yasa koyucularda, sonra yasa uygulayıcılarda olmalıdır. Lütfen daha duyarlı davranalım, toplumsal barışın sürmesine katkı verelim.

Adaletsizlik, en kötü eylemdir.

Toplumu kaosa sürükler, beşerî ilişkileri bozar, ruh sağlığımızı tehdit eder. Adaletsizliği çözmenin en iyi yolu adaleti doğru uygulamaktan geçer.

Adaletli olması gereken her konuda adaletsizlik yapan her görevli kim olursa olsun mutlaka bir yaptırımla karşı karşıya kalmalıdır ki, bir daha da bu eylemi yapmasın. İşte o zaman adaletten söz etmek mümkün olur. Her ne surette olursa olsun herhangi bir canlıya uygulanan her olumsuz davranışın mutlaka ama mutlaka bir caydırıcı bir yaptırımı olmalıdır.

Aksi halde adaletsizliği yok edebilme şansınız asla ve asla olamaz.