İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, “Yürürlükte olan 1982 Anayasası'nda vesayet yok değil, elbette var! Var ama askeri yönetimlerin vesayetinden ziyade, yaptığınız anayasa değişikliklerinden kaynaklı olarak Recep Tayyip Erdoğan vesayeti var. Gelin, doğru bir iş yapmak istiyorsanız biz hazırız! Bu anayasadan bütün vesayetlerin izlerini silelim. İşe de Tayyip Erdoğan vesayetini kaldırmakla başlayalım. Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi diye adlandırılan Tayyipizm’den, Türkiye’yi elbirliği ile kurtulalım!" dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin TBMM grup toplantısında konuştu.

2023-2024 sezonunu şampiyon olarak tamamlayanGalatasaray’ı tebrik eden Dervişoğlu, spor müsabakalarının bile iktidarca düşmanlık alanı haline getirildiğini savundu. Dervişoğlu, “İnsanımıza o 90 dakikalık keyfi bile çok görmüşlerdir.Cumhuriyet’in 100.yılında oynanacak süper kupa finalinden bugüne kadar, federasyonun ve hakemlerin konuşulmadığı, takımların ve taraftarların şikâyet etmediği tek bir hafta bile geçmemiştir.Buna rağmen asıl sorumlu olduğu bilinen hiç kimse istifa etmemiş, bilakis saraydan af gelmediği için görevine pişkinlikle devam etmişlerdir.Kavgalar çıkmış, insanlar neredeyse birbirini boğazlamıştır.Ancak ilgililer, ilgisizliklerini inatla sürdürmüşlerdir.Neden?Çünkü saray iktidarı; milleti böldükçe gücünü arttıran, milleti kavga ettirdikçe, koltukta kalma süresi uzatan bir müstemleke rejiminden farksızdır.” dedi.

“Doğru bir iş yapmak istiyorsanız biz hazırız”

İktidar mensuplarınca "Sivil Anayasa" tartışmalarının yeniden gündeme taşındığına dikkat çeken Dervişoğlu, "Yürürlükte olan 1982 Anayasası'nda vesayet yok değil. Elbette var! Var ama askeri yönetimlerin vesayetinden ziyade, yaptığınız anayasa değişikliklerinden kaynaklı olarak Recep Tayyip Erdoğan vesayeti var. Gelin, doğru bir iş yapmak istiyorsanız biz hazırız! Bu anayasadan bütün vesayetlerin izlerini silelim. İşe de Tayyip Erdoğan vesayetini kaldırmakla başlayalım. Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi diye adlandırılan Tayyipizm’den, Türkiye’yi elbirliği ile kurtulalım!" şeklinde konuştu.

“Erdoğan’ın yeni kutuplaşma bombası: Çocuklar mı ölsün, köpekler mi?”

Sokak hayvanları tartışması için "Erdoğan’ın yeni kutuplaşma bombası!" değerlendirmesinde bulunan Dervişoğlu, "Çocuklar mı ölsün? Köpekler mi ölsün? Elbette soruları ölümle soracaklar! Çünkü, şairin de dediği gibi;onlar ümidin düşmanıdır, akar suyun, meyve çağında ağacın, serip gelişen hayatın düşmanı. İşte o yüzden sordukları da sorular da yaşamaya değil,

ölüme dairdir. Çözümleri de toplumu her zaman ikiye bölmektir." ifadesini kullandı.

İYİ Parti'nin çözüm önerileri

İYİ Parti'nin çözüm önerilerini sıralayan Dervişoğlu, "Yapılacak şeyin formülü bellidir: 'Topla, Kısırlaştır, Aşıla, Koru' Bu süreçte barınakların kapasitesi ve imkanları da arttırılmalıdır. Evcil hayvan ticareti tamamen yasaklanmalıdır. Hayvanlar takip edilmeli, onları sokağa terk edenlere yaptırım uygulanmalıdır. Yani hayvan hakları yasası çıkartılmalıdır" açıklamasını yaptı.

Esnaf şikayetine ihbar ikramiyesi

Vergi kayıp kaçağına yönelik ihbar bildirimi uygulamasına tepki gösteren Dervişoğlu, yöntem için "Biz adını “MUYAP” koyduk. Yani muhbirlik yap, para kazan projesi" yorumunu yaptı. Dervişoğlu, “Hayatın her alanında vatandaşı birbirine düşürerek siyasi rant sağlamaya çalıştıklarını biliyorduk ama bunu iktisadi alana taşıyacaklarını, Daha da önemlisi istibdat dönemlerinden kalma “Sayın Muhbir Vatandaş” uygulamasını hayata geçireceklerini doğrusu düşünememiştik." şeklinde konuştu."İlk ihbarı ben yapmak istiyorum" diyen Dervişoğlu, "Bu ülkede yap işlet devret projeleriyle ihya ettiğiniz yandaş şirketler milyarlarca lira vergi kaçırıyorlar. Aflardan bahsetmiyorum bile! Gidin enselerine yapışın. Bu ihbarımdan dolayı bana vereceğiniz parayı da şimdiden emekli kardeşlerime bağışlıyorum." diye ekledi.

Yeni müfredata onay: "Hızlı karar alacağız diye, doğru karar almayı unuttular"

Eğitimde yeni müfredatın onaylanmasına değinen Dervişoğlu, "Talim ve Terbiye Kurulu 67 bin 284 öneriyi 6 günde görüşüp, tek tek incelendiğini açıkladı. 67 bin 284 öneriyi sadece 1 dakika görüşseler, hiç uyumadan 47 gün sürerdi. Hızlı karar alacağız diye, doğru karar almayı yine unuttular. Bakan da jet hızıyla onayladı. Adaletsiz kaldıkça liyakatten, liyakatsiz kaldıkça eğitimden, eğitimsiz kaldıkça gençlerimizden ve geleceğimizden uzaklaşıyoruz. Çünkü bakmıyorlar, görmüyorlar. Darbe mi arıyorsunuz? İşte bunların hepsi darbe! Adalete darbe, eğitime darbe, gençliğe darbe, Türk milletinin varlığına darbe!" değerlendirmesinde bulundu.

