Emperyalist devletler, sömürmeyi hedefledikleri ülke ve milletlere aniden çullanıp, ürkütmek istemezler. Hatta bazen yardım dahi yaparlar.(ABD’nin Marşal Planı) gibi. Ama önce “Kurbağa” metodunu uygularlar. Haşlanmak istenen canlı kurbağalar birden bire kaynar suyun içine atılırsa can havliyle sıçrar, bulundukları suyun içinden çıkmak isterler. Ama onları önce soğuk suyun içerisine bırakıp, suyun altını hafiften ateşleyip, suyu yavaş yavaş ısıtmaya bırakırsanız kurbağa bunun farkında olmayacaktır. Biraz geç olacaktır ama nihayetinde haşlanacaktır. Buna Küresel Güçlerin mazlum milletleri uyutma ve uyuşturma planı da diyebiliriz.
    Şunu hiçbir zaman akıldan çıkarmamak gerekiyor ki, ülkemiz, Jeo Stratejik Bölge itibarı ile çok zor bir coğrafyada bulunuyor. Kutsal dinlerin doğduğu, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının aynı bölgede bulunması ve dolayısıyla kan ve gözyaşının hiç bir zaman dinmediği bu coğrafyanın adı Ortadoğu ve biz bu bölge ile Avrupa Kıtası arasında bir köprü konumuna sahibiz.
    Vatansız Avrupa Musevileri, kutsal Filistin topraklarına sahip olabilmek için Osmanlı döneminde birçok entrika, ihanet ve hilekâr oyunlar sahneye koymuşlardır. Bu oynanan oyunları “Filistin” konulu seri yazılarımda daha önce yeteri kadar yazmaya çalıştım. Ortadoğu Petrolünün kokusunu alan ABD ve Avrupa devletleri, o coğrafyaya erişebilmek için Türkiye üzerinde büyük oyunlar ve entrikalar sahneye koymuşlardır. Kendi amaçlarına hizmet edecek insanlar ve hükümetlerle her zaman temas halinde bulunmuşlardır.
    Tarih olarak çok fazla ileriye gitmeden son kırk yıl içerisinde Ortadoğu ve Türkiye coğrafyasında gelişen ve değişen vakalara kronolojik olarak göz atacak olursak; Ortadoğu’da sahnelenen oyunların Türkiye’ye nasıl sirayet ettiğini, hangi neticeleri doğurduğunu rahatlıkla anlayabiliriz.
•    1988 İran Irak savaşında Celal Talabani Liderliğindeki Peşmerge güçleri, Saddam Hüseyin Askerlerine karşı İran kuvvetlerinin yanında yer aldı ve buna karşı Saddam, tarihe  “Halepçe Katliamı” olarak geçen Halepçe’ye kimyasal silahlarla saldırdı. Bu saldırıdan Türkiye’ye kaçan Kürtlere Irak sınır bölgesine yakın bölgelere kamplar kuruldu ve burada bakım ve barınmaları sağlandı.
•     2 Ağustos 1990 yılında Irak lideri Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgal etmesiyle birinci Körfez Savaşı başlamış oldu. Bu işgalin arkasından, ABD, İngiltere, Kuveyt, Fransa ve Suudi Arabistan gibi ülkelerden oluşan koalisyon güçleri Irak’ı bombardımana tutup işgal ettiler.
•    ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz’in 14 Temmuz 2002’de getirdiği, “Irak’a saldırı için Türkiye’nin Irak sınırına ABD askeri yığma” planını Ecevit – Kıvrıkoğlu ikilisi reddediyordu ve üçlü koalisyon hükümeti yıkıldı.
