Bazı insanların kalbi, susuzluktan çatlamış bir toprak gibidir…
Ne yağmur yağar üstlerine, ne bir gölge düşer yorgun omuzlarına.
Ve bazen, insan kendi içinde bir dert çeşmesi kurar;
Akan suyu gözyaşıdır, taşıdığı yük ise yılların içten içe kemirdiği sessiz feryat…

Benim de öyle bir çeşmem var işte…
Geceleri kimselerin duymadığı bir sesle akıyor.
Kimi zaman bileklerime dokunur soğukluğu,
Kimi zaman da geçmişten kopup gelen bir hatıranın rüzgârıyla ürperir içim.

Dert, insana misafir gibi gelmez…
Kapıyı kırıp girer, odanı dağıtır, huzurunu elinden alır.
Sonra da hiçbir şey olmamış gibi köşeye çöker;
“Ben buradayım” dercesine susup bekler.

Ve sen, o derdin karşısında dimdik durmaya çalışırsın.
Gülümsemeye çalışırsın…
Ama bilirsin ki bazı gülüşler, en çok acıyan yerini saklamak içindir.

Benim dert çeşmem, kalbimin tam ortasında bir yerde…
Akan her damla, bir sitemin, bir vedanın, bir yarım kalmışlığın hikâyesi.
Kırdıklarım da var içinde…
Beni kıranlar da.
Unuttuklarım var, ama affedemediklerim daha çok.

Bazen düşünüyorum;
İnsan kendi içindeki yaraları konuşabilseydi…
Belki şehirler susardı, gece biraz daha erken çökerdi üstümüze.
Çünkü sessizliğin bile taşıyamayacağı acılar vardır.

Ama yine de şükrederim…
Dert de nimettir aslında.
İnsanı olgunlaştırır, büyütür, ayakta tutar.
Çünkü kırıldığı yerden büyümeyi öğrenir insan.

Ve ben, dert çeşmemin başında ne zaman durup yüzümü yıkasam,
Biraz daha hafiflerim.
Biraz daha tanırım kendimi.
Ve anlarım ki:
Dert, insanı öldürmez… ama adam eder.

İşte bu yüzden, her ne yaşadıysam…
Kalbimdeki o çeşme akmaya devam ediyor.
Belki bir gün biri gelir, suyu avuçlarıyla keser;
“Yeter artık, yoruldun” der.
Belki de kimse gelmez…

Ama ben, bu kalbi taşıdığım sürece,
Dert çeşmem akacak…
Ve akarken de bana kendimi anlatmaya devam edecek.


Ama bazen insan, kendi sesini bile duyamayacak kadar yorulur…
O anlarda dert çeşmesi daha gür akar;
Sanki kalbin içinden bir çağlayan kopar,
Seni olduğun yere mıhlar.
Ne ileri gidebilirsin ne geri dönebilirsin…
Sadece dinlersin.
Derdin konuşur, sen susarsın.

Bir de şöyle bir gerçek vardır ki;
İnsan ne kadar güçlü görünürse görünsün,
Kalbinin bir yerinde mutlaka gizli bir sızı taşır.
Kimi annesinden kalan bir kelimeyi özler,
Kimi yarım kalmış bir sevdayı…
Kimi de kendini affedemediği bir hatanın eşiğinde bekler durur.
İşte bütün bunlar, o çeşmenin suyuna karışır.
Ne kadar temiz görünse de,
Her damlasında bir hikâye gizlidir.

Bazen de bir bakarsın,
Gecenin sessizliğinde adın yankılanıyor kendi içimde.
Sanki biri almış da kalbimin en kırılgan yerine koymuş seni.
Dokunsam düşeceksin, dokunmasam içimde çürüyeceksin…
Dert dediğin böyle bir şey işte:
Sahiplensene büyür,
Kaçarsan gelir yakalar.

Ama ben öğrendim…
İnsan, kaçtığı şeylerden değil;
Yüzleştiği gerçeklerden güç alır.
O yüzden artık çeşmemin başında durduğumda korkmuyorum.
Varsa acım, akar gider.
Yarası olanın merhemi yine kendisidir çünkü.
Kimsenin göremediği bir yerlerde,
İnsanı ayakta tutan bir sabır saklıdır.

Ve bir gün,
Belki de en beklemediğim anda,
O suyun berraklaştığını hissedeceğim.
İçimdeki fırtınalar dinecek,
Yıllardır taşıdığım yük hafifleyecek.
Belki de yazgımda vardır;
Dertlerle yoğrulmak, sonra onlardan yeniden doğmak.
Kim bilir…

Ama bir şeyi biliyorum:
Dert çeşmesi akıyorsa, kalbin hâlâ yaşıyor demektir.
Hâlâ hissediyor, hâlâ umut ediyorsun demektir.
Ve insanı hayata bağlayan şey,
Bazen mutluluk değil…
Tam da budur.