Tuğgeneralin insan kaçakçılığı: "Türk ordusuna karşı yapılmış en büyük ihanet budur"

Bir tuğgeneral ve ekibinin makam aracı ile göçmen kaçakçılığı yaparken yakalanmasına sert çıkan Dervişoğlu, "Olayın “soruşturması” neticesinde adeta ödül verilir gibi ilgili söz konusu general, apar topar emekliye sevk edildi. Milletimizin göz bebeği ve en hassas değerlerinden olan, “Kahraman Ordumuzun” Bu haberlere konu olması, personelinin bu tarzda işlere girişmesi tek kelime ile utanç vesilesidir. Türk milletine ve Türk ordusuna karşı yapılmış en büyük ihanet budur." dedi.

Astsubaylara makam tazminatı

Emekli astsubaylara yönelik verilen makam tazminatı sözünün yerine getirilmediğine işaret eden Dervişoğlu, "Buradan hükümete sesleniyorum: Sözünüzü tutun! Makam tazminatı, lütfedilen bir imtiyaz değil, kazanılmış bir hakkın teminatıdır. İYİ Parti olarak görüşümüz şudur ki; astsubaylarımızın makam tazminatları derhal verilmeli, sözleşmeli astsubaylar muvazzaf statüsüne çıkarılmalıdır.Bu ülkenin vatandaşları, henüz hayattayken, neden huzurlu ve onurlu bir yaşam sürmelerine müsaade edilmiyor? Bunu soruyoruz." ifadesini kullandı.

“Tasarrufu dağda teröristle mücadele eden şanlı Türk askerinin alın terinden yapmayacaksınız”

Sözleşmeli erbaş ve erlerin keyfi şekilde iş akdine son verilmesine zemin hazırlayan kanun teklifine de tepki gösteren Dervişoğlu, “İYİ Parti Genel Başkanı olarak buradan açıkça ifade ve ilan ediyorum.Haklarını teslim etmediğiniz yahut göz göre göre hakkını çiğnediğiniz bu askerler,

Fransız lejyonerleri değil,Ortadoğu’dan topladığınız çapulcular hiç değil!Bunlar şanlı Türk ordusunun kahraman neferleridir. Bu neferler ki; bugün Elbab’ta, Azez’de, Cerablus’ta vatan nöbeti tutuyor, Bu neferler ki; Gabar’da, Tendürek’te vatan savunuyorlar!Tasarrufu dağda teröristle mücadele eden şanlı Türk askerinin alın terinden değil, devlet malıyla zengin ettiğiniz yandaşlarınızdan yapacaksınız.Tasarrufa Mehmetçiğin hak ve hukukundan değil,

5 maaşlı saray bürokratlarınızdan başlayacaksınız.Tasarrufa Türk Cumhuriyeti’nin yılmaz ve yıkılmaz kalesi olan kahraman Türk ordusundan ve onun mensuplarından değil,

ATATÜRK’ün kurduğu kurumlarda bir de onu tekfir ederek oturan lüks meraklılarından başlayacaksınız.” diye ekledi.

“Netanyahu rejimi; haydut, zalim ve gayrımeşru bir rejimdir”

İsrail'in Filistin'e yönelik saldırıları üzerinden İsrail Başbakanı Netanyahu'yu hedef alan Dervişoğlu, "Artık naylon çadırların bile hunharca bombalandığı bir insanlık trajedisi yaşıyoruz. İşgalci Netanyahu rejimi, savaş suçu, soykırım suçu ve insanlığa karşı suçlardan uluslararası hukukun nezdinde suçlu bulunmayı hak eden,haydut, zalim ve gayrımeşru bir rejimdir." değerlendirmesini yaptı.

Dervişoğlu’nun konuşmasının tamamı şu şekilde:

 

Sayın milletvekilleri,

Muhterem misafirler,

Basınımızın değerli temsilcileri,

Hepsi birbirinden kıymetli dava ve yol arkadaşlarım

Ve ekranları başında bizleri izleyen sevgili vatandaşlarım,

Hepinizi en samimi duygularımla selamlıyor,

Sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Haftalık grup toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

Konuşmama başlamadan önce,

İki devlet, tek millet ve tek yürek olduğumuz,

Can Azerbaycan’ımızın Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyorum.

Türk’ün bağımsızlık aşkını

Tüm dünyaya ilan eden kahramanlarımızı,

Şükran ve minnet duygularıyla anıyorum.

Tıpkı cennet mekan Mehmet Emin Resulzade’nin,

“Bir kere yükselen bayrak, bir daha inmez”

İfadesinde anlamını bulduğu gibi,

Türk’ün bayrağı aydınlık ufuklarda,

Coşku ve gururla dalgalanmaya devam edecektir.

Sen çok yaşa Azerbaycan!

Sana her an can kurban!

Ve yine konuşmamın başında,

2023-2024 sezonunu

Şampiyon olarak tamamlayan

Galatasaray camiasını

Tebrik ederim.

Dileriz ki,

Avrupa’da mücadele edecek

Tüm takımlarımızla birlikte,

İyi işler çıkartsınlar ve başarılı sonuçlar alsınlar.

Ve Türkiye’nin de yüzünü güldürsünler.

Bu vesileyle sporda,

Her düzeyde alın teri dökenler

Söyleyeceklerimin dışında olarak,

Asıl değinmemiz gereken bir konu var:

Bu sezon bize göstermiştir ki;

Türkiye’yi yönetenler,

İktidarda bulunanlar,

Ve iktidarda bulunanların

Talimatlarıyla atanan,

Ve emirleriyle hareket edenler,

Sporu da bir seyir zevki hüviyetinden,

Bir dostluk vesilesi olmaktan çıkartmışlar,

Burunlarını soktukları her yerde yaptıkları gibi

Onu da bir düşmanlık alanı haline getirmişlerdir.

İnsanımıza,

O 90 dakikalık keyfi bile

Çok görmüşlerdir.

Cumhuriyet’in 100.yılında

Oynanacak süper kupa finalinden bugüne kadar,

Federasyonun ve hakemlerin konuşulmadığı,

Takımların ve taraftarların şikâyet etmediği

Tek bir hafta bile geçmemiştir.

Buna rağmen

Asıl sorumlu olduğu bilinen

Hiç kimse istifa etmemiş,

Bilakis,

Saraydan af gelmediği için

Görevine pişkinlikle devam etmişlerdir.

Kavgalar çıkmış,

İnsanlar neredeyse birbirini boğazlamıştır.

Ancak ilgililer,

İlgisizliklerini inatla sürdürmüşlerdir.

Neden?

