Bazı sinema filmleri çarpıcı bir fotoğrafla başlar; kiminde bir başkasına silah doğrultmuş bir adam, kiminde demir parmaklıklar ardında bir mahkum, kiminde de mutluluktan havalara uçmakta olan bir kadın vs...

Gördüğünüz resimden ilk başta pek birşey anlamaz, ondan yola çıkarak çıkarsamalar yaparsınız; ama nafile. Film ilerledikçe fotoğrafını gördüğünüz kişi hakkındaki düşünceleriniz değişmeye başlar; katil zannettiğiniz adamın aslında masum bir baba, suçlu zannettiğiniz kişinin bir kader mahkumu, mutluluk denizinde yüzüyor sandığınız kadının ise aslında çileli bir hayatın baş aktörü olduğunu görürsünüz...

Bu türden yanılsamalar sadece filmlerde mi oluyor zannediyorsunuz?

Bak, gene yanıldınız...

Ne yazıktır ki gerçek hayatta da buna benzer hadiselerle sık sık karşılaşıyoruz...

Başkaları hakkında hüküm verirken, çoğu kez onların anlık durumlarına baktığımız öylesine çok vaka var ki...

Sonuç mu?

Vebal dolu bir sürü yanlış karar ve bunlara bağlı sayısız hatalar...

Bir bilgeye soruyorlar, "Bu dünyada en çok kimi seviyorsunuz" diye.

"Terzimi seviyorum", diyor bilge.

"Aman efendim, onca kişi varken neden terzi" diye sorduklarında ise, bilge şöyle cevap veriyor:

- Çünkü, diğer insanlar beni hep önceki halim ile değerlendirirlerken, terzim ona her gidişimde ölçülerimi yeniden alır...

Ne kadar güzel bir yaklaşım değil mi?

Tıpkı bu hikayedeki bilge adam gibi, bizler de başkaları hakkında hüküm vermeden önce, tekrar tekrar ölçmeli ve gözlem yapmalıyız. Aksi taktirde, verdiğimiz yanlış hükümler yüzünden kul hakkkına girme ihtimalimiz fazlasıyla yüksektir...

Belirtmem gereken önemli bir husus ise, kendimize de bir terzi gibi yaklaşmamız, yani hatalarımıza ve pişmanlıklarımıza takılmadan en son ölçülerimize göre değerlendirme yapmamızdır. Çünkü yaşadıklarımız ve tecrübelerimiz yüzünden değişime uğramış ve yeni bir ölçüye kavuşmuş olabiliriz, öyle değil mi?

O halde, (kendimizde dahil olmak üzere) insanlar hakkında hüküm verirken, bir anlık bir duruma değil, zamana yayılmış bir sürece odaklanmamız en doğru tutum olacaktır. Kısacası, insanlar hakkındaki doğru ve adil bir hüküm için, fotoğraf değil film çekmek gerekir...

İnsanoğlu hata yapmaya meyyal bir varlıktır. Hangimiz hatasız ve kusursuzuz ki? Önemli olan hatadan dönmek ve nihayetinde doğruyu bulmaktır...

Bizler insanların hatalarını görürüz de, tevbelerini görmeyiz. Günahları ile hatırladığımız bir insanın geceler boyu tevbe edip bağışlanmadığını ve Allah katında bizi fersah fersah geçip geçmediğini nereden bilebiliriz ki? İşte sırf bu yüzden, eleştirilerimizi kişiliğe değil, eyleme yönelik yapmalıyız...

Hele ki içinde bulundukları koşulları anlayıp tartamadığımız insanları, düşüncesizlik yapıp asla yargılamamamız gerekir. Zaman geçer, insan ölür ve anlamadan yargıladığınız insana hak verecek duruma geliriz de, artık ne yazık ki elden birşey gelmez...

Bir gün Ebu Cehilin oğlu mescide geliyordu ve Peygamberimiz onu gördüğünde, "Müslüman olmaya geliyor, kimse onu babası ve geçmişteki hataları ile yargılamasın" demişti. Peygamberimiz böyle derken, bizler kimiz ki insanların geçmiş hayatlarına bakarak onları yargılıyoruz? Unutulmaması gereken önemli bir husus, yanlış yapıp da o yoldan dönen bir kulun, hiç yanlış yapmayan kuldan daha hayırlı olduğudur. (H.Ş)

O halde, birini geçmişiyle yargılarken iki kere düşünün. Unutmayın ki insanların geçmişi, doğduklarında Allah'ın onlara bahşettiği gelecekleridir. Elmas, işlenmeden önce kömür değil miydi?..

Oscar Wilde bu konuda, "Her insan iyi olmayabilir; ama her insanda bir iyilik mutlaka vardır. Kimseyi kabaca yargılamayın; çünkü her azizin bir geçmişi, her günahkarın da bir geleceği vardır." demektedir.

Son söz;

Nasıl ki bir kitabı dış kapağına göre yargılamamak gerekiyorsa, insanları da asla dış görünüşlerine göre yargılamayın; eğer illa yargılamanız gerekiyorsa onları kalplerine göre yargılayın...

Esen Kalın...