Dünyaya geldiğimizde gözlerimizi ilk açtığımızda bizi saran sıcaklık, bir annenin şefkat dolu kucağıdır.
O an, kelimeler konuşmaz; ama kalp bilir… Bilir ki, bu kadının elleri hayatı yoğurur, duaları gökleri titretir.

Anne, sadece bir kelime değil; bir ömürlük dua, bir ömrü adama sanatıdır.

Geceleri uykusuz kalır, ama sabah “yorgunum” demez. Karnın tok mu, üstün örtülü mü, canın sıkkın mı…

Her şeyden önce seni düşünür. Kimi zaman sesi sert çıkar, ama kalbi daima pamuktandır.

Gözlerinde biriken yaşlar, senin dertlerine çare bulamadığı zamandandır. Omzunda taşıdığı yük, sadece hayatın yükü değil; senin geleceğindir.

Ve bu yüzden… Cennet, annelerin ayakları altındadır. Çünkü o ayaklar nice yollardan geçmiş, nice sabırlarla yoğrulmuştur. O ayaklar, seni bebekken salladığı beşiğin başında sabahlara kadar beklemiştir. O ayaklar, senin ilk adımını attığında sevinçten titremiştir.

İşte bu yüzden her yıl bir gün ayrılmış annelere… Ama aslında, bir gün değil, bir ömür yetmez onları anmaya. Anneler Günü, annenin gözlerine biraz daha dikkatli bakmak, ellerini biraz daha sıkı tutmak içindir. Bir çiçekle, bir mektupla, bir içten sarılışla hatırlatmak içindir:
"Sen bu dünyanın değil, cennetin kokususun anne..."

Bugün hâlâ nefes alıyorsa annen, şükret. Koş sarıl ona. Çünkü bir annenin kokusu, ömrün boyunca duyduğun en huzurlu kokudur. Ve bir gün onun yokluğuyla sınandığında, anlarsın: Ne zaman başını yaslayacak bir omuz arasan, annenin yokluğu göğsünde en derin sızı olur.

Bu Anneler Günü’nde sadece bir hediye değil, bir dua gönder annene…

Yaşayanlara sıhhat, vefat edenlere rahmet dile. Mezar başında gözyaşına karışan dualar bile gecikmiş bir teşekkür yerine geçer.

Ama unutma; geç kalmadan sevdiğini söylemek, hayattaki en büyük kazançtır.

Cennet ayaklarının altındaysa bir annenin, başını eğmeden yürüyemezsin ona karşı. Onu üzmeden, onu unutmadan, onun kıymetini bilmeden geçirdiğin her gün, hayatından eksilen bir rahmettir.