Çünkü saray iktidarı,

Milleti böldükçe gücünü arttıran,

Milleti kavga ettirdikçe,

Koltukta kalma süresi uzatan

Bir müstemleke rejiminden farksızdır.

Lakin benim derdim,

Balığın baştan koktuğu,

Tuzdan bahsetmenin bile anlamsız hale geldiği bu düzende,

Futbol değil!

Derdim,

Kutuplaşmadan yılmış, yorulmuş bir toplum

Yaralı ve hırpalanmış vicdanlardır!

Yeni Anayasa ile başlayan

Sarayın yeni entrikaları,

Malumunuz etki ajanlığı ile devam etti.

O arada tasarruf tedbirleri tartışmalarına başlandı.

Elbette bu esnada adalet,

Televizyonlardaki gündüz kuşağı programlarında tecelli ediyor.

Yargı, Ankara’daki yandaş ofislerinde dağıtılıyor.

Hukuk ise herkesin yüreğini sızlatıyor,

Ama sadece, iktidara göre kusursuz işliyor…

22 yıllık iktidarlarının bilançosu ortada olanlar,

Tamda bıçak kemiği bile kırıp geçmişken,

İnatla gündemde tutmaya çalıştıkları

“Sivil Anayasa” heyulasını,

27 Mayıs’ın yıldönümü vesilesi ile

Yine dillendirdiler.

Maarif sistemi yer ile yeksan olduğundan

Artık okullar tabeladan ibaret kalmış,

Bilimsel çalışmalar yapılamaz hale gelmiş,

Dernekler, sendikalar meslek kuruluşları yok olmuş,

Cumhurbaşkanı Hükumet Sistemiile ;

Yasama fonksiyonlarından arınmış,

Yürütme, yargı dağıtır hale gelmiş,

Yargı, yürütmeyi üzmemek için kendini görevli saymış,

Tüm erkler birbirine karıştırılmıştır.

Kollukta, kimin kime operasyon yaptığı belli değildir…

Hangi cemaat, hangi tarikat derken,

Emniyet ve Jandarma İç İşleri’nden alınıp,

Neredeyse Diyanet’e bağlanacak seviyeye gelmiştir.

Vatandaş bugününden şüpheli,

Yarınından ise umutsuzdur…

Ekonomi derseniz,

Sadece yandaşın takip ettiği bir piyasa terimi…

Vatandaş ise hayata tutunmaya çalışmakla meşgul.

Hukukun saraya,

Özgürlüklerin hükümete,

Demokrasinin ise Sayın Erdoğan’a göre tanımlandığı bir Türkiye’de,

İktidar korosu hep bir ağızdan

“Sivil anayasa” nakaratını tekrar ediyor.

Ki dikkat ediniz, demokratik anayasa bile diyemiyorlar.

Çünkü bu düzenden demokrasi çıkmayacağını

En iyi onlar biliyorlar.

Yoksulluk, yolsuzluk, hukuksuzluk ve adaletsizlik,

Anayasadan değil, yönetim anlayışından kaynaklanıyor.

Gereksiz tartışmalara hiç gerek yok!

60’lara, 71’lere, 80’lere dönmenin de anlamı yok!

1982 Anayasa’sında değişmemiş sadece 58 madde var.

O maddelerde askeri vesayetle falan ilgili değil.

Ayrıca yapılan Anayasa değişikliklerinin çoğunu da,

22 yıldır işbaşında bulunan iktidar yani sizler gerçekleştirdiniz.

2010’daki anayasa değişikliğiyle,

Devlet yönetimine ve yargıya FETÖ’yü ortak ettiniz.

15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün yaşanmasına vesile oldunuz.

Sonra 2017’de olağanüstü hal koşullarında,

Zata mahsus bir anayasa değişikliği yaparak,

Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi’nin anayasal çerçevesini belirlediniz.

2018’den beri bu milletin başına tek adamlığı siz bela ettiniz.

Ayrıca neden şikayet edersiniz ki?

Bizleri hayatımızın baharında,

Mapushanelere gönderen askeri darbeler,

Sizleri saraylara taşıdı işte!

Yürürlükte olan 1982 Anayasasında vesayet yok değil…

Elbette var!

Var ama askeri yönetimlerin vesayetinden ziyade,

Yaptığınız anayasa değişikliklerinden kaynaklı olarak

Recep Tayyip Erdoğan vesayeti var.

Gelin, doğru bir iş yapmak istiyorsanız biz hazırız!

Bu anayasadan bütün vesayetlerin izlerini silelim.

İşe de Tayyip Erdoğan vesayetini kaldırmakla başlayalım.

Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi diye adlandırılan Tayyipizm’den,

Türkiye’yi elbirliği ile kurtulalım!

Değerli dava arkadaşlarım;

Bunca yapay tartışma yetmemiş gibi,

Gündemi şişirmek için bu sefer de karşımıza

Sokak hayvanları meselesi çıkıyor!

Türkiye’de başıboş köpek sayısı dört milyonu aşmış,

Bu muhteremler daha yeni fark ediyorlar!

Biz bunları biliriz…

Çünkü bunlar kendi canları dışında,

Kendi malları dışında

Hiçbir şeyi önemsemezler!

Bu konuda da bizi yanıltmadılar

Ve yine vurdumduymazlıklarını ispatladılar!

Beklediler, beklediler, beklediler, beklediler…

Ve toplumun kucağına

Büyük bir vicdan bombası attılar!

Erdoğan’ın yeni kutuplaşma bombası!

Çocuklar mı ölsün?

Köpekler mi ölsün?

Elbette soruları ölümle soracaklar!

Çünkü,

Şairin de dediği gibi;

Onlar ümidin düşmanıdır,

Akar suyun,

Meyve çağında ağacın,

Serip gelişen hayatın düşmanı…

İşte o yüzden,

Sordukları da sorular da yaşamaya değil,

Ölüme dairdir…

Çözümleri de

Toplumu her zaman ikiye bölmektir.

Çocuklar mı? Köpekler mi?

Bizi bölünmeye ve terazide eşdeğer olmayan hakları

Birbiriyle yarıştırmaya, sorgulatmaya,

İkilemde bırakmaya mecbur kılan şey,

Yanlış politikalardır lafıyla geçiştirilemez.

Her sorunu potansiyel bir fırsat,

Siyasal ya da ekonomik bir rant gören,

Ve bu sorun,

Her ne ise, ölümler olmadan,

Milletin canı, malı zarar görmeden,

Toplumda bir infial, bir öfke patlaması yaşanmadan

Onu gündemine almayan,

Bir organize kötülük ve aymazlık şebekesiyle karşı karşıyayız!

