Prof. Dr. Ali Fuat Başgil den: Demokrasi terbiyesinin ahlaki formülü:

“İyiliği ve adaletli sevecek, kötülükten ve zulümden nefret edeceksin. Yalnız nefret edip durmayacaksın, hem de onunla mücadele edeceksin: Muktedir isen; elin, kolunla; değilsen sözlerin ve yazılarınla; buna da muktedir değilsen kötülük ve zulüm yapanlardan yüz çevirip onlara selam vermemek ve merhaba dememek suretiyle mücadele edeceksin.

Bahtiyar o memlekettir ki, vatandaşları bu terbiye ile bezenmiştir.”

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Mart 2009 yılında emekli askerleri kastederek: “Bunlar askerlikten başka her şeyi yapmışlar. Sivil hükümetle uğraşmışlar. İyi ki bu emekli generaller zamanında biz savaşa girmemişiz, çünkü bunların savaşacak halleri yok” ifadelerini kullanmıştır.

Bülent Arınç’ın o sözlerini ben o günde kabul etmedim bu günde kabul etmiyorum. Çünkü kastettiği askerler 1974 Kıbrıs Barış Harekâtını başarıyla gerçekleştirmişler, Kardak Kayalığından Yunan bayrağını indirmişler, 1998 yılında dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş Hatay’ın Reyhanlı İlçesi Suriye sınırında Suriye yönetimine seslenerek yıllardır kendisine Suriye’yi mesken edinen, Hafız Esat beslemesi Bebek katili Abdullah Öcalan’ın Suriye’yi terk etmesine vesile olmuşlardır.

Bugün 10 vilayetimizde meydana gelen deprem de görüyoruz ki 20 yıldır iktidarda bulunan Ak Parti iktidarının böyle bir yıkımın üstesinden gelecek takati yok. Bütün kurumların içi boşaltılmış, kimin ne iş yaptığından kimsenin haberi yok. Bugün için tek kelimeyle görünen şu ki; devlet yönetimi büyük bir keşmekeş ve acziyet içerisinde.

           

O halde Bülent Arınca sormak gerek.Dürüstçe bugün bize şunu söyleyebilir mi: “Bu hükümet devlet yönetmenin dışında 20 yıl her türlü işi yaptı, iyi ki devletimiz bu depremin haricinde daha büyük acı ve felaketlerle karşı karşıya kalmadı.”

Devlet yönetimi acziyet içerisinde diyoruz ama kimsenin burnundan kıl aldırdığı yok. Muhalefet eleştiride bulunur çözüm önerileri sunar, ağıza alınmayacak hakaretler le karşılaşır, vatandaş yapılanları demokratik yollarla protesto etmek için sokağa çıkmak ister Biber Gazı, Cop ve TOMA’larla üzerine gidilir.

En son bardağı taşıran su, deprem bölgesindeki eksiklikleri görüp hükümete tepki olarak Kadıköyde protesto yürüyüşü yapan gençlere karşı polisin uyguladığı tekmeli tokatlı gözaltı uygulaması. Yahu bırakın 50 bine yakın can enkaz altında kalmış, gençler bağırsın çağırsın streslerini atsınlar. 1970’lerin Avrupa ülkelerindeki gösteri ve yürüyüşlerde Türkiye’nin bugünkü uygulamalarından daha fazla hoşgörüyle yaklaşılırdı. Yeter ki vatandaşın malına, canına ve kamuya zarar verilmesin.

Biz Cumhuriyet tarihimizde toplumsal olaylardaki polis şiddetine 1950’li yılların sonunda şahit olduk. Basit öğrenci olayları Menderes hükümetinin sert çıkışları yüzünden büyük olaylara sahne oldu. Turan Emeksiz gibi onlarca öğrenci öldürüldü.

Durumdan endişeye kapılan dönemin Başbakanı Adnan Menderes, vaktiyle kendi hocalığını da yapmış olan Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’i görüşünü almak için Ankara’ya çağırır. Başgil, 30 Nisan 960 akşamı Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Celâl Bayar ile Meclis Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Menderes ve bazı Bakanların bulunduğu bir yemeğe katılır. Başgil, yeni çıkarılan Salâhiyetler Kanunu’na tepkilerin boyutlarını ve Üniversite’deki olaylara dair kendi izlenimlerini anlatır.Muhalefete karşıson derece ihtiyatlı davranılmasını, Salâhiyetler Kanunu’nu tatbik etmeyerek Meclis’e geri göndermelerini, gençliğe karşı da çok sert tedbirlere başvurulmamasını tavsiye eder.

Cumhurbaşkanı Celâl Bayar Ali Fuat Başgil’in bu fikrine katılmaz ve büyük bir kızgınlıkla: “Aksine son derece sert davranılmasını ve tahrikçilerin örnek olsun diye cezalandırılması gerektiğini” söyler.

Sonuç herkesin malumu olduğu üzere Türkiye 27 Mayıs 1960 darbesiyle karşı karşıya kalır.

***

Bütün bunlardan ibret alınmamış olunmalı ki 1965-1969 yılları arasında içişleri bakanlığı yapmış: “Ben solcuların nefes alışlarını bilirim” diyen Zehir Hafiye ünvanlı Faruk Sükan, 7 Mayıs 1966 yılında Cumhuriyet Halk Partisine mensup milletvekillerinin odalarını aratmış, olay mecliste büyük gerginliğe yol açmıştır.

Dünyada baş gösteren öğrenci olayları Türkiye’ye de sıçramış, Avrupa’nın çeşitli devletleri öğrenci hareketlerinin yıkıcı önlemini kısa zamanda alırken, Türkiye olayların akışına akılcı yöntemler uygulayıp önlem alamamış, öğrencilere gereksiz ve bilinçsizce şiddet kullanarak olayların daha da büyümesine neden olmuştur. Sonuç ise 12 Mart 1971 darbesini getirmiştir.                 

***

Demem o ki bugün; Kadıköy’de basit bir protesto yürüyüşüne izin verilmemesi önce Fenerbahçe stadyumundaki protestolara neden olmuş, ardından Beşiktaş stadyumuna sıçramıştır. Eğer yıkıcı eylem ve söylemler durdurulup sağduyu hâkim kılınıp gereken önlemler alınmaz ise gelecek günler çok daha büyük olaylara gebe olabilir.

Sağlıklı kalın.