Sorunlarımızı usulüne ve kurallara uygun olarak halletmek varken, kolaycılığa kaçıp (güya) para ve zamandan tasarruf etme gayretinde olmak, sanırım bizim toplumumuza mahsus bir hastalık. Bazen bu hastalık yüzünden daha büyük sorunlarla karşılaşabiliyoruz. Yani, Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan da oluyoruz...

Sözü uzatmadan örnek vermek gerekirse, mesela sağlık konusunda hem ihmalkar, hem de cimriyiz.

Sağlık hizmetlerinin ücretsiz olduğu ülkemizde, önemli rahatsızlıklarımızın tedavisi için bile doktora gitmek yerine, alternatif yollara başvuruyoruz. Böyle olunca da, tasarruf edeceğim derken daha büyük zararlara maruz kalmamız doğal hale geliyor.

Mesela hastalandığımızda uzman bir doktora gitmek yerine, akrabalarımızın veya komşularımızın tıbbiyede okuyan oğluna ya da bir vesileyle ilk kez karşılaştığımız herhangi bir doktora sağlık sorunlarımızı anlatıp onlardan medet ummak gibi bir alışkanlığımız var.

"Sorunumuzu anlattığımız doktor uzman mı, uzmansa bile uzmanlığı bizim rahatsızlığımız hususunda mı" gibi herhangi bir endişeye kapılmadan, başlarız dertlerimizi anlatmaya. Karşımızdakine konuşma fırsatı bile vermeden sorduğumuz bu türden soruların, aslında muhatabımızı rahatsız ettiğini ve zor durumda bıraktığını hiç düşünmeyiz.

Biraz kafa dinlemek, sakince bir tatil yapmak ya da bir akraba ziyaretinde üç beş kelam edip hoşça vakit geçirmek üzere kendini planlamış olan bir kişi için, böylesine sıkboğaz edilmek ne kadar can sıkıcıdır bir bilseniz...

Olaya bir de doktor tarafından bakalım;

Koskoca doktorsunuz veya tıp fakültesinde okuyorsunuz ya, artık başkalarının gözünde "herşeyi biliyor" konumundasınız demektir. Böyle bir konumdayken de size sorulan sorulara cevap vermemek ve anlatılan dertleri çözmemek olmaz. Aksi taktirde kötü doktor damgası yer ve gözden düşersiniz.

Siz olsanız, böylesi bir durumda kendinizi mengeneye sıkışmış gibi hissetmez misiniz?

Ben bu konuda uzman değilim demeniz yetmez, illaki bir cevap vermeniz lazım. Çünkü karşınızdaki kişi ısrarla sormaya devam eder ve sizden gelecek bir cevabı bekler. Siz de ister istemez, genel tıp bilgilerinize dayanarak birkaç kelam etmek zorunda kalırsınız.

İşte bu aşamadan sonra, rahatsızlığı olan kişi risk altındadır. Uzman olmayan bir doktordan aldığı yüzeysel bilgilere güvenerek uzman bir doktora gitmeyen hasta, şayet ciddi ve beklemeye tahammülü olmayan bir rahatsızlığa sahipse, her geçen gün daha fazla risk altına girecek ve belki de bu ihmalkarlığı ölümle sonuçlanabilecektir.

Yani, yarım doktor candan edecektir...

Aynı türden sorulara maruz kalan bir başka meslek grubu da hukukçulardır.

Mahkemelerle ya da avukatlarla işi olan insan sayımız oldukça fazla, hukuki işlem ve süreçler ise hayli pahalıdır. Bu nedenle de pek çok insan işini avukatlara gitmeden halletmeye çalışır.

Böylesi durumlarda, özellikle ekonomik durumu iyi olmayanlar için, tanıdık olsun olmasın bir hakim-savcı ya da hukuk fakültesi öğrencisi can simidi gibidir. Hukuki mesele kendisine anlatılır ve alınacak cezaya varıncaya kadar her şey için ondan cevap beklenir. "Hukuk bilimi kendi içerisinde farklı dallara ayrılırmış ve avukat ya da hakim-savcıların herbirinin kendi uzmanlık alanları varmış-yokmuş" kimsenin umurunda olmaz. Yeter ki sorulan sorulara bir cevap verilsin ve yol gösterilsin; sorunu olan için önemli olan budur.

Sonuç mu?

İşin uzmanı bir avukata gitmek yerine rastgele birinden alınan yüzeysel bir bilgiyle hareket etmenin cezasını fazlasıyla yine biz çekeriz...

Son olarak örnek vermek istediğim meslek dalı ise din görevlileridir.

Halkımızın pek çoğunun gözünde, camilerimizde Diyanet İşlerine bağlı olarak görev yapan din görevlileri, dini konularda herşeyi en ayrıntısına kadar bilen alimler olarak görülür. Bu kişilerin dini konularda bilgili olduklarından kesinlikle şüphem yok. Fakat, bu kişilerin sanki birer hadis alimi, tefsirci ya da fakih olarak görülmeleri oldukça yanlıştır.

Hal böyle olunca, temel dini bilgi ile ibadetlere ilişkin hususlar dışında herşeyi din görevlilerinden beklememek gerekir. Uzmanlık isteyen konularda ehil olmayanlara soru sormak, soru soranın cehaletini gösterir. Bu tür tavırlarda ısrar etmek ve cevap beklemek bazen hatalı uygulamalara sebep olur ki, (mazallah) yarım hoca dinden eder...

Aslında bütün bu anlattıklarımdan ve verdiğim örneklerden sonra söylemek istediğim şey, bazı şeylerden tasarrufun olmayacağıdır; tıpkı itibardan tasarruf olmayacağı gibi...

Gereksiz tasarruf, israftır...

Esen Kalın...