Türkiye de çevre sorunlarıyla beraber çevre sektörü de büyüyor mu?

IFAT Eurasia 2021 “Avrasya’nın Lider Çevre Teknolojileri Fuarı” sloganıyla ülkemizde yapılıyor. Her fuar zamanı olduğu gibi bu sene de fuarı ziyaret ettim. Fuar geçen yıllarda olduğu gibi yine katılımcılar için beklentilerin çok altında kaldı.

Hatta bu sene katılımcı bile bulmakta zorlanılmış desek yeri var. Neden mi?

Tabi ki ilk akla gelen pandemi şartları olabilir. Ancak pandemi öncesinde başlayan küçülme pandemiyle beraber zirve yapmışa benziyor.

"Peki çevre sorunları büyürken çevre sektörü küçülüyor mu?" diye bir soru aklınıza gelebilir. Bunun böyle olduğunu düşünenleriniz olabilir.

Ekonomik problemlerimizden ülkece biraz sıyrılabilirsek, çevre sektörünün 2030 lu yıllara kadar ciddi bir büyüme göstereceği kanaatindeyim.

Gelecek için bir tahmin isterseniz de şunu söylemeliyim. 2050 ler çevreciliğin zirve yaptığı yıllar olabilir.Çünkü insanlar süre gelen zaman içerisinde sekülerleşen durumlarına manevi bir destekçi olarak çevreciliği görecekler ve bunu artı değer olarak kendi uhdelerinde hep tutmak isteyeceklerdir.

Bu yüzden çevre sektörü ve bu sektörün oyuncuları, yükselen bir değer olarak önümüzdeki yıllarda çok konuşulacağa benziyor.

Ülkemiz de çevre sorunlarıyla mücadele en etkin rol oynayıcı kurum hiç şüphesiz “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı” dır. Devletin her şey olduğu ülkemizde ÇEVRE’nin de koruyucu ve kollayıcısının devlet olması pek tabidir.

Bu konuda Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde 56 — Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” der.

Peki anayasa da çevreyi koruma ödevi verilen Devlet ve Vatandaş için çevre ne anlama geliyor?

Çevrenin devlet için ne anlama geldiğini başka fasılda uzun uzun anlatırız. Bu yazımızda ödevlerini hep ihmal eden vatandaş için de iki kelam edelim.

Devletin ödevleri ve eksiklerini herkes konuşur. Ama iş vatandaşa gelince tekrar başa dönülür. Ve denilir ki “Devlet üstüne düşeni tam yapmazsa vatandaş ne yapsın.

Tabi ki ideal olanı halk bekler. Ama halk ideal midir? Bu soru sorulmaz.

Nasıl yaşarsanız, öyle yönetilirsiniz.

Yani bu çok sık sözü edilen laf şöyle olmalı “Vatandaş üstüne düşeni tam yapmazsa devlet ne yapsın.

Gürültü konusunda şehirlerde yaşananlar ortada…

Evlerden kaynaklı atıkların doğru ve düzgün ayrıştırmasını yapabilen kaç hane halkı var.Belli değil.

Her yer beton olmuş , ileride toprak sadece mezarlıklara imtiyaz olarak verilebilir.

Ormanlarımızı koruyamıyoruz.

Ortak yaşam alanlarımıza ne kadar sahip çıkabiliyoruz.

Bu konularda samimi olarak şunu söylemek lazım.

”Hiç birimiz samimi değiliz.”