Geçenlerde internette rastladığım bir paylaşım, bu haftaki köşe yazıma ilham kaynağı oldu.

Söz konusu yazı, 1927 yılında doğan Amerikalı ünlü köşe yazarı Erma Bombeck'in 69 yaşında iken kansere yenik düşmeden önceki son yazısıydı. Yazar sözkonusu yazısında, yaşadığımız hayatın ne kadar değerli olduğunun altını son kez çizerek, hayat hakkındaki pişmanlıklarını kaleme almış ve hayata dair öyle cümleler kurmuş ki, hepsi de adeta birer ders niteliğinde:

"Hayatımı yeniden yaşayabilseydim eğer;

• Hastayken yatağa girer dinlenirdim

• Ben olmadığım zaman her şey kötüye gidecek diye düşünmezdim

• Gül şeklindeki pembe mumu saklamaz, yakardım

• Daha az konuşur, daha çok dinlerdim

• Yerler kirlense ve masa örtüm lekelense bile, daha çok arkadaşımı akşam yemeğine davet ederdim

• Oturma odasında TV seyrederken patlamış mısır yer, yerler leke olacak diye korkmazdım

• Bana gençliğini anlatmaya çalışan dedeme daha çok vakit ayırırdım

• Kocamın sorumluluklarını daha çok paylaşırdım

• Saçım bozulmasın diye, araba camının açılmasını engellemezdim

• Eteğimin lekelenmesine aldırmadan çimlerde otururdum

• TV seyrederken daha az, hayata bakarken daha çok ağlar ve gülerdim

• Hamileliğimin bir an önce sona erip, doğum yapmayı dilemek yerine, hamile olduğum her anın tadını çıkarır ve içimde bir canlı yaratmanın ne kadar mucizevi olduğunu fark ederdim

• Çocuklarım beni öpmek istediklerinde, asla "Önce git ellerini yüzünü yıka" demezdim. Onlara daha çok "seni seviyorum", ondan da daha çok "özür dilerim" derdim

• Kısacası, eğer bana başka bir hayat daha verilseydi, hiçbir dakikasını boş geçirmez, her anını değerlendirmek isterdim…"

Yazar, o anki ruh haliyle bunları söylerken, aslında bizlere kısaca "Hayatı ıskalamayın" mesajını vermektedir.

Kelime anlamıyla ıskalamak, hedefi vuramamak demektir. Hayatı ıskalamak ise, hayatın gayesini unutarak boşa ömür tüketmek manasına gelir.

Hayatı ıskalamak bu dünyanın geçici olduğunun farkına varmamak ve asıl hayatın ahiret hayatı olduğunu unutmak demektir...

Hayatı ıskalamak, insan olduğumuzun ve dolayısıyla görev ve sorumluluklarımızın bulunduğunun farkında olmamak demektir...

Hayatı ıskalamak, bizi yaratanı es geçip kula kulluk etmek, faydasız şahıs ve objelerden medet ummak demektir...

Hayatı ıskalamak, dünyanın helal nimetlerinden yararlanmamak, "bir lokma bir hırka bana yeter" demektir...

Hayatı ıskalamak, bugünün işini yarına bırakmak demektir...

Ve daha niceleri...

İnançlı bir insanın gayesi, hayatı ıskalamadan yaşamak ve ebedi hayat için sermaye biriktirmek olmalıdır. Bunu başarmak için binbir türlü yol mevcutken, hayatı ıskalamak zavallılıktan başka birşey değildir.

Farz olan amelleri işlemek zaten boynumuzun borcu. Fakat bunların yanında;

Bir yetimin başını okşamak,

Yolda kalmış birine yardım etmek,

Sokak hayvanlarının karnını doyurmak,

Üşüyen bir garibanı giydirmek,

Yoldaki bir taşı alıp kenara koymak,

Komşu hatırı gözetmek ve rastladığında hal hatır sormak,

Yalandan kaçınıp doğruluğu şiar edinmek,

Selam vermek,

Gülümsemek,

Ve daha bir sürü kolay ve basit davranışı icra etmek, sizce çok mu zor?

Aslında bazılarını saydığımız bu ameller, insan olmanın gereği olan davranışlardır.

İnsan olmak sadece yemek, içmek, uyumak vs değildir. İnsan olmak, her şeyden önce, hayvani vasıflardan sıyrılarak sorumluluk üstlenmektir. Doğruluk, dürüstlük ve saygınlık, kendinle barışık olmak, olduğun gibi görünmek, sevmek ve cesarettir. İnsan olmak bencillik, çıkarcılık, aşırılık, fenalık ve vahşet gibi vasıflardan uzak durmaya çalışmaktır...

İnsan olmak için kalıp yetmez, kalp de gereklidir.

Yaşar Kemal bir sözünde “İnsan evrende gövdesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar” demektedir

İnsan görünüşlü olmak kolay olabilir; fakat insan olmak ve insan kalabilmek çaba ister, emek ister, sevgi ister, sabır ve fedakarlık ister..

Küçük şeyler için şikayet etmekten vazgeçip, sahip olduğumuz her şey için çokça şükredelim. Unutmayalım ki, tek bir hayatımız var ve o hayat da birgün sona erecek...

Umudumuzu asla yitirmeyelim. Umut ekmek gibidir; umutlar biterse geriye ne kalır ki....

Geçmişe takılıp kalmak yerine, her günü ilk günümüzmüş gibi yaşamaya bakalım. Bakın bu konuda Mevlana ne güzel söylemiş;

Her gün bir yerden göçmek ne iyi,

Her gün bir yere konmak ne güzel,

Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş!

Dünle beraber gitti cancağzım,

Ne kadar söz varsa düne ait,

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım...

Son söz;

Umutlarını yitirmeden ve hayatı ıskalamadan yaşayanlara ne mutlu!

Unutmayalım ki hayatı ıskalayabiliriz, fakat ölümü asla...

Esen Kalın...