​1925 Yılını geride bırakırken hafızamızı yokladığımızda bu yıl içerisinde yaşadıklarımızı, geçtiğimiz yıllar ile kıyasladığımızda hiç te kolay bir yıl geçirdiğimizi söyleyemeyiz. Gerek yurtiçinde gerek yurtdışında maruz kaldığımız olayların büyüklüğü, normal görülecek kadar küçümsenemez.

​Bugün etrafımızda olup bitenleri düşündükçe, geçmiş yıllarda okuduğum iki kitap hatıramda canlandı. 1.si Padişah IV. Murat için yazılmış “Koçi Bey Risalesi”, 2.si ise Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın: “İmparatorluğun En Uzun Yüz Yılı”.Kitapları. Osmanlı’nın 17, 18 ve 19.cu yüzyılları için yazılmış kitaplar, bu günkü Türkiye Cumhuriyetine projektör gibi ışık saçıyor.

​23 Yıllık Ak Parti iktidarları, yıllarca Devlet Planlama Teşkilâtı, Dışişleri ve diğer devlet kadrolarında iyi yetişmişinsanları, “Monşer” diyerek elinin tersiyle iterek yerlerine, ne kadar yetenekten yoksun yakın akraba kimseler varsa onlarla doldurdu. İşte 17. Yüzyılda yetişmiş 4. Murat’ın danışmanı Koçi Bey’in padişaha yaptığı uyarılar, bugünkü yöneticilerin yüzlerine tokat gibi çarpıyor.

Koçi Bey: “Şanı yüksek divan kâtipleri, eli kalem tutan yazı erbabı, kanun bilir maharetli ve etraftaki hükümdarlara mektup yazmaya muktedir kimselerdi. Defter-i hakani ve Maliye kâtipleri bilgili, doğru, şuurlu ve sadık olanlardı. Dergâh-ı ali çavuşları tecrübeli iş bilir, etraftaki hükümdarlar yanında elçilik yapmaya kudretli olan kimselerdi.”

​Koçi Bey devlet yönetiminde gördüğü aksaklıkları iseşöyle özetliyor:

. Yüksek dereceli memurluklara yapılan atamaların kişilerin liyakatlerine bakılmaksızın yapılması,

. Atamaların sarayda padişaha yakın çevrelerin ön plana çıkarak rüşvet karşılığı yapılması,

. Memurların görevdeki başarılarının göz ardı edilerek, çekememezlik ve kıskançlıklar sonucu çıkarılan dedikodular ile haksız yere görevden alınmaları,

. Rüşvetin devletin tüm kademelerinde yaygınlaşması,

. Çeşitli iftiralar ile başarılı memurların öldürülmesi olarak belirtebiliriz.

​Bu anlatılanlar son yirmi yılda bugünkü yönetimin icraatlarıyla ne kadar benzeşiyor sizce de öyle değil mi?

***

​Prof.Dr. İlber Ortaylı ise, “İmparatorluğun En uzun Yüzyılı” isimli kitabında: Osmanlı topraklarının üç kıtada en geniş yer kaplamasına rağmen Avrupa’da gelişen teknolojik yeniliklerden, reformlardan yeteri kadar faydalanmadığını, iç çekişmeler ve artan milliyetçilik hareketlerinin de etkileriyle kaçınılmaz çöküşün gerçekleştiğini ifade ediyor.

​Ayrıca bu arada İngiltere, Fransa, Rusya gibi büyük güçler Osmanlı iç işlerine müdahale etmiş, bu dış baskılar neticesinde Osmanlı’nın bağımsız karar alma yetisini zayıflatmıştır demektedir.

***

​Tarihten bugünümüze gelecek olursak; etrafımızda olup biten olayların ülkemiz için içte ve dışta ateş çemberinden bir farkı yok. Dün kapı arkalarında beka sorunu için söylenen sözler, bugün meclis kürsülerinden küstah ve tehditkâr bir şekilde açık açık söyleniyor ve Türk Milleti tehdit ediliyor.

​TBMM’de Milli Savunma bakanlığı bütçe görüşmelerinde, DEM Parti milletvekilince Türk Ordusu aşağılanıyor, hakaret ediliyor. Ancak İYİ Partili milletvekilleri haricinde 600 kişilik meclisten başka ses çıkmıyor.

​Sanki Türk toprakları bölünmüş gibi meclisteki bölücü vekiller, neredeyse Dicle ve Fırat nehirlerinin üzerindeki barajlara sahip çıkıyorlar, “hem topraklarımıza! Baraj kuruyorsunuz, hem de üretilen elektriği bize para ile satıyorsunuz” diye devleti resmen suçlu ilan ediyorlar.

​ABD Ankara büyükelçisi, aynı zamanda Suriye Özel temsilcisi Tomm Barrack, adeta bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkışını ve Lozan Antlaşmasını hedef alarak: “1919'dan beri ulus-devletler tarafından engellenmiş durumdayız. Her ülkenin, her devletin farklı bir hükümet türü tarafından yönetilmesi fikri pekiyi işlemedi.” Sözleriyle devletimizin üniter yapısını açık açık tehdit ediyor ama buna, “sen ne konuşuyorsun arkadaş”diyen tek kişi yok.(Hatırlatmak isterim ABD senatosu Lozan Antlaşmasını halâ tanımış değil.)

​1999 yılında Yakalandığında: “Artık Türk Milletinin hizmetindeyim, Kürtler devletin asli unsurlarıdır.” Diyen idamlık İmralı canisi, bugün TBMM’de komisyon kurduruyor, devleti ayağına çağırıyor ve talimatlar veriyor.

​16 Sayfalık İmralı tutanaklarından bugün ancak 4 sayfasının açıklandığı tutanakların, kim bilir açıklanmayanlarında daha ne gibi isteklerde bulunuluyor.

​Bu istekleri içinize sindirebiliyorsanız buyurun:

- Anayasamızın 66. Maddesinde: “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Tüürk’tür.” Denmesine rağmen kabul etmiyor ve değişmesini istiyor.

- Türkiye’de iki güçlü halk var, bunlar Türkler ve Kürtlerdir. İki halk adı da Anayasada yer alsın ki, benim çağrım karşılık bulsun.

- Avrupa Yerel Yönetimler şartı yerine getirilsin, Kürdistan’dan çıkan petrolden yöre halkı faydalansın.

- Güneydoğudaki barajlarımızdan elde edilen elektrikten bölge halkına pay verilisin, PKK’lılara af çıkarılsın ve iş temin edilsin.