Bu kadim Anadolu topraklarında binlerce yıl geçmişi olan biz Türklerin tabii olarak örflerimiz, adetlerimiz ve genlerimize kadar işlemiş bir kültürümüz var. Genlerimize diyorum zira Sovyet İmparatorluğu dağıldıktan sonra Ata yurdumuz Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden Türkiye’ye gelen Türk Siyaset ve Bilim adamları: “Biz sizi çekik gözle Batıya gönderdik, siz bizi çakır gözle karşılıyorsunuz.” Demişlerdir.

Türkiye’mizin dünya jeopolitiğindeki konumu çok önemli bir yere sahiptir. Bunun içindir ki, emperyalist devletlerin gözü hep Türk toprakları üzerinde olmuştur. Zaman zaman Türklerin zayıf yönetimlerini fırsat bilen yabancı misyonerler, iç karışıklık çıkarmak için ülkemizden ayaklarını eksik etmemişlerdir.

1876 da ABD’li Everett P. Wheeler: “Biz Türkiye’de Hıristiyanlar ve Hıristiyanlık için okul, hastane açıyoruz. İlaç götürüyoruz, modern tıp eğitimi kuruyoruz. Türkler bizi istemeyebilir ama oranın sahibi Türkler değil ki” diyordu. (İlber Ortaylı: Osmanlı’da Milletler ve Diplomasi)

Peki, yabancıların Türk toprakları üzerinde hesapları var da içerdeki işbirlikçilerinin yok mu? Var tabii ki bir kısmı bilerek, diğer bir kısmı da bilmeden gaflette oluşlarından onların çıkarlarına hizmet ediyorlar. Mustafa Kemal Atatürk ne güzel söylemiş: “İdarecileriniz gaflet delalet ve hatta ihanet içerisinde olabilirler.”

Alman toprakları Almanların, Fransız toprakları Fransızların ABD toprakları ABD’lilerin olur ama Türk toprakları nedense asla Türklerin olamaz! Niye, çünkü burada Kürtler, Lazlar, Çerkezler de yaşıyor da ondan. Sadece bunlar olsa yine iyi. Bu topraklarda bazılarına göre 28, bazılarına göre 37 etnik unsur yaşıyor.

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettiğinde bir çağ kapanıp, diğer çağ açılırken (1453) henüz1492 yılında Amerika kıtası İtalyan denizci Kristof Kolomb tarafından yeni keşfediliyordu.

O Amerika ki, Afrika Zencileri, İtalyan, İngiliz, Fransız, İspanyollardan ve Kızılderililerden bir Amerikan Milletini var ediyor da biz Türk Milleti olamıyoruz öylemi? 

İşte bunun içindir ki Cumhuriyet kurulduğundan beridir Türk siyasi hayatında işbaşına gelen hükümetlerden veya muhalif kanatta olanlardan anayasamızın içeriği “Türk Dili” ve “Türklük” konusunda bitmek tükenmek bilmeyen bir tartışmadır gidiyor.

Ali Babacan: “Türkiye’nin yepyeni bir anayasaya ihtiyacı var. 85 Milyonu kucaklayabilecek anayasa. 42- 66. Maddelerin değişmesi gerekiyor” diyor.  

İşte Anayasamızın 66. Maddesi: ‘Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk’tür. Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarda kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir. Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkartılamaz...’

Peki, ama şimdi anayasanın 66. maddesinin bu sözleri kimi incitiyor, kimi kayırıyor, kime üstünlük sağlıyor?

Yine Babacan: “Tarikat ve cemaatlere devletin maddi manevi destek verilmesini istiyor. Halâ bıkmadık ‘mı Allah aşkına FETÖ’ye verilen destek başımıza neler açtı, kontrolsüz büyüyen bu cemaatlerde olup bitenden hiç mi haberi yok veya var da sırf cemaatlerin oylarını almak için ‘mi söylüyor bu sözleri?

Bununla da yetinmiyor Ali Babacan: Anadilde eğitim istiyor. Bu konu bazı demokrasisi gelişmiş, kalkınmış bazı ülkelerde denenmiş ve vazgeçilmişken Türk siyasetçilerince ısıtılıp ısıtılıp milletin önüne getirilmesinin izahını anlamak mümkün değil.

Yine Ali Babacan’ın DEVA Partisi Genel Başkan yardımcısı Sanem Oktar Enver Aysever’in: “Anayasadan Türklüğü çıkaracak mısınız” sorusuna: “Evet Kabul edeceğimiz anayasada etnik ve dini farklılık öne çıkarılmayacak. Farklılıklar arasında birisi diğerin üzerinde olmayacak.” Cevabını veriyor. Anlaşılan Türk Milletini de etnik unsur olarak görüyor.

Bütün bu açıklamalar,  kendi partileri adına toplumumuzun bir kesiminin oylarını almak için söylenmiş sözler. Muhtemelen HDP kapatıldığında sel önünden kütük kapma yarışı.

Anayasamızı beğenmeyip bazı maddelerinin değiştirilmesini isteyenlere bir fıkra ile cevap verelim.

Hayvanlar âleminde bir eşek sıpası ile arkadaşları dalga geçerlermiş: “Senin çok uzun kulakların var öyle kulak mı olur, bak bizimkilere ne kadar kısa ve kibar” Sıpa bu sözlere çok üzülür ve gider annesine anlatırmış. Annesi onların eşek olduklarını, kulaklarının bu yüzden uzun olduğunu sıpaya anlatır ama nafile. Bizim sıpa, bir türlü ikna olmazmış.

En sonunda sıpa kulaklarını kesiyor ve böbürlene, böbürlene gidiyor diğer hayvan arkadaşlarının karşısına dikiliyor. Hayvanlar hep bir ağızdan sıpanın bu haline hepsi birden başlıyorlar kahkaha ile gülmeğe. Nice sonra içlerinden biri: “Eskiden eşeğe benziyordun, şimdi ise eşek bile değilsin hiçbir şeye benzemiyorsun.” Der.

Galiba anayasamızı beğenmeyenler Türk Anayasasını böyle bir benzemeze dönüştürmek istiyorlar.

Sağlıklı kalın.