Seçimler bitti ve milletin emaneti olan koltuklar sahipleriyle buluştu. Yoğun geçen kampanya dönemi boyunca kürsülerden halka hitap eden başkanlar için şimdi alana inme ve icraatta bulunma zamanı...

Seçimler öncesinde vaatleri ile kendilerini halka beğendirmeye çalışan başkanlar, artık icraatleriyle halkın gönüllerine girmeye çalışacaklar. Hani yeni evlenenlere atfedilen "tuz torbası başına geçmek" deyimi var ya, işte bu söz makamlarına oturmuş yeni başkanlar için de aynen geçerlidir. Makamlarıyla adeta izdivaç etmiş taze başkanlara sözüm şudur; "Artık tuz torbası sizin de başınıza geçti, kolay gelsin"...

Bundan sonra şehriniz ya da beldenizdeki vatandaşların umudu, belediyenizde çalışanların amiri ve tüyü bitmemiş bebeklerin, yetimlerin ve garibanların da hakkının bulunduğu koca bir bütçenin yöneticisiniz. Bu bağlamda düşünüldüğünde işiniz gerçekten zor. Zira artık sizler, daha önce hiç karşılaşmadığınız kadar ağır bir yükün sorumlusu, hem dünyada hem de ahirette büyük bir hesabın da muhatabısınız...

Bundan sonra sizler partilerinizin adayı değil, şehrinizde veya beldenizde yaşayan ve size oy vermiş ya da vermemiş herkesin başkanısınız. Bu nedenle de hizmet sunarken objektif olmak, kul hakkına riayet etmek ve bu suretle de taraflı tarafsız herkesin gönlünü kazanmaktan başka çareniz bulunmamakta...

Buradan çiçeği burnunda başkanlara (ve hatta makam sahibi bütün yöneticilere) sesleniyorum;

Sizler çok bilgili, çok dil bilen, işlerinde mahir ve üstün meziyetleri olan insanlar olabilirsiniz; fakat eğer "gönül dilini bilmek" gibi bir meziyetiniz yoksa, diğer bütün bildikleriniz nafiledir.

Mevlana'nın dediği gibi, "Kaç dil bildiğin önemli değil, gönül dili bilmektir insanı değerli kılan". Kısacası, hanlar hamamlar, köprüler vs yapmanın yanında, gönüllerde taht kurmaya çalışın ki adınız yaşasın bu alemde...

Peki, sizler gönül dili nedir bilir misiniz?

Gönül dili insanların iç dünyalarını anlayabilme sanatıdır. Bu sanat, güzel bir lisanla hitap edebilmeyi, hal diliyle konuşabilmeyi, samimiyet ve sevgiyi muhataplarımıza yansıtabilmeyi ve karşımızdakinin kalbine, ruhuna ve zihin dünyasına dokunabilmeyi gerektirir. Unutmayın ki, ancak mütevazi insanlar gönül dili ile konuşabilirler.

Bu insanlar gönülleri Allah'ın evi olarak gördüklerinden, hiçbir surette karşılarındaki insanı kıracak, üzecek veya incitecek bir tavır içerisinde olamazlar...

Yunus Emre'nin bu husustaki şu sözleri ne kadar da manidardır;

Gönül Çalab’ın tahtı,

Çalap gönüle baktı,

İki cihan bedbahtı,

Kim gönül yıkar ise...

Yunus Emre der hoca,

Gerekse var bin hacca,

Hepisinden iyice,

Bir gönüle girmektir...

Sevgili Başkanlar,

Varın şimdi şehirleri imar edin, insanlara faydalı işler yapın ve size emanet edilen koltukların hakkını vermeye çalışın. Fakat bütün bunları yaparken, asla insanı ihmal etmeyin.

Bilge Mimar Turgut Cansever der ki, "Şehri imar ederken nesli ihya etmeyi ihmal ederseniz, ihmal ettiğiniz nesil imar ettiğiniz şehri tahrip eder." O halde, en büyük yatırımlarınız insana yönelik olmalıdır...

Son olarak, yeni başkanlara bazı nasihatlerle sözümüzü tamamlayalım;

1- Her işinizi, Yüce Allah'ın sizi görüp gözetlediğinin bilinciyle işleyin,

2- İşgal ettiğiniz makamların emanet olduğunu ve bu emanetlerle de büyük bir sınav verdiğinizi asla unutmayın,

3- Yakınlarınızı ve ailenizi makamlarınızın imkanlarından uzak tutun, emaneti içselleştirmeyin,

4- Etrafınızdaki dalkavuklara dikkat edin ve acı da olsa size hakkı söyleyecek dost ve sırdaşlar edinin,

5- Eleştirilere kulak verin, işlerin tesliminde liyakati gözetin, kul hakkı yemeyin, hiç kimse için kayırmacılık yapmayın,

6- Kimsesizlerin kimsesi, garibanların babası, milletin de evladı olun,

7- Kapınız herkese açık olsun, size gelen hiç kimse sizinle görüşemeyip gerisin geri dönmesin,

8- Kamu parasını harcarken ve toplarken kendi özel harcama ve giderlerinizden daha titiz davranın,

9- Sakın kibirlenmeyin, hakka yakın olmak istiyorsanız halka yakın olun,

10- Halka ve çalışanlarınıza karşı yapıcı, güler yüzlü, iyi niyetli ve yardımsever olun...

Son söz;

Makamlar sahiplerine ne şeref verirler ne de onların şerefinden alırlar; makamlar mihenk taşıdır, insanın kaç ayar olduğunu ortaya çıkarırlar...