Ne mi demek istiyorum?

İYİ Parti olarak bugüne kadar,

Sayısız yasa teklifi, araştırma önergesi

Ve yazılı soru önergesi verdik.

Derneklerle, barınaklarla görüştük.

Dertlerini dinledik.

Çözümler geliştirdik.

Hayvan hakları yasası çıkmalı dedik.

Kontrol ve kısırlaştırma gerekiyor dedik.

Bu hususlarda büyük gayret gösteren,

Öncelikle milletvekillerimize

Ve emek veren tüm partili arkadaşlarıma

Huzurunuzda teşekkür ediyorum.

Bizler, hayvanlara eşya muamelesi yapmayan,

En’am Suresi 38. Ayette ifadesini bulan,

“Yeryüzünde gezen her türlü canlı

Ve iki kanadıyla uçan her tür kuş,

Sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir.”

İlahi emrini, iman hakikati olarak kabul etmiş bir milletiz.

Yüzyıllardır

Hayvanlara merhamet gösteren,

Şefkatli bir millet olarak,

Hayvanlarla çocuklar arasında

Yaşamsal bir tercih yapmamışız.

Elbette bunları,

Kıyaslanacak şeyler olarak da görmemişiz.

Bizler Avrupalılar gibi,

Sıfır sokak hayvanı politikası üretecek bir tarihten de gelmiyoruz.

Veba salgınını, kedilerle birlikte atlatmış,

Yörük çadırını,

Dostu bildiği köpeğiyle birlikte taşımış,

Asya’dan Avrupa’ya kısrak başı gibi uzanan

Bir toprağın çocuklarıyız.

Gel gelelim,

Birtakım ülkeler gibi,

Hayvan ve insanların birbirine karıştığı,

Bir şehir anarşisini de tercih edecek değiliz!

Ancak bu anarşiden beslenen vicdan vampirleri,

Kendi riyakarlıklarını örtmek için,

Sabrımızı ve vicdanlarımızı sınıyorlar:

Diyor ki Tarım ve Orman Bakanı

“Bilimsel verilere göre,

Başıboş köpeklerin

Çoğalmalarının kontrol altına alınabilmesi,

Bir sene içinde toplam sayının %70’inin kısırlaştırılması ile mümkündür.

Ancak son 5 yılda ortalama 260 bin,

Bir yılda en fazla 350 bin köpek kısırlaştırılabilmiştir.” 

Yani paranız mı yok?

İmkânınız mı yok Sn. Bakan?

Yoksa işinizi yapmaya niyetiniz mi yok?

Elbette bu sorular

Belediyeler için de geçerli!

Sorumluların birbirine topu atmasına gerek yok!

Bu işten hepiniz sorumlusunuz!

Ve bu sorumsuzluğunuzu

Bu topluma

“Peki kim ölsün” sorusunu sordurarak

Üzerinizden atamazsınız!

O zaman biz de size soralım,

Bize yönelttiğiniz o kötülük dolu sorunuzu:

Hayvanlardan mı daha çok nefret ediyorsunuz,

Çocuklardan mı?

Beceriksizliğinizin kurbanı

Hayvanlar mı olmalı?

Yoksa çocuklar mı?

Sizin tercihiniz hangisi?

Paranız yoksa,

Para arıyorsanız,

2023 yılında

İstisna ve muafiyet yoluyla

Sadece Kurumlardan alacağınız

1 trilyon 476 milyar liradan neden vazgeçtiniz?

2023 yılı bütçe açığı yuvarlayarak söyleyelim

1 trilyon 375 milyar lira

Şirketlerden almaktan vazgeçilen vergi

1 trilyon 476 milyar lira…

Yahu siz bizim

Bu dünyadaki imtihan sorumuz musunuz?

Ne çocuklarımızın, ne insanımızın can güvenliğini,

Ne hayvan sevgimizi ne de hayvanların canını,

Sizinkapasitesizliğinize,

Kalpsizliğinize,

Ve vicdansızlığınıza

Terk ve tercih edecek değiliz!

Meselenin çözümü bellidir!

Zor da değildir!

Öncelikle iyi niyet gereklidir!

Sonra merkezi hükümet ile

Yerel yönetimler arasında

Sivil toplum ve gönüllüler arasında,

Koordinasyon ve iş bilirliği gereklidir!

Sonra, yapılacak şeyin formülü bellidir:

“Topla, Kısırlaştır, Aşıla, Koru”

Bu süreçte barınakların kapasitesi ve imkanları da arttırılmalıdır.

Evcil hayvan ticareti tamamen yasaklanmalıdır.

Hayvanlar takip edilmeli,

Onları sokağa terk edenlere yaptırım uygulanmalıdır.

Yani hayvan hakları yasası çıkartılmalıdır!

Eğer insanlara

İlla bir soru soracaksanız,

Barınak mı? Sahiplenme mi? dersiniz.

İşte o zaman bu millet de,

Emin olun vicdanıyla tercih yapar.

Maliyet diyecekseniz,

Hemen söyleyeyim...

Bir hayvanı uyutmanın maliyeti

Kısırlaştırma maliyetinin 3 katı kadardır!

Veteriner yok mu diyorsunuz?

Çocuklarımızı tabela üniversitelerinde okutmak yerine

Veteriner yaparsınız,

Bu bölümlere

2 Sene ek kontenjan verirsiniz,

O sorun da çözülür.

Sonra ne mi olur?

Sudan’dan, Brezilya’dan, Venezüella’dan

Hayvan ithal edeceğinize,

Burada sağlıklı hayvanlar üretebileceğimiz

Bir veteriner hekim havuzumuz olur!

Gençler de iş bulur!

Yani asıl sorun, sadece başıboş köpekler değildir…

Bağıra bağıra gelen sorunları görmezden gelen,

Sonra da konuyu milletin kucağına bırakan,

Devletteki başıbozukluktur çözülmesi gereken!

Değerli dava arkadaşlarım,

Aziz milletim;

İngiltere’nin

Ünlü finans ve yatırım danışmanı…

Pardon, dilim sürçtü.

Türkiye Cumhuriyeti

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek,

Kamu görevlilerinin

Servislerini kaldırarak başladığı

Şahane “Tasarruf Tedbirleri” ile

Ekonomik krizi çözeceğinden

O kadar emin olmuş olacak ki,

Eşsiz uygulamalarına

Bir yenisini daha eklemeye karar verdi.