•    Amerika Birleşik Devletleri’nin 26 Ocak 2005 – 20 Ocak 2009 tarihleri arasında Dışişleri Bakanlığı görevinde bulunan Condoleezza Rice, 7 Ağustos 2003 tarihinde Washington Post’ta yayımladığı makalesinde ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) ya da Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi’ kapsamında 22 ülkenin sınırlarının değişeceğini yazıyordu. Türkiye’nin de içinde bulunduğu bu ülkeler: “Afganistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Etiyopya, Fas, Filistin, Irak, İsrail, Katar, Kuveyt, Libya, Lübnan, Mısır, Pakistan, Sudan, Suudi Arabistan, Suriye, Tunus, Umman, Ürdün, Yemen İran, Kıbrıs”ı kapsıyordu.
•    21. Yüzyılın henüz onuncu yılında ABD’de ikiz kulelere saldırı sonrasında, George W. Bush ikinci defa ABD Başkanı seçilmesinin ardından, (BOP) Büyük Ortadoğu projesi gündeme gelmiştir. Projenin hazırlanmasından önce dikkat çeken bir önemli nokta ise ABD ve CIA'ye stratejik arge hizmeti veren "RAND Corperation" adlı düşünce örgütünün 2004 yılında "“Sivil Demokratik İslam: Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler" başlıklı bir raporun hazırlanarak Bush yönetimine sunulmuş olmasıdır. Raporda İslam dünyası kategorilere ayrılmış ve ABD'nin İslamı kontrol altına alabilmesi için yapması gerekenler başlıklar halinde sıralanmıştır. Bu rapora göre: Türkiye'nin İslam Dünyasındaki "Demokratik İslam" örneğine en yakın ülke olduğu, bu durumu laiklik anlayışına borçlu olması ile birlikte ülke halkının ABD'ye karşı Kemalizm ve milliyetçilik gibi akımlar nedeniyle olumlu bakmadıklarına yer verilmiştir. Geçmişte CIA için yakın ve Güney Asya bölgesi millî istihbarat şefliği yapmış olan Graham Fuller'de, raporu (kitabı) oluşturan RAND Corporation'da araştırmacı yazar konumundadır. Fuller yine bu dönemde Fethullah Gülen hareketinin desteklenmesi konusundaki görüşlerini açık bir şekilde paylaşmaktadır.
•    Laik, Demokratik ve İslami model olarak Türkiye, diğer Ortadoğu ülkelerine örnek gösterilmiştir ve TC Cumhurbaşkanına “BOP” Eşbaşkanlığı! Payesi verilmiştir ve Ortadoğu’da kıyamet bu tarihten sonra kopmaya başlamıştır. Sözde “Arap Baharı” başlığı altında bu ülkelere demokrasi getirme bahanesiyle Irak, Tunus, Mısır Libya ve sonrasında Suriye koalisyon güçlerince sırayla bombardıman yağmuruna tutulmuşlardır. Suriye hariç diğer bütün ülke liderleri başkanlıklardan indirilerek bir kısmı idam edilmiş, diğerleri yargılanma safhasında can vermişlerdir.
•    2011-2013 Yılları arasında Türkiye Suriye sınırındaki mayınlar temizlenmiş ve Suriye iç karışıklığından kaçan savaş kaçkınları bu mayından temizlenmiş arazi güzergâhından Türkiye’ye girmişlerdir.
•    Mayın temizliği Suriye sınırı ile kalmayıp, Türkiye’nin doğusundaki İran ve Ermenistan sınırlarındaki mayınlar da “AB” Avrupa birliği fonlarıyla temizlenmiş olup, bu bölgelerden de Türkiye’ye İran Afganistan ve Ermenistan’dan da kaçaklar ellerini kollarını sallaya sallaya gelmişlerdir. Şu an Türkiye’ye giren kaçkınların sayısı güvenilir kaynaklara göre 14-15 Milyon civarında olduğu söyleniyor.
        Şimdi, Türkiye’nin başına gelen badireler bir iki senede veya aniden gelmediğine göre, 40 50 yıldır bağıra çağıra gelen bu tehlikelere karşı devlet olarak hangi önlemler alındı? Askeri yetkililerden ve devletin ileri gelen bürokratlarından yapılan ikazlar dikkate alındı mı? Ben alındığı kanaatinde değilim.
Devam Edecek