Her milletin kendisine has bazı özellikleri ve hasletleri vardır. Türk Milletinin de; cesurluğu, misafirperverliği, büyüklere saygı, küçüklere sevgi ve şefkat, utanma duygusu, gibi özellikleri vardır. Hatta Hz. Muhammet’in: “Komşusu açken tok yatan benim ümmetim değildir.” sözünün de yüzyıllardır uygulayıcısıdır. Bu özellikleri benliğimizde taşıyan bir millet idik.

Zaten bu hasletlerin birçoğu bir zamanlar ilköğretim okullarında okuduğumuz ama sırf bazı etnik ırkçılar bundan rahatsız oluyor diye okullarımızdan kaldırılan ANDIMIZda vardı.

Andımızın kaldırılması basite alınacak bir mesele değildir. Çocuklarımızı hem andımızın içeriğindeki sevgi ve saygı kültürünün oluşmasından mahrum bırakıyorsunuz, hem de kimliksiz bir nesil yetiştirmeğe çalışıyorsunuz. Bu plan, emperyal zihniyetinsiyasi ümmetçiliğe giden yolun döşeme taşlarının bir parçası olsa gerek.

Büyüklere saygının en bariz örneğini eskiden köy kahvelerinde görürdünüz. Büyüklerin gittiği kahvehanelere gençler gitmezlerdi. Eğer bir şekilde gittilerse de işlerini bir an evvel bitirip, o kahveden aceleyle çıkarlardı.

Okullarda İstiklâl Marşı okunurken İstiklâl Marşını duyan herkes derhal bulunduğu yerde oturuyorsa ayağa kalkar, saygı duruşunda bulunur,İstiklâl Marşının okunması bitinceye kadar beklerdi.

Cenaze geçerken aynı saygı duruşu cenazeye gösterilirdi.

Belediye otobüslerinde yaşlılar, hamileler, gaziler ayakta beklerken, gençler derhal ayağa kalkar onlara yerlerini verirlerdi. Şimdi otobüslerin ön koltuklarında yaşlı, hamile ve gaz ve sakatların yerleri işaretle belli olmasına rağmen gençler ellerinde birer cep telefonu göz göze gelmemek için kafalarını dahi telefondan kaldırıp etraflarına bakmıyorlar.

***

Bu değerler çürümesinin en bariz örneğini 6 Şubat’ta Güneydoğumuzda binlerce vatandaşımızı kaybettiğimiz depremlerde ve en son genel seçimlerden alınan sonuçlarda gördük.

AFAD görevini yerine getirmedi, deprem bölgesine 3 gün sonra erişebildi. AFAD’ın elinde bulunan depremzedelere dağıtılmak için paketlenen gıda paketlerinin Osmaniye de milletvekili adayının arabasında seçim propagandası olarak dağıtıldığını gördük.

Milletin gözbebeği Kızılay, depremzedelerin derdine çare olamadı. Deprem anında duyduk ki, afetzedeye verilecek olan Kızılay’ın çadırları satılmış. Kızılay’da toplanan paraların bir kısmı Ensar ve Türgev vakıfları kanalıyla New York-Manhattan’daki 21 katlı gökdelene harcanmak için gönderilmiş.

Devletin deprem bölgesine ancak 2 gün sonra müdahale etmesi, imkânlarını ancak 3. Günden sonra seferber etmesi, kurtarma ekiplerinin zamanında gelmeyişi binlerce vatandaşımızın enkaz altında ölümlerine sebep olmuştur.

Enkaz altında cesetler kokmaya başlamış, salgın hastalığa yol açmasın, biran evvel defin işlemi yapılsın diye yıkanmadan kepçe ve buldozerlerle kanallar açılarak cesetler elbiseleriyle gömülmüştür.

Ama gelin görün ki, bütün bu aksaklıklara sebep olan iktidar oyları, 14 Mayıs 2023 Başkanlık ve Genel Seçimler neticesinde deprem bölgelerindeki oy yüzdelerinin Türkiye ortalamasının üzerinde olduğuna şahit oluyoruz.

Bu olayın Türk kültürüyle, örf, anane ve ahte-vafa ile izah edilecek durumu olabilir mi?

Buna demokrasi diyemezsiniz, “Milli İrade”ye saygı da diyemezsiniz. Eğer illaki denilecek olursa da ben böyle bir demokrasi ve Milli İradeyi kabul etmiyorum, saygı da duymuyorum.

Sağlıklı kalın.