Bu proje ile

Hem vergi gelirleri artacak

Hem de

Esnafın ve vatandaşın

Ek gelir ihtiyacı karşılanmış olacak.

Biz adını “MUYAP”  koyduk.

Yani muhbirlik yap, para kazan projesi

Sen, garibanı gammazla da

Biz, Kalantoru Kayıralım Projesi!

Buna göre vatandaşlar ve esnaf,

Birbirlerini ihbar ederek,

Kesilen cezadan %10 pay alabileceklermiş.

Hayatın her alanında

Vatandaşı birbirine düşürerek

Siyasi rant sağlamaya çalıştıklarını biliyorduk ama

Bunu iktisadi alana taşıyacaklarını,

Daha da önemlisi,

İstibdat dönemlerinden kalma

“Sayın Muhbir Vatandaş” uygulamasını

Hayata geçireceklerini doğrusu düşünememiştik.

Öncelikle bu açıklamalar;

Biz, devlet olarak denetim görevini yapamıyoruz

Ve vergi kaybını önleyemiyoruz’un açık itirafıdır.

İkinci olarak,

Ekonomik sorunları düzeltmek deyince

Her zaman ilk düzeltecekleri

Emekliler, kamu çalışanları,

Dar, sabit ve orta gelirliler,

İşinde gücünde olup,

Ayakta kalmaya çalışan vatandaşlar olmaktadır.

Ne hikmetse Bakanın aklına;

Vergi borçları affedilen iş adamları,

Ballı maaş alan üst düzey yöneticiler,

İsraf rekoru kıran saray harcamaları,

Görev zararı konusunda rekora giden

Kamu bankaları gelmemektedir.

Ben hatırlatayım o zaman:

2023 yılında Kamu Bankaları’nın

Yani Ziraat, Halkbank ve Vakıfbank’ın

Sadece Reklam adı altında harcadıkları para:

Tam 3 Milyar 756 milyon lira!

Malum 5 firmaya

2023 sonu itibariyle

Yaklaşık 240 milyar dolarlık ihale verilirken,

Bu firmalara farklı zamanlarda

Toplamda 128 kez vergi indirimi yapılmıştır.

İndirim de yetmemiş,

Milyarlarca liralık vergi affı yapılmıştır.

128 kez vergi indirimi yapılan yerde

Siz vergi kaybını önlemek için

Vatandaşı muhbir yapmaya çalışıyorsunuz.

Dahası var:

“yardımlaşma ve dayanışma duygusunu

gerçekleştirmek için” kurulması gereken VAKIFLAR,

devri iktidarınızda “Vergi kaçırma

ve para aktarma mekanizması haline” dönüşmüştür.

Çok uzağa gitmeye gerek yok.

Milletimizin kötü gün dostu “Kızılay’ı” bile

Vergi kaçırmanın aracı yaptılar.

Bu vesileyle buradan

İlk ihbarı

Ben yapmak istiyorum:

Bu ülkede

Yap işlet devret projeleriyle

İhya ettiğiniz yandaş şirketler

Milyarlarca lira vergi kaçırıyorlar.

Aflardan bahsetmiyorum bile!

Gidin enselerine yapışın.

Bu ihbarımdan dolayı

Bana vereceğiniz parayı da

Şimdiden emekli kardeşlerime bağışlıyorum.

Sayın Bakana hatırlatmak isteriz ki,

Enflasyonu düşürmek için

Milletin kefen parasına göz dikeceğinize,

Yastık altında tuttuğu üç kuruş altınından,

Nasıl nemalanırız diye kafa yoracağınıza,

Bu altınların

Enflasyona etkilerini araştıracağınıza,

Milli serveti yağmalayan hırsızların,

Sırtındaki heybelerinin peşine düşün

Yani Bakan değil

Gören olun Sn. Şimşek! Gören!

Görmediğiniz,

Görmek istemediğiniz

O kadar çok şey var ki!

10.000 lira ile hayatta kalmaya çalışan emekliler,

Atanamayan öğretmenler,

Tarlada, dalında ürünü kalan çiftçiler,

Enflasyona ezdirdiğiniz asgari ücretliler,

Koruyamadığınız kadınlar,

Sağlıklı beslenemeyen çocuklar,

Mülakatlarla hakkına girdiğiniz gençler

Açlık sınırı 20 bine

Yoksulluk sınırı 60 bine dayandı.

Görmüyorsunuz!

Türkiye’de

Asgari ücretle çalışanların %40’a varması ile,

Bu oranın en yüksek olduğu ülke olmuşuz.

Görmüyorsunuz!

Diplomalı işsizler çığ gibi büyürken

Beyaz yaka ve mavi yaka arasında maaş farkı kalmamış

Görmüyorsunuz!

Türkiye’de

15-24 yaş arasındaki her 10 gencin 3’ü

Ne çalışıyor ne de okuyor.

Gençlerin eğitim seviyesi arttıkça,

“Ne istihdamda, ne de eğitimde” olan gençlerin oranı artıyor.

Diğer bir deyişle

Eğitim seviyesi arttıkça,

İşsiz olma ihtimali artıyor.

Buna görmüyorsunuz!

Sadece Şimşek mi?

Görmeyenlerde bu hafta…

Yani,

Uzun zamandır bakmayanlarda

Bir başka bakan var!

Öğrencisine, öğretmenine

Milli Eğitimine bakmayan bakan!

Çağ değişiyor.

Teknoloji hayatı dönüştürecek bir mertebeye geliyor.

Geçtiğimiz yüzyılın kırdan kente kalkınması artık bitti.

İnsanlık yüzyıllarca topraktan kaçtıktan sonra,

Ancak şimdi tekrar toprağa muhtaç olduğunu hatırlıyor.

Öte yandan

Yapay zekanın yol açabileceği değişim ortada duruyor.

Yani,

Bir yanda yapay zeka,

Bir yanda toprağa dönüş ihtiyacı.

İşte bunun ortasında

Hayatı teknolojiyle yeniden tasarlamak ihtiyacı.

Ve bugün artık teknik, doğaya karşı değil,

İnsan ve doğa ilişkisini dengelemek için ilerliyor.

Yapay zekanın kötüye kullanımı,

Yarının güvenlik tehdidi olarak görülüyor.

