Sanırım başka hiçbir ülke yoktur ki, gündem ülkemizdeki kadar hızlı değiş(tiril)sin...

Bu hafta başka bir konuda yazmaya niyetlenmişken, geçtiğimiz Cuma akşamı gerçekleşen garip bir hadise yüzünden, adına süper kupa mı yoksa süper rezalet mi diyeceğimi bilemediğim, malum konuyu kaleme almaya karar verdim...

Bu ülkede olan hiçbir hadise artık beni çok fazla şaşırtmıyor. Ne yazık ki ülkemizdeki garipliklerin, acaipliklerin, beceriksizliklerin, hainliklerin her türlüsünü gördükten sonra, Hindistan'da farelere tapanlar bile bana normal gelmeye başladı...

Ankaragücü-Rizespor maçındaki hakem yumruklama ve İstanbulsporun sahadan çekilme hadiselerinin üzerinden henüz 2 ay bile geçmemişken, yeni bir rezalete bu kez Riyad'dan imza attık, hem de ne imza...

İçinden pis kokuların geldiği, başından sonuna kadar önceden yazılmış bir senaryonun ürünüymüş gibi görünen, bir kez daha Atatürk'ün kullanıldığı, gene ülkemizin uluslararası arenada itibar kaybettiği bir hadiseye milletçe şahit olduk. Tabi işin içinde Atatürk olunca ve hadisenin gerçekleştiği yer Suudi Arabistan olunca galeyana geldik ve bir millete lanetler okuduk, ağza alınmayacak laflar ettik. Oysa ki malum senaryoyu yazanların istediği zaten tam da buydu...

Olayın zamanlaması hiç dikkatinizi çekti mi?

Olayla ilgili olarak sosyal medyadaki kirli bilgilere inanıp Araplar hakkında atıp tutarken, büyük fotoğrafı hiç göreniniz oldu mu?

Olay, İsrail-Filistin Savaşının cereyan ettiği ve toplumumuzun kahir ekseriyetle Filistinlileri desteklediği bir dönemde ve uzun yıllar sonra düzelen Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinin hemen sonrasında gerçekleşti.

Bütün bunlar tesadüf olabilir mi? Bu durum size de tuhaf gelmiyor mu?

Acaba olayın senaryosunu yazanlar Arap düşmanlığı üzerinden Gazzedeki insanlık dramına tepkisiz kalmamızı mı istiyorlar?

Kimbilir, belki de öyledir...

Öte yandan, olan bitenlerle futbolun sadece bir spor olmadığı bir kez daha ispatlanmış oldu...

Şimdi gelelim olayın başka bir yönüne;

Tarihte Arapların bir kısmının İngilizlerle anlaşıp bize karşı ihanet içerisinde bulundukları bir vakıadır.

Sizce Suudiler maç öncesinde takımlarımızın Atatürk baskılı formalarla antremana çıkmasını ve "Yurtta sulh, cihanda sulh" yazan pankartların stada asılmasını bu tarihi hadise ile alakalandırarak izin vermemiş olabilirler mi?

Hiç sanmam...

Bir başka soru;

Bugün herhangi birimiz turist olarak Suudi Arabistan'a gitsek ve üzerimizde Atatürk resmi bulunan bir tişörtle dolaşsak, Suudi yetkililer ya da herhangi bir vatandaşın tepkisi ile karşılaşır mıyız?

Adım kadar eminim ki bu durum kimsenin umurunda olmaz. Yani, Atatürk resimli tişörtümüzle istediğimiz her yere rahatça girer çıkarız.

Peki o zaman, sözkonusu maçta üzerinde Atatürk resmi bulunan formalara niye izin verilmedi dersiniz?

Çünkü oynanacak olan maç FİFA'nın izni ve kontrolü ile oynanan resmi bir maçtı ve bu nedenle de bazı kurallara ve şartlara tabi idi de ondan.

"İzin verseler ne olurdu efendim, bu yapılan Türkiye'ye ve Atatürk'e karşı düşmanca bir tavırdır" diyenleriniz olabilir. Bunu diyenlere şunu hatırlatmak isterim; sizin hassasiyetleriniz var da başkalarının hassasiyetleri yok mu?

