Tavşanları bilirsiniz, sevimli hayvanlardır. Tavşanların gözleri karanlıkta veya az ışıkta daha iyi görmeye uyumludur. Karanlıkta bir tavşanın gözüne güçlü bir ışık tutulacak olsa, tavşan geçici bir körlük yaşar ve kendini tehlikeye atmamak için de olduğu yerde hareketsiz kalır.

Bunları neden mi anlattım?

Çünkü, bugün sizlere tavşanlara benzeyen bazı insanlardan bahsetmek istiyorum...

Hayır hayır! Sakın ha güneş ışığı, floresan veya akkor gibi güçlü ışık kaynaklarına maruz kaldıklarında gözlerini kısma veya kapama ihtiyacı hisseden fotofobik insanlardan bahsettiğimi sanmayın. Bahsettiğim insanlar, İslam ve Müslüman kelimelerine tahammülleri olmayan, Allah'ın ismi anıldığında gözüne far tutulmuş tavşanlar gibi körleşen, hırçınlaşan ve ne yapacaklarını bilemez hale gelenler...

Böyleleri için ne zamanın, ne de mekanın önemi yok; bunlar kinlerini kusmak için pusuda beklerler ve fırsatını buldukları anda da saldırıya geçerler...

Anlattıklarımın ispatı olabilecek türden davranan bazı şahsiyetlere içinde bulunduğumuz acılı günlerde şahit olduk.

Malum olduğu üzere, asrın felaketi olarak nitelendirilen Kahramanmaraş merkezli 11 ili kapsayan büyük depremde onbinlerce insanımızı kaybettik. Buna mukabil, depremden sonraki ilk günlerde ve herşeyin bittiği sanılan anlarda pek çok vatandaşımız enkaz altından sağ salim çıkarıldılar. İşte o anlarda, kurtarma ekipleri ile kurtarma mahallinde bulunan vatandaşlarımızın dillerinden dökülen tek bir söz vardı; "Allah'u Ekber" (Allah her şeyden üstün, yüce ve uludur)...

İşte bu refleks, yani kurtarılan her bir candan sonra sevinçle tekbir getirilmesi, bazı kişi ve gruplar tarafından tepkiyle karşılandı.

Tepki gösterenler arasında, getirilen tekbirleri bazı kesimlere bir gönderme olarak yorumlayanlardan tutun da, Allahüekberi IŞID'lı teröristlerin insan boğazlarken kullandıkları bir söyleme hapsedebilecek kadar cahaletlerini ve kinlerini ortaya koyanlar vardı...

Mesela gazeteci Can Ataklı denilen sözde gazeteci, enkazdan kurtarılan canlar için getirilen tekbirlerden bir hayli rahatsız olmuş olmalı ki, tekbir getirenlerin kurtarma ekipleri arasına sokulan dinci militanlar olduklarını iddia edecek kadar alçalabilmişti.

Gene, dini konularda yaptığı maksatlı açıklamalarla öne çıkmaya çalışan sözde ilahiyatçı Cemil Kılıç, “Enkazdan birini çıkarırken "Allahuekber" diyenler yasa dışı örgüt propagandası yapıyor. Korkmuş ve ağır travma geçirmiş kazazedelerin başında böğürmek ne kadar akıllıca" diyerek tekbiri küçümsüyor ve tekbir getirmenin barbarlık olduğunu iddia ediyordu.

DYP Kocaeli eski Milletvekili Halil İbrahim Artvinli de tekbir getirenlerden duyduğu rahatsızlığı ifade ederken, “Kurtarma ekipleri arasında Yahudisi, Hristiyanı, Budisti, Ateisti var, ama Müslümanlar onların varlığını yok sayarak tekbir getiriyorlar. Bu mu insanlık, Müslümanlık? O kurtama anlarında sağ çıkaranlar için Allaha şükredilir, tekbir kurbanda savaşta olur" demişti.

Cumhuriyet gazetesi de "Bu başlı başına bir cinayettir. Kim bu her kurtuluşta tekbir getirenler?" başlıklı bir haber yaparak, sözde ilahiyatçı Nazif Ay'ın açıklamalarına yer verdi. Enkaz altından kurtarılanlar için atılan tekbirlerin cinayet niteliğinde olduğunu iddia eden Ay, "Laiklik olmasa bunlar birbirlerini keser. Laiklik hassasiyetinin ihmal edilmesi deprem alanında da kendisini hissettiriyor" sözlerini sarf etti.

Tabi bir de bu tepkilere karşı tepki gösterenler vardı;

Ünlü sanatçı Murat Kekilli, asrın felaketinde enkaz altında kalan kişilerin günler sonra kurtarılması anında "Allahuekber" diye tekbir getirilmesini eleştiren kişileri topa tutarak;

"Biz, Müslüman bir toplumuz. Günler sonra enkaz altından çıkan ve onu kurtaran kişi, bu mucize üzerine inancımız gereği doğal olarak şükrünü Allahuekber diyerek dile getiriyor. Enkaz altından kurtulan veya o ana şahit olan kişilerin "Oley" mi demesi gerekiyor? Yoksa Fransızcada "Mon Dieu" diye tabir edilen "Aman tanrım!" mı demeli, anlamış değilim.

Orduya peygamber ocağı denilen bir coğrafyada yaşıyoruz. Savaşlara en ön safta giderken Allahu Ekber diyerek gidiyoruz. Siz neyin mücadelesini veriyorsunuz, kimin nurunu söndürmeye çalışıyorsunuz kansızlar" diyordu.

Enkaz altından saatler ve hatta günler sonra kurtarılan insanlar için hem kurtarma ekiplerinin hem de vatandaşların tekbir getirmesine yönelik bazı eleştirileri sizlere aynen aktardım.

Allahüekber lafzı, Allah'ın her şeyden üstün, yüce ve ulu bir varlık olduğunu ifade eder. İnananlar, tekbirin bir katliam sloganı değil, acı ve sevinç demeden hayatın her anında, Müslümana neşe, huzur, güç ve cesaret veren bir hayat iksiri olduğunu bilirler ve her vesileyle tekbir getirirler...

Günler sonra enkazdan sağ kurtarılan canlar için bir Müslüman refleksi olarak tekbir getirilmesi, kurtarılan kişiye korku değil, olsa olsa güç ve kuvvet verir. Bu tekbirlerden rahatsız olanlar ise ya şeytandır, ya da onun erleri...

Aslında tekbirden rahatsız olanların sorunu, bizzat kendi bakış açılarındadır. Keşke sözlerinde samimi olabilseler ve insanları yanıltmaktan vazgeçebilseler...

O halde, Allah'ın ismi anıldığında rahatsız olanlara inat, bütün benliğimizle haykırıyoruz;

Allahuekber !

Esen Kalın...