Saadet Partisi’nden “Hasat Bayramı” kutlama mesajı Saadet Partisi’nden “Hasat Bayramı” kutlama mesajı

Türkiye ise,

İktidar makamlarında oturanlarla,

Türk vatandaşlığı dışında

Hiçbir şeye sahip olamayanların,

İki ayrı dünyada yaşadığı bir yer.

Ve maalesef ülkemiz,

Vatandaşın beklentilerinin hilafına gündemlerle

Oyalanıp duruyor.

Nüfus hem bozuluyor

Hem de azalıyor ve yaşlanıyor.

Bir tarafta da

Geleceğe hazırlamamız gereken

Tam 13 milyon genç var

Onlar,

Elimizdeki son altın madeni…

Ve maalesef İliç’teki maden gibi muamele görüyor.

İşte bu noktada

Türkiye Yüzyılı Maarif modeli diye

Bir başka ucube

Çocuklarımıza dayatıldı.

Talim ve Terbiye Kurulu’nun

67 bin 284 öneriyi,

6 günde görüşüp,

Tek tek incelendiğini açıkladı.

67 bin 284 öneriyi sadece 1 dakika görüşseler,

Hiç uyumadan 47 gün sürerdi.

Hızlı karar alacağız diye,

Doğru karar almayı yine unuttular.

Bakan da jet hızıyla onayladı.

Adaletsiz kaldıkça liyakatten,

Liyakatsiz kaldıkça eğitimden,

Eğitimsiz kaldıkça gençlerimizden,

Ve geleceğimizden uzaklaşıyoruz.

Çünkü bakmıyorlar, görmüyorlar.

Darbe mi arıyorsunuz?

İşte bunların hepsi darbe!

Adalete darbe,

Eğitime darbe,

Gençliğe darbe,

Türk milletinin varlığına darbe!

Bütün bunları anlatmaya,

Hatalarını muhterislerin yüzüne vurmaya,

Onların günahlarıyla yüzleşmesine vesile olmaya devam edeceğiz.

Biz İYİ Partiyiz…

Bunun için varız…

Yolculuğumuzu da hiçbir taviz vermeden kararlılıkla sürdüreceğiz!

Değerli dava arkadaşlarım,

Aziz milletim;

Liyakatsizliğin affedilemeyeceği

En önemli alan savunmadır.

Savunma bakanı da,

Görmeye niyeti olmayanlardan!

Geçenlerde, kendisi

Çok güzel bir fıkra anlattı!

“Hudutlarımızdan girmek mümkün değil” dedi.

İşte bu yüzden endişeliyiz!

Bakmanız gereken yerlere bakmadığınız için!

2011 yılından beri

Dış politikadaki rezalet silsilesinin

Nelere mal olduğu ortadadır.

Hükumetinizin “en hafif tabirle”

Bakar körlüğünden dolayı,

Suriye’nin kuzeyindeki güç boşluğundan

PKK-YPG faydalanmıştır.

Şimdi de 11 Haziran’da,

Sözde varlıklarını, sözde seçimlerle

Meşrulaştırmak istemektedirler!

Sözü şimdilik uzatmaya gerek yok:

Hiçbir hal ve şartta

Böyle bir oldu bittiyse sessiz kalınamaz,

Yeni bir göç ve nüfus mühendisliğine izin verilemez,

Ve yeni bir terör devletine asla müsaade edilemez!

Endişemiz bakidir,

Çünkü,

Sn. Bakan, hudut güvenliğinden bahsederken,

Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde,

Sınır bölgesinde Tugay Komutanı olarak görev yapan

Bir tuğgeneral ve ekibi,

Hem de makam aracı ile

Göçmen kaçakçılığı yaparken yakalandı.

Ve olayın “soruşturması” neticesinde

Adeta ödül verilir gibi ilgili

Söz konusu general,

 Apar topar emekliye sevk edildi.

Milletimizin göz bebeği

Ve en hassas değerlerinden olan,

“Kahraman Ordumuzun”

Bu haberlere konu olması,

Personelinin bu tarzda işlere girişmesi

Tek kelime ile utanç vesilesidir.

Türk milletine ve Türk ordusuna karşı yapılmış

En büyük ihanet budur.

Fakat asıl sorun,

Bu ve benzeri çürümüşlüklerin

Arkasında yatan nedendir.

İktidar yetkisini elinde bulunduranlar

Askeriyeden emniyete,

Milli eğitimden sağlık teşkilatına

Devletin her organını,

İktidara gösterdikleri sadakatin

Ve desteğin ölçüsüne göre,

Tarikatlara, cemaatlere,

Hemşeri derneklerine

Peşkeş çekmekten geri durmazlarsa,

Ortaya kaçınılmaz olarak

Böyle sonuçlar çıkacaktır.

Hangi alanda olursa olsun,

Kamu görevlilerinin mesleğe alınmalarından,

Meslekte yetiştirilmelerine;

Üst düzey görevlere atanmalarından

Emekli edilmelerine kadar,

Her aşamada hukuka uygun,

Şeffaf, denetlenebilir,

Bilimsel kriterler çerçevesinde

Değerlendirmeleri yapılmak zorundadır.

Ve hakkın teslimi,

Bir cemaate, bir gruba ve bir partiye sadıklar arasından değil,

Sadece devletine ve milletine sadıklar arasından, layıklara olmalıdır.

 Gelişmiş, bir hukuk devletinde

Olması gereken şey de budur.

Fakat ne yazık ki

Mevcut iktidarın kafasındaki anlayış:

Devleti ulufe dağıtım mekanizması gibi gören,

Bir kabile devleti anlayışıdır.

Bu anlayışın yönettiği devlet organlarında da,

Makam aracı ile insan kaçakçılığı yapan general de olur,

Koruması aracılığıyla avukatı adliye tuvaletinden attıran savcı da olur,

Randevu almak için torpil yaptığını itiraf eden rektör de olur.

İşin özü şudur ki;

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı

Gelinen noktada

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile

İşlemeyen bir devlet sistemi yaratmıştır.

Bu sistem içerisine

Devlet memuru vakarına yakışmayan tutum ve davranışları

Hayat felsefesi yapmış binlerce görevli yerleştirmiştir.

Kol kırılır yen içinde kalır anlayışı çerçevesinde,

Ortaya çıkan bütün yolsuzlukları, usulsüzlükleri

Ve yanlışları görmezden gelen

Bir yönetim aklını egemen kılmıştır.

