Parlamenter sisteme geçtiğimiz 23 Aralık 1876 yılından bugüne uzanan siyasi geçmişimiz, kültür ve medeniyet alanında ise tarih öncesine kadar giden bir mazimiz var. Türkiye’nin hâlâ zikzaklar çizip rotasını şaşıran kaptan misali bir uçtan diğer uca savrulması doğrusu çok şaşırtıcı geliyor.

            Hâlbuki o günlerden buyana yetişmiş çok değerli, liyakat sahibi yeteri kadar devlet adamlarımız mevcutken bu savrulmalar nedendir diye insan kendi kendine sormadan edemiyor.

            1- 2004 Yılı Milli Güvenlik Kurulu toplantısında zamanın Genelkurmay Başkanı, ordudaki FETÖ yapılanması hakkında Başbakan Tayyip Erdoğan’ı uyarmasına rağmen aldığı Cevap: “Komutan olayları çok fazla abartıyorsunuz!” oluyor.

            Olayların abartılmadığını 12 Yıl sonra 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde yaşadık. Keşke ibret alınsaydı.

2-Amerika Birleşik Devletleri’nin 26 Ocak 2005 – 20 Ocak 2009 tarihleri arasında Dışişleri Bakanlığı görevini üstlenen Condoleezza Rice’ın 2003 yılında Ulusal Güvenlik Danışmanı olduğu günlerde yazdığı bir makalede “Ortadoğu’da Türkiye dâhil 22 ülkenin sınırları değişecek” şeklinde bir ifade kullandığı halde, “Büyük Ortadoğu Projesi”nin (BOP) ayak sesleri duyulmasına rağmen ki o günlerde bu söz çok tartışmalara yol açtı:

Onur Öymen gibi tecrübeli dışişleri mensupları hükümeti sürekli uyarmalarına rağmen “Monşer”ler diye bu değerlerle dalga geçildi.

Hatta öyle ki, “Arap Baharı” sürecinde zamanın başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, gittiği her miting meydanında Ortadoğu’nun “Eş Başkanı” olmasını gururla haykırıyordu.

Hâlbuki ABD tarafından Türk yetkililerine “Havuç Politikası” uygulanmış, ağızlarına birer parmak bal çalarak başlarını döndürmüşlerdi. Zaman ilerledikçe bu baş döndürücü olayların Türkiye’yi nerelere getirdiğini hep birlikte yaşayıp görüyoruz.

Komşularımız Irak ve Suriye işgal edilmiş Kuzey Irak’ta bir Kürt Yönetimi oluşturulmuş, sıra Türkiye’nin güney sınırında her gün şehit askerlerimizin geldiği Kuzey Suriye’ye gelmişti. Fırat’ın doğusunda ABD tarafından halâ PKK-YPG’ye silah yardımı yapılıyor, askeri eğitim veriliyor.

3- 2009 Yılında Türkiye-Suriye sınırındaki mayınları temizleme işlemi için İsrailli bir firma ile Suriye sınır boyundaki mayından temizlenmiş arazinin 44 yıllığına kiraya verilmesi için AKP hükümetince anlaşma sağlandı ancak CHP’nin anayasa mahkemesine başvurusu sonucu bu anlaşma iptal edildi ve sınırlarımızı Türk askeri temizledi.

Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesinin sakıncalarını sağduyulu vatansever yetkililer defalarca dile getirmelerine rağmen kimse dikkate almadı. Nasıl olsa her seferinde yakalarına; “Monşer” yaftası asılmıştı.

Bugün o mayınların sökülmesinin bedelini 6,5 Milyon Suriyeliyi Türkiye’de beslemekle ödüyoruz.

Şuan halâ İran sınırındaki mayınlı arazinin mayından temizleme masrafı ise AB. Fonlarıyla karşılanıyor. AB’nin bunda ne gibi bir çıkarı var orasını yaşadığımız güncel olaylar bize fazlasıyla anlatıyor. Afganistan ve Pakistanlı kaçkınlar sınırlarımızdan kolayca geçsin istiyorlar sanırım. Ancak bu buzdağının görünen yüzü, görünmeyeni ise tarihte Filistin topraklarının İsrail’in eline nasıl geçtiğini yakın tarihin sayfaları hazin bir şekilde yazıyor.

4- 2009 Yılında PKK ile Mit mensuplarının Oslo görüşmeleri neticesinde Türk Milletine çok sayıda can ve mal kaybına mal olan “Çözüm süreci” resmen başlamış oluyordu.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 11 Mart 2009’da: “Kürt sorunuyla ilgili ilerleyen günlerde çok iyi şeyler olacak” diye açıklamalarda bulunuyordu.

Çok iyi şeyler olacak” denilen süreçte Kandil ve Mahmur kamplarından Habur’a getirilen PKK’lıların yargılanması için seyyar mahkemeler kurulmuş, yargılama esnasında Türk Bayrağı ve Atatürk posteri duvardan indirilmiştir.

Sözcü yazarı Saygı Öztürk’ün 21 Aralık 2017 de yazdığına göre: “771 askerimiz, 352 polisimiz, 89 güvenlik korucumuz olmak üzere tam bin 212 şehit verdik. O tarihten sonra meydana gelen patlamalarda hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısı 555 olarak belirlendi. 15 Temmuz darbe girişimiyle birlikte 62 özel harekât polisi, 5 asker, 173 vatandaşımız şehit edildi.

5- Bugün halâ geçmişteki FETÖ belasından ders alınmamış olacak ki, devletin kurumları çeşitli tarikat ve cemaatlerce(Ensar, İlim Yayma Cemiyeti, Menzil ve İsmailağa Cemiyeti gibi) Kurtarılmış Bölge pozisyonuna düşürülmüştür.

Yukarıda maddeler halinde sıraladığım hatalardan daha onlarcasını sayabiliriz.

Yapılan her hatanın arkasından: “Aldatılmışız Allah ve Milletim beni affetsin” demek bu hataları telafi etmeye yeter mi bilemiyorum.

Mustafa Kemal Atatürk Gençliğe Hitabesinin bir bölümünde: “memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet, dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.” Diyor.

Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi Gaflet, delalet ve ihanet arasında çok ince bir çizgi var. Bu çizginin hangi tarafa ağır bastığını okuyucularımın ferasetine bırakıyorum.

Sağlıklı kalın.