Öncelikle şu husus unutulmamalıdır ki, insanlar arasında dostluk olur, devletler arasında değil. Devletler arasındaki ilişkilerde menfaatler geçerlidir...

Bilindiği üzere Suudi Arabistan son 4-5 yıldır ülkesinin tanıtımı ve bazı uluslararası spor organizasyonlarını ülkesinde düzenleyebilmek amacıyla futbola çok büyük yatırımlarda bulunmakta. Dünyanın pek çok şöhretli ve pahalı futbolcusu bu kapsamda Suudi Arabistan liginde top koşturmaktalar. İşte bu sebeple Suudiler sözkonusu çabalarını riske atacak her türlü hadiseden de kaçınmaktalar.

Öte yandan, FİFA kurallarına göre üzerinde ülke liderlerinin resimleri bulunan forma ya da tişörtler siyasi figür sayılmaktadır. Özellikle uluslararası veya başka ülkelerde oynanacak maçlarda giyilecek formaların ve stada asılacak pankartların da en az 15 gün önceden FİFA'ya bildirilmeleri zorunluludur. Bu hususu ne Türkiye tarafının ne de Suudi tarafının bilmeme gibi durumu olamaz.

O halde, futbola trilyonlar harcayan Suudiler bizim hatırımıza bu kuralları ihlal edip neden bütün yatırımlarını riske atsınlar?

Empati yapalım, biz aynı durumda olsak onlardan farklı mı davranırdık?

Biz başkalarını bırakalım da iğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batıralım.

Bu maçın Suudi Arabistanda oynanması için Suudiler bizi zorla mı ülkelerine götürdüler?

Maç için Riyad'ın seçilmesi para için değil de neydi?

"Ne Şamın şekeri, ne Arabın yüzü" deyip maçı neden ülkemizde oynamayı seçmedik?

Cumhuriyetin 100. yılında bu maç ülkemizdeki stadlardan birinde, hem de ismi Atatürk olan bir stadda oynanamaz mıydı?

Ne yazık ki devlete milyarlarca liralık vergi borcu bulunan kulüpler için Arap parası cazip gelmiş ve Arapların teklifleri karşısında ne Atatürk'ün ne de başka hiçbirşeyin önemi kalmamıştı...

Hal böyleyken, bu maçın Riyad'da oynanması konusunda aylar önce imzalanan sözleşmeye imza atmış iki takımımızın maça saatler kala sözleşme dışı taleplerde bulunmalarının manası ve amacı neydi?

Dere geçerken at değiştirilemeyeceği gibi, oyuna saatler kala da kural değiştirilemez...

Dikkatinizi çekmek istediğim bir başka husus da, stada asılmak istenen "Yurtta sulh, cihanda sulh" pankartıdır. Atatürk'ün başkaca pek çok anlamlı ve güzel sözü varken, bu pankart acaba özel olarak mı seçilmişti. Zira bu sözün 15 Temmuz darbecilerinin sloganı olduğunu bilmeyen yoktur...

Bakın bir FETÖ firarisi, sözkonusu hadise ile ilgili olarak ne diyor;

"GS-FB maçı Gezi’den bu yana bu rejime karşı girişilen en büyük sivil direniştir. Arkası gelir umarım.."

İşte pis kokular dediğim tam da bunlar...

Eminim ki bu yazdıklarımı okuyanlar içerisinde bana "Arap sevici" vs diyenler çıkacaktır. Oysa ki ben bu yaşanan hadise Avrupanın herhangi bir ülkesinde yaşanmış olsaydı da tereddütsüz olarak aynı mahiyette yazardım. Bunu özellikle belirtmek isterim...

Şahıslar beni bağlamaz. Kanaatimce Atatürk'ü kullanarak yapılan her türlü provokasyona kim ya da kimler sebep ve alet oldu ise derhal cezalandırılmalıdır. Turkiye'nin adını ve itibarını karalamaya kimsenin hakkı olamaz...

Esen kalın...