Omuzunda apoletlerle,

Üzerinde şanlı ordumuzun üniformasıyla

İnsan kaçakçılığı yapan o zat,

Apar topar emekli edilirken,

Dağda bayırda, soğukta yağmurda,

Şerefiyle mücadele etmiş astsubaylarımızdan

Yıllardır emeklilik hakları yine esirgeniyor.

Hükümet tarafından hazırlanan

Türk Silahlı Kuvvetlerimizle ilgili

Personel kanunu meclis komisyonumuzda görüşülüyor.

Bu kanun teklifi;

Hem içerdiği bazı maddelerle,

Hem de dışarda bırakılanlarla

Ordumuzun kahraman mensuplarının

Gururlarını incitecek şekilde düzenlenmiştir.

Sayın Erdoğan,

2023 genel seçimlerinden sonra

Emekli astsubaylarımıza bir söz vermiştiniz.

Cumhurbaşkanı yardımcınız Cevdet Yılmaz da

2024 yerel seçimleri zamanı

Emekli astsubaylarımıza aynı taahhütte bulunmuştu.

Ama Astsubaylarımızın hak ettikleri

Makam tazminatlarını,

Kanun teklifi haline getireceklerine söz verenler

Bugün ortada yoklar.

Zaten bu sözleri veren hükümet

Ortalarda olmadığı için,

Yıllarca terörle mücadele etmiş,

Vatanın selameti için

Kendi canından geçmiş,

Fakat emekli olduğu vakit

Çalışmaya mecbur edilmiş emekli askerlerimiz var.

Her seçimden önce bir söz veriliyor,

Fakat seçimden sonra - o verilen söz - unutuluyor.

Buradan hükümete sesleniyorum:

Sözünüzü tutun!

Makam tazminatı,

Lütfedilen bir imtiyaz değil,

Kazanılmış bir hakkın teminatıdır.

İYİ Parti olarak görüşümüz şudur ki;

Astsubaylarımızın makam tazminatları

Derhal verilmeli,

Sözleşmeli astsubaylar

Muvazzaf statüsüne çıkarılmalıdır.

Bu ülkenin vatandaşları,

Henüz hayattayken,

Neden huzurlu ve onurlu bir yaşam sürmelerine

Müsaade edilmiyor?

Bunu soruyoruz.

Aynı kanun teklifinin içerisinde

Sözleşmeli erbaş ve erlerimizle ilgili hazırlanmış,

Ve onların,

Keyfi şekilde iş akdine son verilmesine zemin hazırlayan

Vicdana ve mantığa aykırı maddeler de mevcuttur.

Anayasa mahkemesi geçmişte iptal ettiği halde,

Hükümet yeni bir kanun teklifiyle,

Şimdi yine uzman er ve erbaşların askeri kariyerini,

Amirlerin iki dudağı arasından kelimeye bırakıyor.

İYİ Parti Genel Başkanı olarak

Buradan açıkça ifade ve ilan ediyorum.

Haklarını teslim etmediğiniz

Yahut göz göre göre hakkını çiğnediğiniz bu askerler,

Fransız lejyonerleri değil,

Ortadoğu’dan topladığınız

Çapulcular hiç değil!

Bunlar

Şanlı Türk ordusunun kahraman neferleridir.

Bu neferler ki;

Bugün Elbab’ta, Azez’de, Cerablus’ta vatan nöbeti tutuyor,

Bu neferler ki;

Gabar’da, Tendürek’te vatan savunuyorlar!

 Tasarrufu dağda teröristle mücadele eden

Şanlı Türk askerinin alın terinden değil,

Devlet malıyla zengin ettiğiniz yandaşlarınızdan yapacaksınız.

Tasarrufa Mehmetçiğin hak ve hukukundan değil,

5 maaşlı saray bürokratlarınızdan başlayacaksınız.

Tasarrufa Türk Cumhuriyeti’nin yılmaz ve yıkılmaz kalesi olan

Kahraman Türk ordusundan ve onun mensuplarından değil,

ATATÜRK’ün kurduğu kurumlarda

Bir de onu tekfir ederek oturan

Lüks meraklılarından başlayacaksınız.

Tasarrufa ülkemizin bugüne kadar elde ettiği

En büyük sportif başarılara imza atan

Kadın voleybol takımımızın uçak biletlerinden değil,

Özel uçaklarla yurt dışına giden bakanlarınızdan başlayacaksınız.

Millete gelince

“Bir hırka bir lokma deyip”

Cephedeki mücadeleyi,

Sahadaki mücadeleyi,

Madendeki mücadeleyi,

Kısaca

Vatandaşın hayat mücadelesini,

Oturduğu masadan dalga geçer gibi izleyenlerce yazılmış

Bu kanun teklifinin de karşısında olacağız.

Değerli dava arkadaşlarım,

Aziz Türk milleti;

Katıldığı İslami Finans Zirvesinde,

Hazine bakanı gibi sadece bakan biri olmadığını,

Yani gören biri olduğunu kanıtlayarak,

Sn. Erdoğan buyurmuş ki:

"Kapitalist sistemin,

Serbest piyasayı teşvik ediyor gibi görünse de,

Tekelleşmeyi ve paradan para kazanmayı ödüllendirdiğini görüyoruz.”

Bir durup düşünelim bunu,

Önce bir sindirelim…

Faiz, Kur Korumalı Mevduat, Varlık fonu,

Dolarla yapılan ihaleler…

Her şeyi bir an için unutalım.

Unutalım, sonra da ekliyor çünkü:

“Günümüzde servet eşitsizliği

Dünyada tarihi bakımdan en yüksek seviyesine çıktı.

Dünyadaki en zengin yüzde 1'lik kesim,

Toplam küresel servetin neredeyse yarısına sahip.”

Ne tesadüf!

Türkiye’de de son 5 yılda

En yüksek seviyeye çıktı!

En Zengin %10 ile

En Yoksul %10 arasındaki fark

Tam 15 kat!

Türkiye’nin en zengin yüzde 1’lik kesimi,

Ülkedeki servetin yüzde 40’ını alıyor.

Bakınız, Sn. Şimşek,

Sn. Erdoğan görüyor ki,

Adeta Anti-Kapitalist manifestolar yayınlıyor.

Küresel Gelir adaletsizliğinden yakınıyor.

Adeta dünyanın dert babası!

