TANRI İLE PAZARLIK YAPAN İNSANA TANRINIIN CEVABI;
-Gökyüzü benim,
-Bulutlar senin...
-Deniz benim,
-Dalgalar senin...
-Tanrı gülümsemiş
-SEN İNSAN OL HEPSİ

Yukarıdaki diyalogu biraz irdeleyelim.
Önce insanı tanımlamakla başlamak istiyorum; o sadece bir et yığınından ibaretmiş gibi gözüken bir varlık değildir, tamamı cismani bir bedene sahiptir ama bunun yanında bir ruha da sahiptir.

O ruhla ki sevgiyi, aşkı, acıyı, korkuyu... Hisseder.

Onunla ki insanlar arasında ki iletişimi sağlar, güçlü birliktelikler meydana getirir, özünü arama yoluna girer, devamlı bir öğrenme ve öğretme isteği duyar (tüm insanları kastetmiyorum) , geleceğe ilişkin tasarımlarda bulunur, inancı doğrultusunda yaşamaya çalışır...

Kul olduğunun bilincine erişmişse belki de kurtuluşa erdiğini kabul eder, fakat bunun için elinde hiçbir ispatta yoktur. İnsanı İnsan yapan en önemli cevher, Vicdanı ve Merhametidir. Bu merhamet ile insanın doğasında Adalet ve toplum bilinci gelişir.


Adalet toplumun oksijenidir; adalet olmazsa toplum nefes alamaz, gelişemez. Demokrasi ve barış, toplumdaki bireylerin adalet duygularının gelişerek vicdanlı olabilmeleriyle mümkündür. Modern toplum adaletle gelişir. Demokratik hukuk devleti, adaletin tüm sınıflar için uygulandığı ölçüde mümkün olabilir. Bunu sağlayacak ve idame ettirecek olan da “İnsandır.


Toplumsal barış için adalet şarttır. Adaletsizlikler insanların devlete olan güvenlerini sarsar ve devlete karşı bir yabancılaşmaya neden olur. Toplumsal düzeninin işleyişinde en temel unsur, bağımsız ve tarafsız bir adalet sistemidir bunu da uygulayan ”İnsandır.


 Hiç Kimse. Hiçbir kitle aç kalmadığı sürece veya bu risk çok açık seviyede ortaya çıkmadığı sürece otoriteye tepki göstermemiştir. Bütün doğrulara ters giden bir otoriteyi düşünün, halk ona isyan etmediği gibi çoğu eyleminde onu aklamaya çalışacaktır. Cılız sesler çıkaran tek tük insanları zaten ciddiyete almayacaklar, otoriteye yem edeceklerdir.


İnsan medeniyeti oluştururken, otoriteye itaat ederken, kıtaları keşfederken, yüksek binalar yaparken, uzaya çıkarken, sosyal medya içerisinde yorum yaparken her zaman hayatta kalma içgüdüsü ile hareket eder. Bu içgüdü ile hareket etmenin tek bir dezavantajı vardır. Bu içgüdü
insanı bencil yapar. Bencillik ise kötü bir eylemdir.


Fiziksel ihtiyaçlarımızı karşılamak zorundayız bu bizim yaşam döngümüz için olmazsa olmazdır. Fakat doğa içerisinde şu an gibi bir hiçsiniz. Beraber olmak bir ekip şeklinde yaşamak zorundasınız. Bir ekip oluşturduğunuz zaman ise sadece fiziksel ihtiyaçlar ile çalışamazsınız onların üstüne çıkmanız gerekir.

Bunun için ekip kendi dinamiklerinde yeni ihtiyaçlar doğurur. İlk basamağı temel alan Sosyal ihtiyaçlar. Sosyal ihtiyaçlar neden değil sonuçtur. Fiziksel ihtiyaçların karşılanması için oluşturulan gruplar bizim sosyalleşmemizi sağlamıştır. 


İnsanlar arasında ırk, din, renk, yaş, cinsiyet ayırımı yapmadan sevgi, saygı, dostluk duygularını geliştirmek, insanın insan olmak haysiyeti ile sahip olması gereken hakların hepsine “ İnsan Hakları” denir.


İnsan hakları, kişiyi kendi özüyle yaşatacak kurallardır. İnsanın insana hükmetmesi, onu ezmesi insan onuruna yakışmayan ve kabul edilemeyecek bir davranıştır. Bu tür ayırımların yapıldığı toplumlarda kavga, çatışma, isyan eksik olmamıştır. İnsanlar arasında hak, eşitlik, adalet, özgürlük düşüncesi yaygınlaştıkça bu konuyla ilgili mücadeleler de artmıştır.

Mutluluk tanımlanamaz bir duygu. Ama mutluluğu gerçek bir tanıma sığdırmak gerekirse o tanım sadece beş kelimeden oluşur HAYATIN SANA SUNDUĞU YAŞAMA SEVİNCİ.


İnsan mutlu olunca onu kolay kolay hiç bir şey üzemez. Bazı insanlar bütün hayatı boyunca mutlu olmayı ister ama sadece istemekle olmuyor o istemeyi gerçekleştirmek lazım.

Mesela mutlu olmak isteyen bir insan ve ya bir kişi asla karamsar olmamalı, kötü düşünmemeli insanları ve hayatı sevmekten ibaret.

Eğer bir insan hayatı severek ve mutlu bir şekilde yaşarsa asla üzülmez.

Mutluluk insanı daima iyi hissettirir ona yaşamak için birçok neden sunar. Mutluluk sadece yaşayarak öğrenilir.

Sakın hayatta mutlu olmayı unutma.
Tanrı’dan isteklerin Hep kendine yontarak talepte bulunma,

Toplumun kurallarına uyarak eşitlik ilkesini aklından çıkarma, İsteklerin, makul ve mantıklı olsun, Hep kendine taraf istekler ile Egoist olma.
Kısaca, Narsist duygular insanları hep çıkmazı sürüklemiştir, Tüm istek ve arzular mantık ölçülerinde olmalıdır.
Yukarıdaki İnsanın, Tanrı ile olan diyalogu da çıkar doğrultusunda ki bir istektir.
Bizim memlekette(Sarıkamış) bir söz vardır “Rab bana Hep bana” ("Allah im nimetlerinden hep bana kazandır" ) bu söz tam da bu diyaloga uyarlanmış.


Menfaat ve çıkarlar insanların benliklerinden çıkarılmadığı sürece, hayat felsefesi de Narsist olguya doğru gider.


Hak, Hukuk ve Adalet için, hep bana olmayan bir dünya yaşamı için el ele yola devam.


Kalın sağlıcakla.