Ve umarız ki,

Dinleyenler arasında bulunan,

Körfez sermayesinden yakın dostları da

Belki bu vesileyle keselerinin ağzını mazlumlar için açacaklardır.

En azından Filistin’in, Gazze’nin yanında duracaklardır.

İsrail’in yanında duran küresel şirketlere

Yaptırım uygulayacaklardır.

İsrail’in 7 Ekim’de başladığı katliamın

250.gününe girdik.

Bilanço;

36.050 ölü,

81.026 yaralı.

Artık naylon çadırların bile hunharca bombalandığı

Bir insanlık trajedisi yaşıyoruz.

İşgalci Netanyahu rejimi,

Savaş suçu, soykırım suçu,

Ve insanlığa karşı suçlardan,

Uluslararası hukukun nezdinde suçlu bulunmayı hak eden,

Haydut, zalim ve gayrımeşru bir rejimdir.

İnsanlık düşmanı Netanyahu kabinesi,

1 milyon Filistinli’nin sürüldüğü Refah Kenti’nde

Acımasızca sivilleri bombaladıkça,

İsrail’in terör ve güvenlik kaygıları,

Hiçbir kulak tarafından işitilmeyecek,

Aklıselim hiçbir insan tarafından

Ciddiye alınmayacaktır.

Geçtiğimiz cuma günü,

3 Ocak’ta

Güney Afrika Cumhuriyeti’nin

Uluslararası Adalet Divanına yaptığı başvuru sonucunda;

“Refah’a askeri operasyonların durdurulmasına,

İnsani yardım için Mısır’daki Refah kapısının erişime açılmasına,

Gazze şeridine ise gözlemcilerin girişine izin verilmesine,

İsrail’in bu talimatların uygulanmasındaki

İlerlemeyle ilgili bir ay içinde rapor yazmasına.” karar verildi.

8 ay önce katliam başlıyor,

Bizim iktidardaki tepki: HAYRET!

5 ay önce

“Hristiyan dedikleri”

Güney Afrika Cumhuriyeti

Uluslararası Adalet Divanına

“Soykırım İddiası” başvurusunda bulunuyor

Bizim iktidardaki tepki: REHAVET!

1 ay önce

“Müslüman” Dışişleri Bakanı

“Siyasi karar,

Cumhurbaşkanımız tarafından alındıktan sonra

Biz de davaya müdahil olacağız” açıklaması yapıyor!

Bizim iktidardaki tepki: ŞİKAYET!

Yani bunların

Dünü-bugünü-yarını aslında sadece HAMASET.

Tıpkı etçi dükkânı gibi!

Sayın Erdoğan,

Siz siyasi karar alıp, müdahil olana kadar

Adalet Divanı kararlar vermeye başladı bile.

Hızlı dedikleri

İstikrarlı dedikleri

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi işte bu!

Değerli dava arkadaşlarım;

Bugün 29 Mayıs

İstanbul’un fethinin 571. Yılı…

Düşünün ki:

Milletini ardından yürüten 21 yaşında bir genç…

7 asırlık hayali, İdeale,

O İdeali ise gerçeğe dönüştürebilmiş bir yiğit…

Savaşın, zulmün,

Haksızlığın, adaletsizliğin içinden

Orta çağın karanlığından,

Medeniyet meşalesini yakarak,

Bir ışık gibi doğmuş,

Şanlı ordunun,

Büyük kumandanı,

Fatih Sultan Mehmet Han…

O’nun liderliğinde,

571 yıl önce bugün,

29 Mayıs 1453’te,

Güzel şehir İstanbul, 

Türk yurdu olmuş!

Ve bu yurtta,

Doğu ile Batı kavuşmuş!

Artık orada

Güneş batmaz olmuş!

Yani sadece surlar aşılmamış,

Tarihler ve çağlar aşılmış…

Yalnızca kıtalar kavuşmamış,

Gönüller kavuşmuş…

Yeni bir şehir,

Yeni bir medeniyet inşa edilmiş.

Orada,

Hilalin altında,

Her inancı, her geleneği,

Her kültürü koruyan,

Adil, eşit, hoşgörülü

İlime ve sanata dayanan

Bir imparatorluk doğmuş!

Hani, Mehmet Akif,

“Hadi gel yıkalım şu Süleymaniye'yi desen,

İki kazma kürek, iki de ırgat gerek.

Ancak hadi gel yapalım geri şunu desen,

Bir Sinan bir de Süleyman gerek"  diyor ya.

İstanbul’u,

Medeniyetlerin beşiği, 

Adaletin kalbi yapabilmeye de

Ancak bir Fatih gerek.

O kızıl elmaya yürüyüşü

7 dilde birden düşünen,

Büyük bir akıl gerek.

Yıkılmaz denilen surları,

Yıkacak inanca sahip olmaya,

Koca bir yürek gerek.

O şehri imar edecek fikri,

7 tepeden bakarak arayan,

Büyük bir sabır gerek

Denizi zincirleyenlere karşı,

Gemileri karadan yürütebilecek

büyük bir zekâ gerek,

Ve bir gün bu şehir

Düşman askeri eline düştüğünde,

Onu yaşadığı esaretten ve işgalden kurtararak,

O’na, Türk mührünü,

Bir kere daha ve son kez vuracak

Bir Fatih Torunu,

Gerçek bir  Evlad-ı Fatihan,

Yeni devrin Bilge Kağan’ı,

Bir Mustafa Kemal gerek.

Hala her şeye rağmen,

Dünyanın göz bebeği İstanbul

Bir Türk Şehri ise,

Bunu iki ayrı asırda,

Aynı ruh ve heyecanla gerçekleştiren,

Fatih Sultan Mehmet Han ile

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e borçludur.

Ve gerçekten doğru bir nesil yetiştirecekseniz

Bakmanız gereken yer de budur!

Sözlerime son vermeden önce

Arif Nihat Asya’nın dizeleriyle gençlerimize seslenmek,

Milletimizin en büyük umudunun

Yine onlar olduğunu hatırlatmak istiyorum.

“Bırak bozuk saatler yalan yanlış işlesin!

Çelebiler çekilip, haremlerde kışlasın!

Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın!

 Yürü hala ne diye kendinle savaştasın?

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!”

Hepinizi en içten duygularımla,

Sevgi ve saygılarımla selamlıyor,

Yüce Allah’a emanet ediyorum.

Sağolun varolun.

Editör: Yüksel Ercan